- 1141 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
AÇIK KALAN PENCERE YA DA OTELCİNİN AŞKI
Pencereyi kapat diye bağırmak geldi içinden karşı evin ardına kadar açık camında dalgalanıp duran yaramaz tül perdeyi görünce...Yeni ve gıcır gıcır bahar güneşi içeri girsin diye belki de açık bırakılmıştı pencere, “acaba unutuldu mu” diye düşündü. Altı el işi dantel, üzeri ince şifonumsu bir kumaştan özene bezene dikildiği belli, bilindik ev perdelerinden di işte...Camın kenarına çektiği sandalyeue oturup elini şakağına dayadı ve izlemeye devam etti bir süre daha...Taaki yüzü görünmeyen bir kadın eli “tamam vaktin doldu “ dermişcesine penecereyi sıkıca örtüp perdeyi çekene kadar...Nasıl da alışmıiştı o dost kumaş parçasının neşeli uçuşmasına...Yapayalnız hissetti kendini...bütünüyle terkedilmiş ve yitirilmiş...Akşamın ışıkları düşü düşü verirken caddenin üzerine ayağa isteksizce kalktı... “Bir şeyler yemem gerek” diye düşündü ve cizdanını karıştırdı...Bu parayla ancak ekmek ve bir parça peynir alabilirdi. “Eh simit yemekten iyidir” diye gülümsedi...Acıkma duygusunun iç yakan bir şey olduğunu bu ufak ilçeye geldiği zaman öğrenmişti. Ve kuru yemeklerle beslendikçe insanın giderek mecalsiz kaldığını...Parası odluğunda da karnı deliler gibi acıksada canı yemek çekmiyordu...İki lokmayı zorlukla yutuyor sonra şiddetli bir mide bulantısıyla yatağa atıyordu kendisini...Lekeli çarşafların gizleyemediği zavallılıktaki rahatsız yatağı...Bu sıvaları nemlenmiş, renksiz ve soğuk oda için her ay ödediği parayı hatırlayınca yüzünü buruşturdu. Tek dişi altın, saçları dökük, gözleri fel fecir okuyan otel müdürünün manalı sırıtışlarına ve komi bozuntusunun kıyıda köşede kendisini gözetleyişine daha ne kadar dayanabilirdi bilmiyordu.
Ya otelin karşısında her gün alışveriş ettiği bakkalın ayıplayan bakışları...Peynirin en kötüsünü ekmeğin en bayatını uzatır ve hep aynı cevabı veriridi “ kalmadı hanım, daha erken geleydin”. Tabelasında market yazan bir bakkal irisi de vardı ama, çoğu kez o kadar yürüyecek isteği olmuyordu. Hava hala serindi elini montuna attı ve bir süre öylece ayakta kalakaldı. Dışarı çıkmak istemiyordu ve öte yandan bir şeyler yemeliydi. Usana bıka montu sırtına geçirdi ve kırmızı atkısını da boynuna doladı. Kapıyı otelciyi sinir etmekiçin hızla çekip koşa koşa merdivenlerden indi.
İlçeye ilk atandığında kalbi sıkışa, içi darlar otobüsten inmiş ve kalabileceği uygun bir yer aramıştı. Ama maalesef Özışık otelinden başka hiçbir seçeneği yoktu. Odaya baktığında acıyla yüzünü buruşturmuş ve sırıtkan otelciye ilkj haftanın parasını toptan ödemişti. Bavulunu yere koyduktan sonra yatak eskisinin üzerine çöktü ve başını ellerinin arasına aldı. İçinde binlerce kanat çırpışının rüzgarı vardı sanki...Hepsi tek tek uçup gittiler ve geriye sadece o anlşamsız boşluğu bıraktılar. Biliyordu böyle olacağını. Belki de Murat’ın evlenme teklifini kabul edip sorunu çözüvermek en iyisiydi. Ama ne evlenmek istiyordu nede burada kalmak...Sadece evindeki o sıcacık yumuşacık yatağına girip sonsuza kadar orada kıvrılmak...Piya’nın tatlı mırıltılarını duya duya uyumak...”Tanrım nasılda özledim Piya’yı” diye düşündü.
Bu kez üşenmeden market – bakkala gitti ve bakkal - marketçinin ters bakışlarına aldırmadan ekmeğini kendi seçti ve vakum paketli bir kaşar aldı. Kola veya su arasında karar veremedi bir an, ama su her zaman lazımdı ve şimdi ekstralar için parası yoktu. İyice serinleyen havaya kaşrı atkısnı sıkılayıp otele yürüdü. Geldiğinden beri hiç merak etmemişti bu kasabamsı ilçeyi. İş yeri ve otel, bir de marketti gittiği yerler. E...Nasıl diye soranlara hep aynı cevabı veriyordu “ bir meydan ve meydana hakim yerde ufak ve cılız bir park var. Parkın ortasında ilçenin anlam ve önemini belirten bir yazıt göze çarpmakta. Meydanaın etrafında hükümet binaları, kendi iş yeri de buradaydı. Parkın tam karşısında postane ve bir de kahvehane...Bir iki ufak tefek dükkan da vardı. Hergün geçtiği için ezberlediği tabelelrda Hırdavatçı Salih, Saray Aile Pide ve Kebapçısı, Gülsu Eczanesi ve Nimet Çeyizcisi yazıyordu. İlk öğle tatilinde ne yapacağın bilemediğinden bir an ufak bir ilçede olduğunu unutup dükkan gezmeye çıkmıştı. Doğup büyüdüğü büyük metropoldeki gibi kocaman mağazalar veya hipermarketler bulacağını mı sanıyordu acaba ?...Yapacak bir şeyu olmadığından Nimet çeyizcisine daldı ve sanki evlenmeye aday bir genç kızmış gibi kumaş yığınlarını incelemeye başladı. Şifonlar, kadifeler, danteller, havlular, çarşaflar, nevresim takımları, sehpa örtüleri, buzdolabı veya çamaşır makinesi örtüleri, Tepsi örtüleri, havlu kenarları, sofra bezleri, masa örtüleri ve daha bir yığın gereksiz şey vardı dükkanda...Kadınlar evlerindeki her şey için bir örtü çeşidi istiyorlardı anlaşılan...Ve bunlar olmadan evlenmek de olası değildi...Mesela halı kenarı püskülü örtüsü bile vardı. Ya da bardak altı ve de üstü örtüsü. Koltuk tepesi danteli mesela...Örtüsüz bir ev düşünülemiyordu göründüğüne göre...Sonraları iki çift laf etmeyi başardığı çeyizci Nimet Hanıma göre bu örtüleri eskiden kzılar kendileri yaparlarmış, ama şimdilerde hazırını tercih ediyorlarmış. Nimet Hanım 45 yaşlarında abanoz kahvesi saçlı ve ela gözlü, beyaz tenli göze hoş görünen sakin karakterli bir kadındı. İlçeye gelin gelmiş ve kocasının ölümü üzerine dul kalmıştı. Kayınpederinden kalan dükkanı işletiyor lisede okuyan kızı ve ablasıyla yaşıyordu. Ablası hiç evlenmemişti. Bütün bunları bir öğle tatili sıkıntısı esnasında dükkana yaptığı ufak bir ziyarette öğrenmişti. Nimet Hanım çay ve kek de ikram etmişti. Çok sonraları bazı geceler otelde duyduğu tuhaf seslerin ve gıcırtıların nereden geldiğini anlayacaktı. Çeyizci Nimet Hanım sırıtkan otelci Fuat’ın ‘ın sevgilisiydi ve el ayak çekildiğinde çoğu kez başına koyu bir eşarp etıp otele geliyordu...Altın dişli, yağlı yüzlü Fuat’ın kollarına atılıyor ve türlü çeşit inlemelerle odaya kapanıyorlardı. Bunu ilk farkettiğinde çok şaşırmış ve hatta eğlenceli bulmuştu. Bir keresinde merdivenlerde Nimet Hanım2ın düşmüş eşarbını bulmuş ve götürüp ona vermişti. Kadının sakin yüzü sadece bir an karışmış, sonra alçak sesle teşekkür edip eşarbı almış ve müşterinin yanına gitmişti. Fuat’ın karısı Didar Nimet’in en sadık müşterisiydi.
Odasına girip karşı evde yanan ışıkları seyretti. Uzaklarda, doğduğu kentte kalan evini ve annesinin dumanı tüten yemeklerini düşündü. Yatağın üzerine serdiği gazetenin üzerinde ekmeği ve peyniri yemeye başladı . Bir iki lokmadan sonra her zamanki gibi tıkandı ve yiyecekleri kaldırıp kırık sehpanın üzerine koydu. Sıcak bir duş alıp yatmak en iyisi diye düşündü, tabii sıcak su varsa...Yoktu, soğuk suyla yıkandı ve titreyerek yatağa girdi. Kaloriferler çok az yanıyordu. Bu durum eklem yerlerinde şiddetli ağrılara sebep oluyordu ve kronik bronşitinin durmadan tekrarlamasından kurtulamıyordu. Otelcinin kızarmı ve terlemiş bür yüzle Nimet2in üzerine eğilişinin gözünün önünüden kovarak uyumaya çalıştı.
Ertesi sabah herkes kabzımal Necati’nin kız kaldırdığından bahsediyordu. Müdürün anlattığına göre ana sağlıkda çalışan bir ebe ile evli olan Necati Y... köyünde gözüne kestirdiği 15 lik Durdu’yu kapıp kaçırmış ve daha ilçeye gelmeden yolda kamyoneti kenara çekip işini bitirivermişti. Kısa sürede alı al moru mor Durdu’ya imam nikahı yapıldığını anlatıyordu müdür, nikaha davetliydi ve isteksizce gitmişti. Müdür halkla çok karışmayı sevmiyordu ama dedikoduya da bayılıyordu. Necati’nin ilk karısının gözündeki morluk uzun süre geçmedi.
Her Cuma terminale koşa koşa gidip otobüse atlar ve bildiği, tandıdığı kendi kentina kaçardı. Gece Piya’nın miyavlaması ve annesinin mutlu bakışlarıyla kartşılanıp uzun uzun yıkanırdı. Özışık otelinin ve tüm kasabanın zerrecikleri üzerinden kayıp gitsin diye...Lacivert çarşafların gölgelediği rahat yatağına kıvrılıp nadir huzurlu uykularından birisini uyurdu. Bu kez rüyasında açok pencereyi ve dalgalanan beyaz dantel perdeyi gördü...Aniden Otelci Fuat üzerinde tuhaf duran bir smokinle pencerenin önünde belirdi ve gramofona bir plak koydu...Tatlı bir Arjantin tangosu etrafa yayılırken tüllü elbisesiyle epeyice göz alan Nimet’in önünde eğilip onu dansa davet etti. İç paralayan bir baykuş çığlığıyla yataktan fırlayıp su içmeye koştu.
Pazartesi tüm dairede bileklerini kesen Didar konuşuluyordu. Otele geldiğinde kimseyi bulamadı ve odasının anahatarını alarak yukarı çıktı. Buruşuk paketi heyecanla açıp içinden çıkan dantel perdeyi ışığa tuttu. Sonra camdaki kirli perdeleri hızla çıkarıp dantel yeni perdesini taktı ve mutlulukla gülümsedi.
Meraklısına:
Memurumuz: 1 ay sonra denizi ve ışığı bol bir Ege kentine atandı ve bavulu ile dantel perdesini alıp yola çıktı.
Otelci Fuat: Hala otel işletiyor ama artık sırıtmıyor. Genelde ağlamaklı bir yüzle resepsiyonda oturup sigara tüttürüyor, hatta abzen gizli gizli ağlıyor.
Didar: Bileklerini derin kesemediğinde kurtarıldı. Hava değişimine akrabalarının yanına Mersin’e gönderildi.
Çeyizci Nimet: Kimse nereye gittiğini bilmiyor dükkanını aceleyle satıp yok oldu.
Kabzımal Necati: İki karısıyla pek mutlu. Gerine gerine geziyor. Durdu’dan bir oğlu olacağına emin.
Durdu: 5 aylık hamile. Kız istiyor adını Bağdagül koyacak.Arada dayak yese de mutlu sayılabilir.
Necati’nin karısı: Ortağına sinir oluyor ama ne yapsın dünyanın kanunu bu.