ÖLÜ ŞEMSİYE SOKAĞINDA.........
Yağmur her yeri ıslatmıştı....görünen her yer ıslaktı ,kaldırımlarda satıcılar kalmamış birazdan geleceklerdi. gök yeri karanfilce yavaşlatmıştı.. şemsiye satıcıları mezar bekçisiydi sanki şemsiyeler de yağmurdan sonra ölen çocuklardı, kaldırımlarda, mazgallarda, duvar diplerinde, hüzün artıklarıydı sanki.. onlarca kollarıyla yere saçılmış mağlup yarasalardı ....sanki şehrin hasarı ,yenikliği , bu yarasaların çokluğuyla ölçülüyordu ....şemsiyeleri şehre getiren o şemsiye satıcıları her yağmurdan önce grip gibi insanlara yaklaşıyor olağanca yabanıllıklarıyla insanlara ölü şemsiye satıyordu.
Akşam oldu eve dönülmenin gerçekliğinde yürüyordum, -hayal; şehirden hızlı satardı bazen- ve ben bir şeyler söylemeden konuşurdum öyle oldu kırmızı kazaklı bol gülüşlü bir adam -dilencilere neden bakmıyorsun dedi şaşırdım efendim diye kekeledim yorgun olmayan atik bir ses yineledi dilencilere neden bakmıyorsun dedi önemli değil dedim ne dedi, tekrar önemli değil dedim ilerde bir yerde oturan herhangi bir dilenciye bakarım dedim heeyt dedi sakın seçmeyi biliyorum deme çünkü seçmek aslında bitirmektir bir şeyi dedi önemli değil dedim geçiştirmek istiyordum aslına bakarsanız adamın suratında yenilmez bir gurur vardı ve ben gittikçe yeniliyordum gittikçe çocuklaşıyordum birkaç bozukluk atsana dedi ben hiç adetim değil çünkü onları tanımıyorum dedim o da sanki para verdiğinde onda kalıyorsun ne çıkar iyilik yapmaktan korkma, dilenciler şehrin başkentidir diye mırıldandı..
ilerledim yaşlı amcaların çokluğu dikkatimi çekti simitçi bana baktı durdum bir tane simit aldım baktım ki saat altıyı yirmi geçiyordu eve bugün erken gitmeliydim çünkü bir aydır gecicikiyordum eve..eve dönüş kariyerim berbattı.. yağmur artmıştı ama beni hala ıskalıyordu en azından öyle düşünüyordum devam ettim sağanak halinde bir yağmur topuyla dövülmeye başladı, şehir, kangren olmuştu ıslanmanın cinayetiyle.. yine sokaklarda bir tek dilenciler vardı herkes susuyordu onlara teslim edilmişti şehir bana yağmur ve sessizlik kadar uzaktılar yaşlı olanı kafasına bir poşet geçirmişti gülüyordu her yeri gülüyordu çocuk olanı kırmızı bir pantolon giymişti sanki bir daha hiç büyümeyecek gibi görünüyordu sanki yüzyıllardan beri çocuktu , yüzü sonsuza dek esmer kalacaktı sanki ve ben sonsuza dek eve gidemeyecektim onun müzesinde eskimekten. dükkanlar birbiri ardına kapanıyordu dertleri kalbimde açılıyordu çarşı esmer bir palyaçoydu adeta her sokak başında bir gömleği deniyordu üzerimde, üstü açık bir gardroba dönüştüm ..biraz sonra rengarenk bir sopaya dönüştüm kime değsem o kuruyup kalacaktı, gökkuşağı henüz beklenmiyordu tenha ve ıslak yollar boynuma dolanmış içimi karartıyordu ...
Eve gitmeliydim menekşelerimi olmasa da düşünmeliydim aşk merdivenlerimi, kılıç çiçeklerimi ebegümeçlerimi düşünmeliydim pazar günleri tamamen dolduramadığım bulmacamı doldurmalıydım buzdolabındaki hamsilerimi çıkartıp unlamalıydım ,eve kapanma elbisemi takınıp surat asıklığımın karışımı ile karıma nasılsın demeliydim o hiç katlayamayacağim gömleklerimi kazaklarımı beşbin parçaya dürmeliydim , edip canseveri bir kez daha okumalı cemal süreya ile karşılaştırmalıydım on iki yıl sonra bugün ne olacak diye düşünmeliydim olmaz dediğim herşeye şans vermeliydim bu hikayemin cümleleri arasına neden virgül koymadığımı şiirin ne kadar üzüldüğünü düşünmeliydim.hüznün bana hiç te isteksiz olmadığını her şeye yakınlaşmamın bir sırası olduğunu düşünmeliydim ,yağmurun sesine bulutla çıkmalıydım sokağa , çiçeğin sesini pencerelerimle susturmalıydım
....yağmur kolaydı ,hüzün zor Handan dedim karımın isminin o olmadığını bile bile ... yaklaşık bin yıl gökkuşağı beklenmiyordu gökyüzü şehrinde ,şehir kaldırımdan ibaretti kediler köpeklerin hep metresi kalacaktı minareler göğü her zaman puslu yazacaktı ve kalbim hain bir pusuydu bütün neşelere, herkesin iki şeyi vardı bir siyah paltosu biri babasından kışı, ikisi de üşündüğünde hatırlanırdı....
Eve girdim ev kokusu vardı gelmenin kokusu da bu dedim kendime bir de gitmenin kokusu var dedim karıma , karım sessizliğin sesiyle nerdesin dedi hiç trafik çoktu şemsiyem akşama yenildi onu gömdüm dedim , bütün koltuklarıma oturdum son bir kaç dakikadır hiç birinde gözlemlenmedim garip, akvaryumum delindi balıklarım dul kaldı garip ,ben tuttum ölen çoğumla gezintiye çıktım,elini tuttum
bu da garipliğin ve susmanın kokusu oldu......hayal......
20 aralık 2009
istanbul....
ömür....
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.