- 580 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
ARDINDAN GÜZ
Benim için kasvetli bir sabahken diğer insanlar için sadece bir bahar sabahıydı. Gözlerimde uyku mahmurluğu, odamdaki alçak pencereden sızmakta olan güneşin ışığını elimin tersiyle savuşturmaya çalışıyordum. Doğrulmaya çalıştım. Zordu biraz. Her yerim tutulmuştu. "En kısa zamanda bir çek-yat alacağım." dedim kendi kendime. Ama ona sıra gelene kadar daha çok işim vardı, çok.
Ayakkabılarım, baharın ilk sineklerinden nasiplenmişti. "Ne ara girdiler içeri." diye düşündüm. Hem benim ayakkabılarımdan ne istemişlerdi? Ama onları silmedi. Nasılsa dışarıdaki kıştan kalma çamur kirletecekti. Kıştan bahara geçmek böyle bir şey miydi? Şehirde böyle miydi?
Hayır! Şehirde bahar başka gelirdi. Öyle ki köydeki toza, toprağa hatta çamura bile ihtiyaç duyardınız. Sabahın ilk ışıklarıyla karşınıza çıkan beton, bütün gün içine girip çıktığınız da betondu. Oysa bu içine sığmadığım odadaki kerpiç kokusu yetiyordu buraya katlanmama. Ta ki okulu görene dek.
Alçak bir tavanı vardı okulun. Yok yok, alçak değil, daha alçaktı. Üzerinde kiremit kalmamış bir de çatısı vardı. Pencereleri dökülmüş, kapısı sökülmüştü. Ne okul ama! bir de iki basamak merdiven yapmışlardı girişe. Aman ne hoş! Çöktüm basamaklara.
Başımı avuçlarımın arasına aldım. Eğildim(bu duruş düşünce duruşudur). Anlayamadığım bir şey vardı. Ben mi çok karamsardım, dünya mı siyahlara bürünmüştü? Ne şehir ne köy; bırakın bu ikisini, cennette rahat edebileceğimden kuşkuluydum.
Ben kim öğretmen olmak kim!
Birden bir hışırtı sesiyle irkildim. Yaşlı bir dayı bana doğru yaklaşıyordu. Çekmiş pabuçların altına hacı meshini, elinde tespihi... Nur yüzünden hacı olduğu belliydi.
-Ne iş görün evlat böyle bi başına? dedi. Tok bir sesi, keskin mavi bakışları vardı.
-Düşünürüm Hacı Dayı. Gel buyur beraber düşünelim.
-Düşünelim ya hay oğul, el işlemez dil söylemez bi çaresi olur mu?
-Sen de haklısın dayı.
-Söyle bakam delikanlı... Ne düşünüyon sen buralarda bu hâl?
-Öğretmenim ben dayı. Okulu hale yola sokmak lazım. Ne yapsam, ne etsem onu düşünüyorum. Sen bu köylüsün ya bir yardım ediversen..?
-Oğul sana bu köyde kim talebe olu? dedi. Ben beynimde bir sarsıntı hissettim. Sanki deprem olmuş gibi.
-Talebe yok mudur bu köyde? dedim. Hâlâ sakindim. Hacının bakışlarından korkmasam yakamı bağrımı parçalayacaktım hırsımdan.
-Bebekler okula gönderilmez buralarda. Kızlar ev işi görür. On ikisinde dünürler gelir, söz kesilir. On dördünde nişan ederler. Gobelleri de tarlaya salarlar işçi ederler. Bu okul ne zamandır ne muallim yüzü gördü ne de talebe.
-Dayı madem öyle beni neden bu köye gönderdiler? dedim, duraklamadan devem ettim. Muhtar dilekçe göndermiş. Beni buraya atadılar.Boşa geldin deme dayı. Bahardan yazdan geçtim de geldim buralara kadar.
-Valla ben dilekçesini bilmem. Ama madem göndermişler bi hal-çaresi bulunur elbet.
-Dayı bu okul ne olacak ya? dedim heyecanla.
-Bak evlat. Bundan 15 sene evvelindeydi. Ben daha yetmiş beşime basmamışım. Bir muallim gönderdiler buraya. Senin gibi genç, delikanlı... Pek istekliydi emme o senin gibi değildi =). Yaza doğru vardıydı köye. Okulu görünce suratına su serpmişe döndü yavrucak. Uykudan yeni kalmış gibi afalladı bi. Ama yiğit çıktı. Maşallah! Bir güzel onardı okulu. Ağustos sonlarına geleştağ uğraştı tamire. Hiç sormadıydı da benim talebelr nerde diyin. Soraydı yok derdik zaten.
Anlayacağın bu muallim buralara kadar geldi, bi baharını helak etti yazını tüketti gitti yiğidim. Aklına gelince talebe lazım geldiği, o da boşa geldiğini anladı. Bahar biter güz başlar evlat cıvıl cıvıl çağ gitti ardından güz bıraktı...
Diyeceğim o ki evlat sen git büyük şehre, bi dilekçe de sen ver. senin de gimesin bi baharın buralarda.
"Ne öğretmenler var" dedim içimden. Dayı "var git" diyordu ya, bu hikayeden sonra hiç bir yere gidesim gelmedi. Kafamı kaldırdım:
-Hacı dayı ben de tam tersini yaparım o zaman.
Hacı anlamadı beni. Kısık gözlerini açabildiği en son noktaya kadar açıp garip tebessümüme dikkat kesildi.
-Diyorum ki, ben de önce öğrenci bulurum o zaman.
Hacı gülümsedi. Hatta sırıttı. Sanki o hikâyeyi o anlatmamış, kalmamı istiyormuş gibi sırıtıyordu.
-Ne oldu dayı? dedim bu kez anlamayan taraf bendim.
-İşte şimdi bi köy muallimi oldun delikanlı. Şimdi sabırsızlığı, bencilliği ve korkuyu sildin kafandan. Kalk bakalım muallim efendi... İşimiz çok!