- 947 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Binmişiz Alamete Gidiyoruz Kıyamete!
Daha önceki yazılarımdan birinde “Binmişiz Alamete Gidiyoruz Kıyamete” deyimi ile mizahi bir üslup kullanarak hükümetin faaliyetlerini eleştirmiştim. Amacım; belli bir kesimin yaşananları doğru analiz edebilmesi için katkıda bulunmaktı.
Aradan geçen süreç içinde belli grupların kontrolündeki basın, ne yazık ki o güne kadar ki duyarsızlığında ısrarcı davranmış, Türk Milletinin ulusal duygularını törpülemeye devam etmiştir. Bununla da yetinmeyip hükümetin yanlışlarına alkış tutmayı sürdürmüştür!
Basın; düz mantıkla değerlendirdiğinizde karşı çıkamayacağınız ve salt haber değeri taşıması nedeniyle toplumsal bölünmeyi derinleştirecek bazı olayları bilinçli olarak okurlarına manşetten duyurmayı marifet sanmıştır. Oysa marifetleri ülkeyi içinden çıkılamayacak boyutta kaosa ve ayrışmaya sürüklemekten öte bir sonuç getirmemiştir.
Bütün bunlar herkesin gözü önünde cereyan ederken, itiraz edenler ulusalcı olmakla suçlanmış, darbeci yaftasıyla da karalamanın bir adım ötesine geçilerek halkın gözünde küçük düşürülmeye çalışılmıştır. Oysa ne ulusalcılık alaycı tonlamayla sunulduğu gibi olumsuz bir eğilimdir ne de milletin zor anlarında kendi gücünden oluşan bir güçten çaresizlik içinde medet umması utanılması gereken şeydir.
Kaldı ki darbecilikle suçlanan insanlar darbelerden en fazla yara alan ve her fırsatta darbelere karşı tutum içinde olmuş isimlerden oluşmaktadır. Elbette bu tür karalama yaklaşımları takiyyenin farklı bir versiyonudur. Aklı başında hiçbir insanın kabul edemeyeceği iftiralar silsilesidir.
Şaşkınlıkla izlemekteyiz!
Ülkemiz üzerinde öyle çirkin oyunlar oynanmaktadır ki ulusal birliği ayakta tutan bütün kavramlar takkiye ile sulandırılmaktadır. Bu kavramların başında elbette demokrasi, insan hakları ve özgürlük gelmektedir. “Çivi Çiviyi Söker” mantığıyla demokrasiyi yok etmek için demokrasi, özgürlükleri iğdiş etmek için özgürlük, insan haklarına tecavüzü sıradan hale getirmek için de insan hakları çığlıkları atılmıştır.
Sonuç ortada!
Muhalif basının tamamı susturulmuş, toplum üzerinde ciddi etkiler oluşturabilecek kişiler sindirilmiş, bölücü akımlar insan hakları ve özgürlük feveranları arasında haddini bir hayli aşarak hıyanet içine girmişlerdir.
Halka gelince;
Ekonomik sıkıntı içinde kıvranan halk, basın aracılığıyla sunulanla yetinmek zorunda bırakılmış, yaşanan gerçeklerden uzak bir beklenti içine sokulmuştur. Bunlardan birisi de Kürt Açılımı ismiyle ortaya çıkıp, isim değiştirerek nihayetinde sözde Demokratik Açılım’a dönüşen garip bir uygulamadır ki halk üzerinde açıkça devletin teröre yenildiği imajı yaratmayı amaçlamaktadır.
O halde, benzeri garip uygulamaların yürütücüleri ve savunucularına sormazlar mı?
Bu uygulamalar terörden yeteri kadar acı çeken bir milletin acılarıyla açıkça alay etmek değilse nedir?
Ya da acaba; bölgede önemli bir güç olan Türkiye’nin, bölünmesini sağlayabilecek, emperyalizmin dayattığı ve toplumsal sabır sınırlarını zorlayan uygulamalar değil de nedir?
Uzak ya da yakın ihtimal olsun, ortada ihtimal olarak dahi bunlar akla gelebiliyorsa, millet olarak bilmem ne hazretlerinin kıssalarını bir tarafa bırakıp düşünmek gerekmez mi(!)?
Bu telaş hangi hedefe ulaşmanın telaşıdır!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.