- 1409 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BAŞ KOMİSER HAYDAR AMCA / ARDAHAN ÖYKÜLERİ 74... kitap 61
Bizim manzaramızda asudeli işte bu mahalleydi.
Robert Delaunay: Orfizm resimler yaptı.
Fotoğrafçı Kemal Solmaz’ın vitrininde fotoğraflar vardı. Orfik çekilmiş fotoğraflar.
Asker fotoğrafı: Ardahan Kalesi ve askerin figürünü Kemal Abi üst üste bindirmişti. Figürlerin kat be kat üstüne konulması orfizm tarzdır.
Basit bulabileceğiniz usül; Robert Dealunay’a nasip olmuştur.
Işığın planları kat, kat uğramasını anlatmak isteyen ressam, ışığı tülbent gibi nesnelere örtmüştür. Yakın planda: Sabuncuların Bostan; bir tülbent onu örtsün. Orta plan da Kamer Teyze’nin evi ve Şemsinur Teyze’nin hayatlı evi. Derenin paytak ördekleri... köprümüz ve de Şükrü Hoca’nın çeperli söğütlü evi; bir tülbentte ona. Arka ve son plan ufki sırtta; Yenimahalle. Son tülbentte ona olsun.
Güneş ışığını Delaunay sanki bizim Kötemelik Mahallesi ile Yeni Mahallede orfize etmişti. Bir farkla bizim tülbentler kat üstü kat serilmiştir.
Güneş ışığı saçmıştı amma velakin Ramazan Tabyasında: Güneş yoktu yerinde!
- Çuuuuu!..
Sekiden köprüye eniş aşağı inin! Bizim ev ile seki kayalık Yeni Mahallenin kaleydeskop terasının bence harikulade manzarası arasında Sabuncuların Bostan kalmıştı. Büyük tarlayken bostan ve iki ev yapmıştılar.
Sabuncuların; nenenin adı da Sofi Dayı’nın hanımı Pamuk Nene ile adaştı. Sofi Dayı’nın Pamuk Nenesi bizim süt annemiz gibiydi. Bizi bebekken çocukken çok sevdi!
Pamuk Nenenin bostan; meydan gibi tarlada, kiralık evde, bir zaman Baş Komiser Haydar Amca oturdu.
Üniformalı belediye giysisini giyinirdi. Tek tip diye Türkçeye çevrilmiş üniform kelimesi birleşik- biçim demektir.
Şapkası koyu mavi veya lacivertti. Gömlek açık ultramarin mavisi yani deniz göbeğiydi. Pantalon yine laciverdiydi.
Uzun boyluydu. Koltuğunun altında ağzı fermuarlı siyah çanta; ile yürürdü. Her öğlen yemeğe gelirdi. Disiplinli ve düzen sahibiydi. Akademisyen değildi fakat bir tarihçiydi.
Mütevazi kişiliğinden belli etmezdi; tarihçi ve araştırmacılığını. Bir kaç yıl önce " Ardahan Tarihi " ile ilgili kitap okuyordum. Yazarı "Haydar Çetinkaya" Haydar Çetinkaya diye diye dercettim. Bir neticeye varamadım. Ardahan’a gittiğimde Celal Karaçay ile Çıldır ve Ardahan tarihi üzerine konuşuyoruz. Aklıma yazarımız geldi, sordum:
"Kimdir?"
Celal:
-Haydar Emim ya, dedi.
Haydar Çetinkaya; o Haydar Çetinkaya ha! Mütevaziliğinden tahmin etmemizi bile imkansızlaştırmıştır. Çalışkanlığı ve zaman azlığı ve dahi kaynakların kıtlığından işin bu yanında hiç tarağı olmamış.
Ardahan’ın o günkü kıt kanaat kaynaklarıyla bu araştırmaları yapabilmek gerçekten mucize. Kendisi lise mezunu, belediyede çalışarak nafakasını hakediyordu. İki kız çocuğu vardı. Eşi tutumlu hanımefendiydi. Annemle komşu ve arkadaştı.
Haydar Amca, Enver Keskin ve Edip Çanakçı ile çalıştı. Her iki belediye başkanı da yaratıcı ve karizma sahibi başkanlardı. Zabıta Baş Komiseri Haydar Amca; Ardahan Musiki Sevenler Derneği’ni kurmuştur. Klasik Musiki seven yerli- yabancı memurlarla Kızılay’ın eski binasında fasıllar yapıyordular. Saz ve söz ehli olgun insanların temennileri çalıp- söylemekti.
Bir konser verdiler. Yaz akşamıydı Millet Bahçesinde; şimdiki çocuk parkının orada, fıskıyeli havuz vardı. Roma devrinden beri meydanlarda bulunur. Öyle bir fıskıye idi. Işıklar... sallama lambalar saçıyordu. Sandalyeler Tugay’dan geldi.
Bir musiki proğramı yapıldı. Keman, klarnet, çümbüş ve öbür sazlar gırla gitmişti. Şarkı nağnemeleri aynen şöyleydi:
-Ben seni sevdim seveli döndüm deliye
Huyunu benzettim hele hûrî meleğe,
Gönlümü vermişim sana almam geriye
Sor güle bülbüle ne çeker hârın elinden
Bir dahi gül koklamayım yârin elinden.
Dede Efendi’nin sözleri sazların melodisiyle eskiden semaya yükselmişliğe yükseldi Ardahan’da. Seyircilerin beğenmiş alkışları; Millet Bahçesi’nin dışında yıllarca seslendi.
"Taşın deliğinden çıkmadık..." derdi Sarı Dayı: " Bizi de bir ana doğurdu h’elbet."
Haydar Bey Sabuncuların evden çıkar. Fermuarlı çanta kolunun altında... Birden hareketsiz kalırdı. Şapkayı arkaya atar. Çanta ve kalemini gömlek cebinden önce mi, sonra mı çıkartırdı? Çıkartırdı.
Notlar alırdı sarı deftere. Ardahan Folkloru ve ya müziği üzerine.
İlham gelmiştir. Haydar Amca fikirlerini defterine yazıyor. Ardahan Folkloründe kadın giysilerini arkadaşlarıyla düzenliyordu. Komisyonu kaymakam teşkil etmişti. Bütün yurttan folklor giysi envanteri çıkartılacakmış. Kültür Bakanlığı bunun seferberliğini başlatmış. Yurdun her noktasından resmi çalışma guruplarınca derlenen ve toparlanan bulgular bakanlıkça üzerinde uzmanların çalışmaları ile kat’i karar verilerek standart konuma getirilecekti.
Kofikte takılmıştı komisyon ve Haydar Bey’e bıraktılar konuyu: Kofiğin neresinde sallanırdı sarı liralar?
Yol süreğinde diğer düşünceler gibi kofiği düşünen folklor tarihçisi adımlarını arşınlıyacaktı. Zeko Dayıgilin evin önünde, bilahare yokuşa... Kel Binalı’nın odunluğu yan beyinde ve Nalbant İbo Emi’nin dükkanın aradan çarşıya çıkacaktı.
Bugünkü Naim Balcı’nın konfeksiyonu yoldu o zaman. Murat Emi’nin lastikçi dükanı, Hamit Emi’nin sobacı ilk dükanıyla böğür böğüreydi. Kafkasya tipi "Dükan" idiler. Kerpiç binalar yola iki; Celil Ağa’nın fırının arkasına iki adet dükkandı. Ufak ve dardı; önden yüksekliği çok azdı, girince başınızı eğerek girmeniz lüzum ederdi. İçeride yer kazılmış ve bir o kadar derinleştirilmişti. Merete kalan soğuğa karşı önlemdi. Badvallı dükkanlar aynı derde mustariben kurgulanmıştır. Toprağın dükanı kızdırması düşünülmüştü. Bir göz penceresi vitrin niyetine bırakılmıştı. Onun katlanır kapaklı kepengi tahtaydı. Üstten eğik düzlemde demir bir şiş bağlanınca kilit vurulurdu. Köprübaşında ki Kayatürklerin eski yazıhane, Demirci Ali Dayı’nın metruk dükanı, Tuzcu Rahmi’nin gitti- gidecek dükanı; bizim değindiğimiz dükkanların mostraları sayılır.
" Hom Benzettim, güluv eylemişizdir.
Hoç abartı pek fark etmez de!"
Kofiğin liraları bugünkü haliyle alına düşecek diye karara varıldı. Yere düşürülmüş bir demir elli liraya kimiyse; onun gözü ilişti: Üzerinde ki kadın resmin; liralar alna kakül-ü perçemlenmişti. Sezgi bir vakadan essahlığa galebe çalıyordu. İlham kudretten keşfe; aklı yeni ufuklara taşımıştı. Şenliğe, Zülali’ye de kudret kaleminden mülhem sezgiler gelmemiş miydi? Çalışana Allah veriyordu.
Lafa daldık!
Zekadan uzak sezgiydi Haydar Bey’e güç veren; kuvvet veren.
O... Zamanın eskimiş bilgisiyle çalışmıyordu. Marangozun sürekli aynı tekrarla yaptığı sandalyeyi üretmiyordu.
Zanaatın takriren ürettiğini pekte iyi biliyordu. Zaman: Eski bilinen şeyler gibi köhne zekayı sanat bilmişti. Haydar Amca: Sezgi ile sanatkarane uğraşmak lazım sayardı. Robert Deluanay ve öncü (pioneer) sanatkarlar, süreyi zamanın önüne almıştırlar. Oluş halinde Yeni Mahalleyi görseydi Delaunay, kendi eserindeki tülbentleri orfize ederdi. Franz Klein Yeni Mahalleyi beyaz yüzeye: Siyah kapı- baca boyayan fırça ile ileri geri iki fırça çekerek kompoze ederdi. Sezgiler zekadan farklıdır. Yeni başka, özgün gösterir.
Bakmıyor ufkun ötesini görüyordu. Kazimir Maleviç gibi özgünlüğü son hıtamına çıkarmak sezginin karıdır.
Oluşu/ Genesisi izleyen Kazimir Maleviç sanatını bomboş, bembeyaz kağıtta bembeyaz bir kare düşünün dedi. Hiçlikçilik ile en özgün sanatlardan birini kurdu. Eğer zamana bakmayıpta izleseydi. Zanaatkar gibi tekraren yapılan şeylerden masa- sandalye yapardı. Sezgi ve sürenin ardına takılarak.
Haydar Bey talihi kadar, alın teriyle çalıştı ve Tanrı’nın Bahşına mazhar oldu.
Uluslararası kongrelerde Ardahan kültürü ile alakalı tebliğler sundu. Müzik, folklor araştırmaları yayınladı makaleler halinde.
Hala gönderme yapılan; literatürlerde adı geçen Haydar Bey Seksen yaşını aşmış olsa zannedilir. Ankara’da yaşıyor.
Kendisine Saygı ve şükranlarımızı sunarız.
Bizim manzarımız da asudeli işte o mahalleydi.
YALÇINER YILMAZ 24/12/2009 GEBZE
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.