- 859 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
261 - UNUTMUŞUM
Onur BİLGE
Gelişimi hisseder, yollara çıkar, beni bekler, zannediyordum. O düşünceyle, sabırsızlıkla kat etmiştim yüzlerce kilometrelik yolu. Fakat geldiğimde, İlhan’ı görememiştim. Tam beş gecedir penceresi açık, perdesi aralık değildi. Merak etmiştim ama kimseye de soramamıştım. Zaten, dağılanların toplanma vaktiydi. Bu hafta okullar açılacaktı. Herkes nerede saklanıyorsa çıkacak, okulunu sobeleyecekti. Ebe olmaya gerek yoktu.
Düşündüğüm gibi oldu. Yitiğimiz bulundu. Her akşamüstü olduğu gibi Virane’den geliyordum. Dalgın dalgın yürürken, onun sesini işittim. Başımı kaldırıp baktım, bir arkadaşıyla Muradiye Camisi’nden çıkıyordu. Görünüşte onunla konuşuyordu ama her zamanki gibi yumuşak ve hafif bir sesle değil, dikkatimi çekmek istercesine, vurgulu ve sitemkâr bir sesle konuşuyordu. Dolaylı da olsa, hitap banaydı. Onunla konuşuyor, gözlerimin içine bakıyordu. Gözleri ağlamaklı...
_ “Nerde kaldın, arkadaşım! Gözlerim yollarda kaldı! Gözden ırak olanlar, gönülden de olurmuş.”
_ “Ya, görüşemedik, hayli zamandır. Bir türlü kısmet olmadı. Bilseydim, beni bu kadar özlediğini ve beklediğini, gelmez olur muydum? İki elim kanda olsa, gelirdim! Telefon ediverseydin ya!”
_ “Beni ne çabuk unuttun? Vefasız! Sen de beni, benim seni sevdiğim gibi sevseydin; dayanamaz, hemen gelirdin! Bu kadar bekletmezdin!”
_ “Unutmak değil, arkadaşım. İş güç... Hem çalışıyor, hem okuyorum, biliyorsun. Ben de seni seviyorum. Sevmez miyim? İşlerimi yoluna koyar koymaz, yanına geldim.”
_ “İnsan bu kadar kalır mı gittiği yerde? Saatler durdu, sanki! Günler, geçmek bilmedi! Ben de memlekete gittim, bir haftalığına.”
_ “Badana boya işi bu! Ne zaman biteceği belli olmuyor ki! Mesken’e gittik, bir ev boyayacağız, diye... Bir ev, bir ev daha çıktı...”
Göz göze geldiğimizde, gözlerinin kızarmış olduğunu fark ettim. Ne kadar yürekten söylemişti, özlemişti! Dili söylemeden, gözleri söylemişti! Sesi heyecandan titriyordu. Arkadaşı da kendisine söylendiğini zannederek, saf saf cevap veriyordu, mazeret beyan ediyordu.
Bir süre; onlar sol, ben sağ kaldırımdan, aynı hizada yürüdük. Onun benim tarafıma, benim onun tarafına geçmemiz gerekiyordu ve biz, birbirini görünce kaldırım değiştirme gereği duyan iki kişiydik. Karşı karşıya olan evlerde oturduğumuz için aynı anda evlerimize yönelince, yol ortasında karşılaşacak, yüz yüze gelecektik. Bu, ikimizin de istemediği, sıkıcı bir durumdu. Üstelik aramızda çok geniş olmayan bir cadde olduğu halde ikimiz de heyecanlanmıştık. Mutlaka o da aynı hal ve duygular içindeydi. Yani benim gibi dizlerinin bağı çözülmüş, her tarafı tir tir titremekteydi.
Ya Rabbi! Nasıl bir duygu seli bu? Ne kadar güçlü bir sevgi yüklemişsin, bize! Tahammül edilir gibi değil! Vücudumda, o cereyana kapılmayan tek hücre kalmadı! Bir kulunu sevince, onu görmek beni bu hale getiriyorsa, Cemalini görmek, ne hale getirir!.. Dizlerim tutar mı, Seni görünce? Kalbim, yerinden çıkacak gibi... Huzurunda kalbim atmaya devam edebilir mi? Mümkün mü böyle bir şey? Sadece Seni seveni sevmek, mahvederken beni, Seni sevmek ne hale getirir?
Ya Rabbi! Bu nasıl bir heyecan? Karşımdaki, nihayetinde bir insan! Ya Sen olsan!.. İnsan, ne kadar zayıf bir yaratık! Nasıl dayanılır, Cemalinin güzelliğine? Yarattığın bu kadar güzel!.. Acaba Sen... Acaba Sen ne kadar güzelsin!..
Nurunun tecelli ettiği dağlar erimiş!.. Ben, aciz bir kulunum. O ışığa nasıl dayanayım!.. Ya Rabbi! Bir kulun, sadece emrine boyun eğip, secde ettiği, Sana saygı duyup, kulluk etmeye çalıştığı için böylesine hayranlık uyandırıyor! Varlığı, Varlığınla güzelleşmiş, nurundan gözlerim kamaşıyor! Ya ben Senin Nurunun şavkına nasıl dayanırım!..
Allah’ım! Sıradan bir kulunun huzuruna çıkmak, ikimizi de heyecandan mahvediyor! Senin Huzuruna nasıl çıkayım!.. Üstelik onca hata ve günahla! Kul hakkı nedeniyle, koro halinde yükselen: “Ah!..” la ve karşılığında tek feryat şeklim olan: “Eyvah!..” la!..
Sıradan bir kulunun bedeninden yaydığı manyetik alan duvar olmuş, sur olmuş! Ben ona, o bana göre, bir kale niteliğinde! Ya Yüceler Yücesi Varlığın!.. Ya Rabbi! Ben kimim? Varlığınla var görünen, “Ol!..” ve “Öl!..” emirlerinin arasına sıkışıp kalmış bir zavallıyım! Zayıfım, acizim, günahkâr üstelik!
Ya Rabbi! Varlığınla var ettiğin varlığımı, küçük büyük cümle günahlardan temizle! Sana layık kullarından eyle beni de! Gaffar ismin hürmetine, affınla yuğ, yıka, temizle, arıt; Nurunla güzelleştir ki kendimde, başımı kaldırıp da Cemaline bakabilecek güç bulabileyim!
Ya Rabbi! Aşkının taslağı, bu yaşattığın... Bir oyun ve bir eğlenceden ibaret olan dünya hayatından sadece birkaç dakikalık bir kesit, dayanamadığım! Ya gerçek aşk nasıl? Ya Senin aşkın? Hani evliyalarını deliye döndüren!.. Hani köşkler, saraylar terk ettiren!.. Hani taçlardan, tahtlardan vazgeçiren, çöllere düşüren!.. Mecnun’u, Leyla’dan vazgeçiren sevdan nasıl bir sevda ki bir kulunun aşkı bile dayanılır gibi değil!..
Bu nasıl özlemek, Ya Rabbi! Bu nasıl hasret!.. Günleri, saat saat, dakika dakika saymak... Sabretmek, beklemek ne kadar zor ve nihayetinde kavuşmak, ne kadar tarifi imkânsız bir mutluluk!..
Sevgiyi, hasreti, kavuşmayı yaratmışsın. Bunlar, birbirlerinden besleniyor. Sevgi varsa, hasret var. Hasret ne kadar çoksa, kavuşmak o kadar mutluluk verici. Sevgi ne kadar çok ve güçlüyse, özlem o kadar güçlü bir duygu ve kavuşmak o kadar büyük ve güzel bir olay! Ya Sana kavuşmak Rabbim? Ya vuslat, ne kadar muazzam bir olay!.. Mutlulukların en büyüğü! Sevinçlerin anlatılmazı! Hazların en güzeli!.. O an, tüm güzel duyguların zirveyi aştığı an!.. Bunun bilincinde olan âşıkların, yaşamaya nasıl tahammül edebiliyor? Bundan büyük işkence olmaz!.. Bir kuluna kavuşmayı beklemek bile Çin işkencesi!.. Ya Sana Rabbim? Ya Sana!..
Bir anda hatırlayıverdiğim şeylerdi, bunlar. Onlar hızlandılar, ben yavaşladım, arkada kaldım. Ara, yeteri kadar açılınca, sözleşmiş gibi karşı kaldırımlara geçtik. O evine yöneldi, ben evime... Bahçe kapısını kapatmak için döndüğünde yine baktı gözlerime. Kavuşmuştuk artık ama hâlâ tarifi imkânsız bir hasret vardı, içlerinde.
Heyecanı geçmeye başlamıştır. Bende de öyleydi. Oradan tahmin edebiliyorum. Onunla ben, her zaman aynı duyguları yaşadık, eminim. O ve ben; dans edercesine mükemmel bir uyum içinde iki farklı beden ve aşılması mümkün olmayan bir mesafede, hep aynı şeyleri hissettiklerine inanan ikiz ruhlarız.
Aysima! Bunu bana yapma! Sen de biliyorsun, aynı duygular içinde olduğumuzu. Seni bana, beni sana sevdiren, paralel duygular yüklemiş. Farkında drğil misin? Gidince unutmuşum; unutmuşum, öyle mi? Nasıl düşünebildin, seni sevmediğimi? Ben, seni değil, ancak gözlerinde kendimi unutabilirim! Seni ise, asla!..
Seni unutabilmem için Allah’ı unutmam lazım! O da imkânsız olduğuna göre... O ve sen, her an aklımdasınız. Bir an unutur muyum, mutluluk dağıtanları? Seni seven insan, sevgiden bir dağ... Sevgi Dağı’nı tanıyamamışsın! İncele, hissetmeye çalış, iyi tanı! Bir seni unutamam, bir de Beni Yaratanı... O bana seni hatırlatıyor, sen bana O’nu hatırlatıyorsun. Ya O’nu düşünüyorum, biteviye ya da seni... Seni unuttuğumda bir şeyler eksik, O’nu anmadığımda her şey eksik!..
Her nefes alışımda verişimde sen varsın! Her yalnız kalışımda yüreğimi sıkarsın! Sessizce dalışımda, gözlerimden akarsın...
Unutabilir miyim; ben, beni yaratanı? Unutabilir miyim; ben, seni yaratanı?
O/Nur ve sen... Beni sevsen de sevmesen de olur. Yeter ki hep böyle bir aşkla sev, Yaratan’ı!
UNUTMUŞUM
Gidince unutmuşum; unutmuşum, öyle mi?
Nasıl düşünebildin, seni sevmediğimi?
Ben, ancak gözlerinde unuturum kendimi!
Bir an unutur muyum, mutluluk dağıtanı?
Seni seven insanı, Sevgi Dağı’nı tanı!
Her nefes alışımda verişimde sen varsın!
Her yalnız kalışımda yüreğimi sıkarsın.
Sessizce dalışımda, gözlerimden akarsın...
Unutabilir miyim; ben, beni yaratanı?
O/Nur ve sen; yeter ki aşkla sev, Yaratan’ı!
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ
YORUMLAR
Nurunun tecelli ettiği dağlar erimiş!.. Ben, aciz bir kulunum. O ışığa nasıl dayanayım!.. Ya Rabbi! Bir kulun, sadece emrine boyun eğip, secde ettiği, Sana saygı duyup, kulluk etmeye çalıştığı için böylesine hayranlık uyandırıyor! Varlığı, Varlığınla güzelleşmiş, nurundan gözlerim kamaşıyor! Ya ben Senin Nurunun şavkına nasıl dayanırım!..
Allah’ım! Sıradan bir kulunun huzuruna çıkmak, ikimizi de heyecandan mahvediyor! Senin Huzuruna nasıl çıkayım!.. Üstelik onca hata ve günahla! Kul hakkı nedeniyle, koro halinde yükselen: “Ah!..” la ve karşılığında tek feryat şeklim olan: “Eyvah!..” la!..
Her nefes alışımda verişimde sen varsın! Her yalnız kalışımda yüreğimi sıkarsın! Sessizce dalışımda, gözlerimden akarsın...
Unutabilir miyim; ben, beni yaratanı? Unutabilir miyim; ben, seni yaratanı?
cok cok güzel bir anlatimdi yine.
cok begenerek okudum.emegine yüregine saglik
sevgim sonsuzz
Amin!
Özlemis Ilhan ile Semiray'i...Gözlerimin önünde canlandirdim ikisinide.Ürkek bakismalarini, kalplerinin atisini, gözlerindeki aski, dudaklarindaki hüznü...herseyi canlandirmaya calistim...Bir cümle bitip digerine gecmeden, hep keske diyorum, keske birseyler söyleseler birbirlerine, tek bir kelime, ufacik...AMA O ZAMAN BÜYÜ BOZULUR ISTE...HEM ONLAR GÖZ DILIYLE ANLASAN ASIKLARDAN...ZORU BASARANLARDAN!