4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1232
Okunma
Ölüm tokatını yediğim günden beri iki satır yazı yazamadım.
İki ay su gibi geçti gitti, ben bir türlü kendime gelemedim.
Meğer ne zormuş gerçekle yüzleşmek, nefse ne kadar ağırmış hakikatler!
Toparlanamadım; O, gözümde büyüttüğüm, dilimde k/abarttığım, kelime haznemde çoğaltığım ulaşılmazlarımın her biri anlamını yitirdi!
Giysileri çıkarılmış, beyni boşaltılmış bir cesetten ibaretim adeta..
Dünya bana hiç bu kadar boş ve bu kadar çirkin görünmedi. Baktığım her yer, her şey ifadesiz, anlamsız geliyor.
Sanki bir el bastı beynimin düğmesine, başka, bambaşka bir dünyaya gözlerimi açtırdı. Bak!
İyi bak!
Gören kalbinle bak!
Ah! Anlatabilsem o anladıklarımı!
Anlatabilsem o gördüklerimi!
Varlığın yegane sebebi vesile seçilmek.
Varlığım seçilmekle şereflendi.
Seçen, şerefinden şeref, izzetinden ikram eyledi.
Kıyâm-a durulmaz mı?
Rukû-ya varılmaz mı?
Secde-ye gidilmez mi?
Bir tokat yedim ölüm gerçeğinden, anadan babadan bir, kandan kadeşimi, sırdaşımı, ana yarımı, baba yanımı alırken...
Şimdi kendime soruyorum, daha önce nerede nasıl yaşadım ben?
Bugünümü dünden hazırlamadım mı ben?
Nefsim ne dediyse dinledim de,
En güzel günlerimi heba eyledim de,
Ezâna kulağı tıkadım da
Nefsi kapana yakalattım ben...
Ey divane akıl,
uyuduğun yeter!
Kalk, silkelen!
Mevla’nın ipine sarıl.
Yazmaya başladım bir iki satır, devam eder mi bu hal bilemem..