- 2706 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
Açılmamış Mektup...(mektup)
" Her öykü özünde bir can taşır, her öykünün yolunda mutlak sevgi kırıntıları vardır ve her öykü, kırılma noktasında bu kırıntılarla yaşama tutunur, anlam katar..." r.d
Canımın içi, ciğerpârem, sancılı sevdam, ağrılı başımın tatlı belâsı, yokluğunda eksilip yok olduğum;
Yine bilmem kaç şiddetinde depremlerimsin bakışlarındaki fay kırıklarınla! Hançeri saplayarak yüreğimin taa ortasına, yine dipsiz kuyularda, bilinmeyen denklemli söylem ve eylemlerinle bırakıp gittin, kaldım bir başıma!
Ne olacak bu gidişin sonu can? Ne yapacak, nasıl baş edeceğim seninle, bilemiyorum. Sen benim ele avuca sığmazım, sen nazlım, sen kırılgan sevdiceğim, sen sevimlim, yoluna bin kurban olduğum; sen istedin bu kopuşu, seni sevmememi, sen istedin sana sevgimi haykırmamamı…Bütün bunları sen istedin birtanem!
Sana olan sonsuz saygım, ezel-ebed bitmez sevgimdi kâale aldığım sözlerin. Söz konusu senin dinginliğin, mutluluğundu. Dayanırım, uzaktan da olsa severim seni ben.
Beklentisiz art niyetsiz sevgimdir senin doğrularına saygımı, sabrımı zorunlu kılan. Kolay mı sandın bütün bunları? “ Olsun, uzakta da olsa ben yine severim; yeter ki o bir tanem, o sevdiğim nar çiçeğim mutlu olsun ” derim kendi kendime. Ben seni beklentisiz sevdim...
Son söylediklerini anımsıyor musun can? Hani beni kısıtlayan, elimi kolumu bağlayarak ötelere iteleyen…
Artık sesini duyamaz, varlığını göremez oldum; gerdin, gerildim... Seni görememek, sesini duyamamakla cehennemde yanmanın ne farkı var ki? Cenderenin içinde sıkışıp kalmış, tıpkı kapana kıstırılmış bir fare yavrusu gibiydim anlayacağın...Kaç kez telefona uzandı da elim, açamadım… yanına gelmeye hazır adımlarım geri geri gitti, gelemedim...çünkü, sen istedin böyle olmasını can... Her zamanki sevecen hitaplarımı, seslenişlerimi çekip aldın; dalsız budaksız bıraktın beni! Oysa sen benim ürkek nazlı ceylanım, şafağıma doğan güneşim, vakur edasında huzur bulduğum canımın içi, birtanemdin. Sana hep böyle hitap ederdim safiyane bir mutlulukla. Seni merak ettiğim için, arada bir de olsa varlığını, hayatta olduğunu hissettirmeni beklerdim. Bak işte, onu da çok görüp kıstın sesimi, esirgedin…
Günlerce yedim bitirdim kendimi sessizliğinle. Sana hasret, sesine, kokuna, yüzüne, sıcacık sevgi seslenişlerine hasret…
Dedim ya; razıydım seni uzaktan sessizce, bir başıma -içim kan ağlayarak da olsa- sevmeye. Yeter ki, mutlu ve erinç ol. Sana oracıkta söz vermiştim ya canımın içi... artık sevgimden söz etmeyeceğime, sana dokunmayıp yüzünü bile—zorunlu olmadıkça—görmeyeceğime ve de sesini …
Oooffff of...Ben sana bunları söylerken tepki vermediğini, onaylarcasına bana teşekkür ettiğini anımsıyor musun...Daha ne yapabilirdim ki? Beni de kendini de bağladın, kilitledin, kısıtlayıp susturdun sözlerinle ama yok edemedin bende ki seni. Nasıl yok edebilirdin ki? Ne senin ne bir başkasının gücü yetebilir mi buna? Yetmez birtanem, yetemez…
Ne çok istedim koşarak gelmeyi, sevgimi haykırmayı, sana canımın içi demeyi...En çok da yüzümü o tatlı boynuna gömmeyi ne çok özledim bir bilsen!
"İyi mi kötü mü...Derdi kederi var mı, mutlu mu" sorularının kahredici karanlığında kaldım, daraldım, sevgim çağladı, sana…Gözlerim...Gözlerim kahve acılığında ıslandı yağmurlarınla da; sen bilmedin, duymadın, görmedin bunları can...Senin içindi bu kabuğuma çekilmelerim, sessizliğim, uzaklığım hep senin için…Senden uzaktaki her sessizliğimde eksildim, yolundu kanadım kolum...
Her gece falezlerin doruğundan atıyordum kendimi Akdeniz’in karanlık sularına; sevdamı ve seni o karanlığa gömmeyi düşünerek; yine de yok edemiyordum bende ki seni. Tek korunağım, tek varsılım, görkemli sarayımdı bende ki sen; sıcacık, masum ve biçâre…
Ben seni böyle sevdim can. Bu can, hiç olmadığı kadar mutlu ve istekli yoluna serilmekten. Bin ölür bin dirilir, bir kez olsun kırpmam gözümü, çıkarır atarım, sıyrılırım giyindiğim bu can gömleğimden!
Ben seni özümle, ruhumla, gören gönül gözümle sevdim, sana “can” dedim, canıma sardım…Bu can, can’ ıyla can bulacak, can’ından uzakta değil! Sen sevmesen de ben seviyorum ya, yeter! Seni yüreğimin korunağında taşırım sonsuza dek... tıpkı kanguruların o minicik keselerinde yavrularını taşıdığı gibi; göğsünü siper edercesine…
Seni seviyorum...seni seviyorum hüzün yüzlüm, kahve gözlüm...Sen bin kez desen de “ sevme" diye, seviyorum işte…
Bir damla yaşına, hüzünle yıkılmış kaşına dayanamam! O güzel, narin benliğin örselenmesin, kıyamam sana…
Beni öksüz, bir başına bırakma birtanem...sensizliğin bulanık sularında yokluğunla boğulurum…
Uzakta da olsan nefesine tutunmuş varlığım, canıma can katan nefesine…
ben seni
bedenin tenin için sevmedim ki
seni
malın-mülkün, mevkin için sevmedim…
ben seni
bir gün, beş gün, on gün için sevmedim ki
seni
giyindiğin güvercin donu
arındığın ab-ı hayat suyu…
ben seni
çile dergahında hak yolu
yunus oduyla yanan serinle…
seni
bir nefeslik canım
yaşadıkça yaşatacak kanım…
yanardağlarım, doruğumda karım
edebim arımla sevdim.
ben seni
soldukça açan irem bağım
bir avuç gökyüzü, bir mavi umut
kalbimde saklı gülşen çağım…
seni
sana feda canım
özverili
hoş görülü sade
insan yanım…
seni, adam gibi adamlığınla
bir ömür sevdim, bilmez misin can
seni severken
bir şey istemedim, beklemedim ki
nefes alman, mutlu olmandan gayrı
koş…git istediklerine
arzuladığın hayata koş, git...
ben seni
senin bile bilmediğin bir yürekle sevdim, bambaşka…
seni hep sevdim be can, sevdim, inandım aşka…
koşullar uzak düşürse de
seviyorum…seviyorum seni, âh bir inansan keşke...
Refika Doğan
YORUMLAR
"...
Senden uzaktaki her sessizliğimde eksildim, yolundu kanadım kolum... Her gece falezlerin doruğundan atıyordum kendimi Akdeniz’ in karanlık sularına… Sevdamla birlikte seni o karanlığa gömmeyi düşünerek… Yine de yok edemiyordum bendeki sen’i... Tek korunağım, tek varsılım, görkemli sarayımdı bende ki sen; sıcacık, masum ve biçare…
..."
destansı bir söyleyiş var. şiire yakın...çoğu şiir ve yazındaki temel özellik olan; sevecenlik, masumiyet, kendini adama, seviyi ve sevgiliyi yüreğinde (taşıyarak) büyütme ve yaşama durumu burada var. ki.;
"...
ben seni
senin bile bilmediğin bir yürekle sevdim, bambaşka…
seni hep sevdim be can! sevdim, inandım aşka…
..."
dizeleri bunun somutlaşmış göstergesi. bütün olarak düşününce; insan severse de, sevilirse de böyle sevmeli, sevilmeli diyebileceğimiz bir mektup. özlem, ayrılık, hüzün, sevi, var ederken yok olma...
öyle coşkulu ki; uzaklarda olan, üstelik bırakıp gitmiş bir sevgilinin sevisinin her şeye rağmen yüceltilmesi, yaşatılması, bu denli inatla (yana yana) taşınması bile düşündürücü ve etkileyici. anlatımdaki ictenlik nedeniyle ister istemez ortak olunuyor bu duygulara....
yüreğine, duyarlılığına, coşkuna sağlık.
dostlukla
Ben seni özümle, ruhumla, gören gönül gözümle sevdim… Sana “can” dedim canıma sardım… Bu can can’ ıyla can bulacak, can’ından uzakta değil… Sen sevmesen de, ben seviyorum ya, yeter! Seni yüreğimin korunağında taşırım sonsuza dek; tıpkı kanguruların o minicik keselerinde yavrularını taşıdığı gibi, göğsünü siper edercesine…
Ben kendime bu sözünüzü olduğu gibi aldım. Çünkü bu sözü yıllar öncesinden gelen bir ses olarak algılıyor ve her biri kelime mıh gibi çakılıdır hala beynime.
"Ben seviyorum ya seni, sen sevmesen de hiç önemli değil sevgilim, benim aşkım ikimize de yeter" demişti bir zamanlar aşkı iliklerine kadar yaşayan bir yürek. Tek taraflı olduğunda yetmedi bu aşk ve yine tek bir tarafıu yakarak bitiverdi. Şimdi mi ne oldu. Aşık olanın hayatı kararır iken, aşık olunan, bir daha onun sevdası gibi bir sevdayı bulamadı.
Çok ama çok güzel bir mektup tu Refika hanım. Keşke bu mektubun her dizesi sevgili tarafından okunabilseydi. Belki o zaman çok daha farklı olurdu sonuç. ne dersiniz?
Kutluyorum kaleminizi ve sevgiler yüreğinize