- 949 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
NURİ
Üsküdardan Kadıköye gidilirken Doğancılar parkını geçince biraz ileride,solda gövdesini kaldırımla caddenin paylaştığı iri bir çınar göze çarpar.Bir ucu çınar ağacına ,diğer ucu çınarın tam karşısındaki lokantanın kapısına bağlanmış paslı telde, yıllardır Üsküdar-Kadıköy dolmuşlarırın eksoz gazlarını yutmaktan siyahlaşmış bir levha asılıdır.Dikkatli bakıldığında "ŞİŞMANIN LOKANTASI" yazısını ve lokantayı gösteren ok işaretini görürsünüz.
Lokantanın boyaları çatlamış kapısından içeriye girdiğinizde göreceğiniz ilk kişi Satı’dır.Ya girişteki mutfakta salata hazırlıyor yada iri gövdesine rağmen koşuşturarak masadan masaya içki,meze dağıtıyordur.
Adı Satılmıştır.Fakat herkes ona Satı der. Şişman, kırmızı yanaklı, gür bıyıklıdır.Bıyıklarının ucu hep yukarıya bakar.Elleri ne zaman boş kalsa bıyıklarını büker. Yüzü güleç,gözleri hep parlak, iyi kalpli yardım severdir.Adamları vardır.Belediye de,Tapuda her yerde adamları vardır.Olmaz sanılan,ancak çok çook büyük adamların yapabileceği sanılan işleri bir bakarsınız ki Satı halletmiş. Sıkıntısı olanı Satı anlar,gelir yanına oturur,öğreneceğini ustaca öğrenir,sessizce kalkar gider Duyarsınız ki, o kişinin derdi hallolmuş. Övünmeyi de sevmez.Kendisinden söz açılınca yüzü asılır,sözü değiştirir.
Satı’nın müşterileri bellidir.Herkes birbirini tanır.Birisi üç beş gün gelmesin merakedilir.Ne olduğu araştırılır.
Şayet bu meyhaneye ilk kez geliyorsanız,önce sesler kesilir.Gözler sizi merakla süzer.
Sonra sohbet yeniden başlar. Ama siz kontrol altındasınızdır. Biraz içmeniz beklenir.
Onlara göre zamanı gelince sorgulama başlar.Nereli olduğunuz, ne iş yaptığınız öğrenilir .Bu arada sorulmayan bir çok sorununda cevabı alınmış size bir değer biçilmiştir Hepsi iyi insanlardır. Dostlukları candandır. Sevgileri yalın,karşılıksız ve zengindir.Hiç birinin, hiç birine garazı kini, yoktur.
Balıkçı İhsan Üsküdar iskelesinde balık satar.Her akşam satının meyhanesine uğramadan evine gitmez. Sık sık balık getirir.Satıya yaptırır. Meyhanedekilere dağıttırır.Biraz içmeden ağzı açılmaz.Hani "Ağzından bal damlıyor" derler ya, öyledir. Konuşmaya başlayınca da güzel konuşur.Anlattıklarını ata sözleriyle , deyimlerle süsler. Filozof bir yanı vardır.Şakacıdır. En çokta Macid’e takılır. Ona "Yengeç Macid" der.
Macid’in işi "bir şeyler" yapmaktır. Bazen günlerce kaybolur. Balıkçı İhsanın;
"Sen ne iş yaparsın bre Macid?" Sorusuna ;
"Bir şeyler yapıyoruz ağabey" der.
Kimse ne iş yaptığını bilmez.Belki Satı biliyordur.O da kimsenin sırrını kimseye söylemez.
Macid sivri burunlu,yüksek ökçeli ayakkabı giyer. Üzerinde her zaman mont vardır.
Yengeç gibi yan yan yürür. Balıkçı İhsanın ona "Yengeç Macid" demesi de ondandır.Gelir
iki duble rakısını içer,hemen de sarhoş olur.
"Beni anlamıyorlar ağabey"der sadece. Ne sorarsan sor,tek cevabı budur.
"Beni anlamıyorlar ağabey,beni anlamıyorlar".
Sonra kalkar gider.
Birde bitişikteki nalbur vardır.İlk dublesini sabah on civarında , ayak üstü iki seferde içer.Bir duble öğle yemeğinde,bir duble de akşama doğru.Hep aynı, hep ayak üstü.
Akşam olup ta meyhanenin müdavimleri gelmeye başlayınca o son dublesini içiyordur.
"Afiyet olsun"der. Son yudumunu da içer gider.
Ben Satı’nın meyhanesinin tiryakilerindendim. Sık sık gelir içer onlarla sohbet eder
şakalaşırdım.Gülerek ,üzülerek andığım bir çok olay var hafızamda.Yığınla insan tanıdım o meyhanede. Ama biri var ki onu andığımda gözlerim dolar, boğazım düğümlenir,dalar giderim.
Meyhanenin devamlı müşterilerindendi. Nuri. Kimsesiz bir garipti. Satının anlatımıyla;"
"Gün görmüş,okumuş,yazmış" biriymiş.
Ocağı on sene kadar önce sönmüş. Başından çok büyük işler geçmiş. Şimdi perişanmış. İşi de yokmuş. Yaz kış hurda bir minibüste yatarmış. Evi orasıymış.
Satının Nuri hakkında çok şey bildiği kesindi. Ancak bu kadarını anlatırdı. Nuri’nin her şeye rağmen eski elbisesi temiz,saçları hep taralıydı. Fakat ağarmış sakalları, parmak girer alın çizgileri, sararmış benzi, kuru elleri çektiklerinin canlı şahidiydiler.
Nuri her akşam meyhaneye gelir,sessizce arkalarda bir masaya oturur,kimsenin yüzüne bakmaz,konuşmazdı. O oturunca Satı meyhanede kilerin yüzüne şöyle bir bakar,biri işaret ederse ondan,kimseden ses çıkmazsa, kendisinden bir şişe şarabı götürür masasına
bırakırdı. Fazla bir şey yemediğini bildiğinden,ya bir dilim elma yada bir avuç leblebi vermeyi de ihmal etmezdi. Nuri o zaman başını kaldırır,Satı’nın yüzüne minnetle bakar yavaşça
"Sağ ol Satı ağabey "derdi.
Şarabını çabuk çabuk içer, getirilen mezeden ya alır, ya almaz, başı yerde,ezik sessizce kalkar giderdi. Bazen Nuri’ye işler buyurulurdu. Yüzü.Yüzü yumuşaktı.Hiç ikiletmez her denileni yapardı.
Yine bir gün ızgara dumanı,sigara dumanına karışmış meyhanenin tavanına asılıp kalmıştı. İçiyor,anlaşılmaz seslerle de konuşuyorduk.
Nuri içeri girdi.Başı dikti.Gözleri "ıpıl, ıpıl" dı.
"Selam afiyet olsun "dedi. Sesi gürdü,
Uğultu kesildi. Nuri’ye baktık. Şaşırdık.Selamını çok azımız aldı. Alanlarda selam mı aldı mırıldandı mı belli değil.
Her zamanki gibi arkalara gitmedi. Önlerde boş bir masa aradı, bulamadı. Gözüne
kestirdiği yanındaki duvarda " ZEVKİN VERESİYESİ YOKTUR.TEKLİF ETMEYİNİZ.
levhasının asılı bulunduğu masaya oturdu.Elindeki paketi masaya bıraktı.
"Satı ağabey bir küçük rakı,yanına da sen bilirsin bir şeyler getir işte..."
Sandalyeden hafifçe yan döndü.Herkese başıyla selam verdi. Tekrar,tekrar,
"Afiyet olsun,yarasın" dedi.
Satı; pilaki,yoğurt,salata,bir küçük rakı,peşinden de ızgara köfte verdi. O da bu günkü değişikliği anlamış, olağan üstülüğü fark etmişti.
Nuri rakı bardağını doldurdu. Soluksuz bir seferde içti.Tekrar doldurdu,sulandırdı. Yanında getirdiği paketi özenle ağır ağır açtı. İçinden çıkan muzları teker teker koçanından ayırdı. Bir tabağa dizdi. Tabak elinde masa masa dolaşarak herkese birer tane muz verdi. Almak istemeyenlere zorla bıraktı. Kendisine bir tane kalmıştı. Satı’ya vermediği aklına geldi. Telaşla mutfağa koştu. Soyduğu muzun yarısını Satı’ya verdi.
"Hepsini vermem Satı ağabey . Yarısı da benim." dedi.
Neşeyle gelip yerine oturdu. Meyhanedekilere laflar attı. Cevap verilip verilmediğine bakmadan şakalar yaptı. Güldü.Ciddi ciddi konuştu. Balıkçı İhsan gibi felsefi laflar etti.
Bardağındaki son yudumu da içti. Dudaklarını kağıt peçeteyle sildi.
"Satı ağabey hesap" dedi.
Getirilen hesabı ödedi.Biraz da bahşiş bıraktı.Masasındaki yiyeceklerin neredeyse hepsi duruyordu.
"Afiyet olsun,yarasın,iyi geceler" dedi. Çıktı gitti.
Ertesi gün,daha ertesi gün Nuri meyhaneye uğramadı. Satıya sorduk
"Nuri öldü " dedi.
"Kaldırdık cenazesini. Kurtuldu garip. O gün kanını satmış "
Hepimiz donduk. Nuri gerçekten kanını mı satmıştı. Kanını sattığı için mi ölmüştü.
Neticede ölmüştü işte....
AMA ÖLÜRKEN MUHAKKAK MUTLUYDU.
BELKİDE GÖZLERİ DE KAPALIYDI.
YORUMLAR
sevgili bedros yazıda boşluk çok olmuş okuma oranını çok düşük olmasına sebeb vermiş...bu yurdun güzel insanları...konuşmayı pek sevmezler fakat vücut dilleri vardır ellerinde olmassa gönülden verirler nuri gibi....su gibi akan bir tarzın var tebrikler güzel kalemine temiz yüreğine