- 752 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
254 - ÇEVRECİLİK
Onur BİLGE
Benden önce yazanların eserlerini okuyarak yetişmeye çalışıyorum ve bir yandan da benden sonrakilerin okuması için yazıyorum. Belki böylece, edebiyattan aldıklarımı yerine koymuş olurum. Yazdıklarından faydalandığım kişilerin de üzerimde hakları var, beni yetiştirmekte olan Ülkemin de... Belki bu şekilde ödeşmiş oluruz.
Harun Reşit veziriyle tebdili kıyafet, şehri dolaşmaya çıkmış. Bahçesinde hurma fidanları dikmekte olan yaşlı bir adam görmüş. Herhangi biri gibi selam vermiş ve diktiği fidanlarının ne zaman meyve vermeye başlayacağını sormuş. Adam:
“Kim bilir? Belki on, belki yirmi sene sonra...” diye cevaplamış.
“Onların meyve verdiklerini görebilecek misin?” demiş, merakla.
“Ben yaşlıyım. Görmem imkânsız ama analarımızın atalarımızın diktikleri ağaçların meyvelerini biz yedik. Biz de bizden sonrakilerin için fidan dikmeliyiz.” diyerek, işine devam etmiş.
Cevabı ve yaptığı iş, Harun Reşid’in çok hoşuna gitmiş ve ona bir kese altın vermiş. İhtiyar, teşekkür etmiş ve:
“Ham olsun! Diktiğim ağaçlar hemen meyve verdi!” diye sevincini belli etmiş.
Bunun üzerine, Harun Reşid bir kese altın daha vermiş. Adam, yine ona teşekkür, Allah’a hamd etmiş ve demiş ki:
“Başkalarının diktiği ağaçlar hemen meyve vermez, üstelik yılla bir kez meyve verir; benimkiler daha eker ekmez, çifte ürün vermeye başladı."
Yazdıklarım meyve verir mi vermez mi ne kadar verir, az mı çok mu bilmem. Meyve beklentisi içinde de değilim. Varsın, kozalak versin. Bir şeyler versin de... Ya da gölge versin. İnsanların, kuru bir ağaç gölgesine dahi ihtiyaç duydukları zamanlar olur. Kuru bir ağaç gölgesinden faydalanmaktan dahi sorgulanacağımızı düşünürsek, hiç yoktan iyidir.
Yazmak, azımsanacak bir şey değil ki! Bir yazı yazarım, ağacı sevmek, ormanı korumak hakkında, bilmem kaç dönüm ormanımız kurtulur veya bir o kadar ormanımız olur. İyiliğe, güzelliğe dair yazılar yazarım, okuyan ve uygulayanların sevabından payım olur. Olur da bir yazımı okuyan ateist iman eder, kurtulur; bütün insanların kurtuluşuna vesile olmuş kadar sevap kazanırım.
Kalem, bıçak gibidir. İyiye de kullanılabilir, kötüye de... Hayra da şerre de... Kılıçtan keskindir. Kıldan ince sorgu sualin başlayacağı zamana kadar, kılı kırk yararak yazmak lazım. Bir yazar, yanlış bir yönlendirmeyle felaketlere, hatta savaşların çıkmasına sebep olabilir. Karamsarlık içinde yazılmış bir yazı, bir hayat söndürebilir. Yazılanları, her yaş ve her ruhsal durumdaki kişiler okumakta... Zaten hayattan bezmiş, canı burnunda, hasta ruhlu birisi; ölümün çözümmüş gibi gösterildiği bir yazıyı okuyup, intihar ederse; bir kişiyi öldüren, bütün insanları öldürmüş sayıldığı için çok büyük bir günah işlemiş, telafisi imkânsız bir hata işlemiş olur. Onun için yazarın, sadece deşarj olmak için ağzına geleni yazmaya hakkı yoktur.
Bir söz, insanı ipten de kurtarır, ipe de götürür! Yolu hapishaneye düşmeyen yazar yok gibidir. Fakat insanlar, över de söver de döver de... Bir bakmışsın lanetler, bir bakmışsın heykelini diker. Bir anda karar alır, zindana tıkar; bir anda affeder, kral eder, başına diker. Aynı kişiyi yedi kat yerin dibine sokar, sonra göklere çıkarır, kahraman ilan eder. Onun için insanların ne düşündüğünün, ne dediğinin, ne yaptığının hiç önemi yok. Allah ne der? Mühim olan o! Yaptığım her işte, Allah’ın rızasını gözetmeliyim.
Yazılanlar yok olabilir, insanlar ölebilir, devletler yıkılabilir, her şey bir süreliğine emanet... Kıyamet kopacak, her şey yerle bir olacak! Sadece iyi niyet ve iyi amel kalacak. İyi bir iş yapamamış olsam da iyi niyetim kalacak. Bütün tesellim, o!
Sevgi ve umut dolu bir yazı yazmışım, intihar edecek raddede bunalımda birisi okumuş veya birinden dinlemiş; olaylara ve hayata bakış açısında değişiklikler olmuş, diyelim. Haberim olmuş veya olmamış, ne fark eder? Her olmuş ve olacaktan haberdar olan Allah biliyor ya, yeter.
Öyle çok önemli bir iş yapamamışım da bir yazım, bir kişinin o anki can sıkıntısını gidermiş, o da yeter. İnsanın insana hakkı, sadece yiyip içmeyle geçmez ki! Bir kişinin can sıkıntısını gidermekle de hak sahibi olunur. Bir arkadaşımız kötü bir olay yaşamış veya kötü bir rüya görmüş, bizi aramış, yanımıza gelmiş, paylaşmış, içini dökmüş, rahatlamış; içini ferahlatacak hiçbir söz söylememiş olsak dahi, derdini dinlemiş olmakla bile ne çok işe yaramış oluruz! İnsan, insanın içinin ağısını alır.
Yazdıklarım, sadece iç döküşse, hiçbir işe yaramayan şeylerse, benim rahatlamamı sağlıyor ya, ne mutlu! Aynı konuları yazdığım yazıları okumaya başlayanlar, sıkılırlarsa bırakabilirler, okumak zorunda hissetmezler kendilerini ama yazmayıp sırf boşalmak için bir başkasına anlatmaya kalksam, nezaketen dinleyecek, onun hakkı bana geçecek, nasıl ödeşeceğiz?
Bu duygu ve düşünceler içinde, ömrüm oldukça yazmaya kararlıyım. Kayda değer şeylerse de değilse de... Kalıcı olur ya da olmaz... Arz etmek benden, talep okuyuculardan, takdir Allah’tan...
Elimin erdiğince, gücümün yettiğince üretmeye devam edeceğim. Bir işe yarayıp yaramayacağı konusunda çok da karamsar değilim. Pirincin taşı kadar da mı dişe dokunur bir şey olmayacak bunca yazının içinde?
Boşaltılan lağım çukurlarından çıkanlar bile karpuz kavun tarlalarına dökülüyor, bir işe yarıyor. Bu memlekette gübre de satılıyor, taş, toprak, kum bile... Mucitlere ve ekonomiye katkısı olacak her konuda fikir sunanlara para veriliyor. Yani akıl bile satılıyor. Gerçi akıllar satışa çıkarılmış, herkes yine kendi aklını almış ama olsun. Az sayıda da olsa: "Akıl, akıldan üstündür." diyenler de var.
Ağustosböceğinin zırıltısı dahi kavurucu yaz sıcağı altında tarlalarda çalışanların aklını muhafaza yarıyormuş. Antalya gibi sıcak ikim kuşağında olan illerde, hiçbir sebep yokken, her yaz sıcaktan aklını oynatanlar olur. Hiçbir şey lüzumsuz değildir. Her yaratılanın bildiğimiz veya bilemediğimiz faydaları vardır. Allah beni de lüzumsuz yaratmamış, yazma yeteneğini boşuna bahşetmemiştir.
Adamın biri; topladıkları hayvan dışkıları ile yaşamlarını sürdüren sevimli böceklerin neden yaratıldıklarını düşünür durur, buna bir anlam veremezmiş. Onlar, buldukları dışkıları minik toplar haline getirerek arka ayakları ile yuvarlaya yuvarlaya taşıyarak, yuvalarını inşa ederlermiş. Bu yuvarlama sırasında, çoğu zaman aralarında kavga çıkar, biri diğerinin biriktirdiği topları çalar, diğeri onu kovalayarak toplarını geri almaya çalışırmış. Hırsızlık, hakka tecavüz ve bu nedenle anlaşmazlık onlarda da varmış.
Filler, sindirim sistemleri zayıf olduğu için yedikleri besinlerdeki yararlı maddelerin yarısını dışkı yoluyla dışarı atarak bu böceklere aşçılık edermiş. Bir buçuk kiloluk dışkıyla on beş bin böcek besleyebilirlermiş. Taze dışkıya üşüşen böcekler, iki saat içinde ondaki tüm besin maddelerini yer veya top yaparak yuvalarına yuvarlarlar, kalanını gömerlermiş.
Bunlar, yeryüzünde küre yapabilen tek böcek türüymüş. Sert kabuklu olup, birçoğu parlak metalik renklerdeymiş ve otuz parmağa sahipmişler. Dişisi, ön ayaklarıyla küre yapar, larvasını içine bırakır. Yumurtalar, kürenin içinde aşılanır ve dişi böcek; küreyi, başı hep doğuya dönük olarak, arka ayaklarıyla yuvasına yuvarlayıp, biriken toplar için yeraltında yaptığı küçük odaya götürüp gömermiş. Bazıları dört ay, bazıları yirmi dört gün başında nöbet tutar, yosun tutmaması, çürümemesi için sürekli hareket ettirir, yavrular oluşmaya başlayınca, topraktan çıkarır, suya taşırmış. Küreler erir, yavrular serbest kalırmış. Gözlerini, pislik içinde dünyaya açarlar ve ömürlerini fil peşinde koşarak, tüketirler ve yine pislik içinde ölürlermiş.
Onlar da bir âlem... Yaratılışlarındaki programın zerre kadar dışına çıkmadan yaşıyorlar. Kim bilir daha ne işlere yarıyorlar! O adam dermiş ki:
“Allah, hiçbir şeyi sebepsiz yaratmaz. Her şey bir işe yarar; tamam, kabul de acaba bu böceği neden yaratmış?”
Günlerden bir gün hastalanmış. Vücudunda yaralar çıkmış. Kıssa bu ya, adama demişler ki:
“Bu yara iyileşmez. Tek tedavi yolu var. O böceklerden toplayacaksın, ezip yarana süreceksin.”
Yine kıssa bu ya, söyleneni yapmış da iyileşmiş. Hikmetinden sual olunmaz.
Her birimizin bir değil, birçok yaratılış sebebimiz var. Yeter ki hepimiz, ne için yaratıldığımızın farkında olalım. Hiçbir işe yaramasak da pislik temizlemek gibi bir işe yarayalım ama nerde!..
İnsanoğlu kadar doğa düşmanı bir yaratık daha yoktur! Elinin değdiği her yeri kirletir, ayağını bastığı her yeri talan eder! Doğa, kendisini temizler. O böcek bile kalıntıları gömerek örnek olmaya çalışırken; insan, her geçtiği, durakladığı veya konakladığı yerde pisliğini bırakır. Toprağa ettiği yetmez, suyu da havayı da kirletir.
Şirin ve güzel görünümlü bir böcek olan zavallı gübre sineği, ömür boyu gönüllü temizlik işçisi olarak çalıştığı halde hakir görülür. Ölünceye kadar çevreyi temizler, pislikleri gömer. Bu böceğin yaptığı işle insanoğlunun yaptığı iş arasında bir terslik var ama nerde? Onu da okuyuculara bırakıyorum. Aslında hangisi faydalı, hangisi hakir durumda?
Eski Mısır uygarlığında kutsal sayılan hap böcekleri, çevre temizliği konusunda gazete, mecmua, kitap, broşür gibi şeyler de okumazlar. Radyo dinlemez, televizyon seyretmezler. İçgüdüsel olarak, kedi bile dışkısını gömer, elini yüzünü temizler. O mahlûklara o içgüdüyü veren Allah, insana da vermiş. Biri yapar, biri bakar.
Fillerin peşinden koşarak Kâbe’yi yıkmaya gelen Ebrehe ve orduları bu şirin böceklere ne kadar benziyor! O ortamda doğup, o ortamda ölenlere, burunlarını oradan çıkaramayanlara acıyorum. Oysa Allah onlara da akıl vermiş. Birazcık o işle meşgul olmayı bıraksalar da başlarını kaldırıp, yukarıya baksalardı, gerçeği göreceklerdi. Güneş, tüm ihtişamıyla göklerde, nur saçmaktaydı! Cehaletin kör karanlığında kalanlar için Efendimiz ay, ashabı yıldızlardır. Onlardan hangisine bakılırsa bakılsın, kendini kaybeden yolunu bulabilir.
Çağımız bilgi çağı... Yanlış olan, yanlışta ısrar... Çevremize bakalım! Çevremizdeki pislikleri temizleyelim! Allah, temizi ve temizliği sever. Güzeldir, güzelliği sever.
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 254
YORUMLAR
Bir mayısböceğine ayırdığınız sürenin ondabiri kadarını, ateistleri tanımaya verseydiniz, görüşleriniz daha değişik olabilirdi.
"Bilenle, bilmeyen bir olmaz" Her bilen önde olabilir ama, önder olmaz.
Bilgi paylaşımı kadar onurlu bir eylem yoktur, ateist açıdan. İnsan hakları evrenseldir. Saygılarımla.
Yazdıklarım meyve verir mi vermez mi ne kadar verir, az mı çok mu bilmem. Meyve beklentisi içinde de değilim....
cok güzeldi burasi.
Yazılanlar yok olabilir, insanlar ölebilir, devletler yıkılabilir, her şey bir süreliğine emanet... Kıyamet kopacak, her şey yerle bir olacak! Sadece iyi niyet ve iyi amel kalacak. İyi bir iş yapamamış olsam da iyi niyetim kalacak. Bütün tesellim, o!
Sevgi ve umut dolu bir yazı yazmışım, intihar edecek raddede bunalımda birisi okumuş veya birinden dinlemiş; olaylara ve hayata bakış açısında değişiklikler olmuş, diyelim. Haberim olmuş veya olmamış, ne fark eder? Her olmuş ve olacaktan haberdar olan Allah biliyor ya, yeter
İnsanın insana hakkı, sadece yiyip içmeyle geçmez ki! Bir kişinin can sıkıntısını gidermekle de hak sahibi olunur. Bir arkadaşımız kötü bir olay yaşamış veya kötü bir rüya görmüş, bizi aramış, yanımıza gelmiş, paylaşmış, içini dökmüş, rahatlamış; içini ferahlatacak hiçbir söz söylememiş olsak dahi, derdini dinlemiş olmakla bile ne çok işe yaramış oluruz! İnsan, insanın içinin ağısını alır.
ne söylenir bunlar üzerine
tamamen fikrime uyan bir bakis acisi.
cok güzeldi
yüregine saglik.sevgilerimle.