Sancı ( 6 )
Ali Amca; “Tarık evladım, Baban benim dünyadaki en önem verdiğim canımdan çok sevdiğim otuz yıllık dostumdu. Onunla içtiğimiz su ayrı gitmezdi. İşlerimiz çok iyi gidiyor, karşılıklı güven içinde ortaklığımızı yürütüyorduk. Taa ki baban o illet alışkanlığa başlayana kadar, kumar illetine. İlk zamanlar öylesine zevkine oynamaya başladı. Daha sonra bunu parasına oynamaya çevirdi. Babana o kadar çok yalvardım ki bilemezsin, bıraksın diye elimden ne geldiyse yaptım, ama olmadı. Eline ne geçiyorsa kumara yatırıyordu. Bu işyerindeki hissesini dahi kumarda kaybetti. Daha sonra yine oynadı borçlandıkca borçlandı... Ödeyemeyince alacaklılar onu öldürttü.”
Ali Amca bir çocuk gibi ağlıyor biricik dostunun geçmişinde, yaraları tazeleniyordu. Tarık, bu olanlara inanmak istemiyor, kabullenmekte zorlanıyordu. Son zamanlarda babasındaki değişikliğin farkına varmıştı ama böyle bir şeyin olacağına ihtimal dahi veremezdi. Put gibi donmuş kalmıştı…
“Ali amca tüm bu anlattıkların gerçekten doğru mu? İnanansım gelmiyor, nasıl yapar bunu babam?”
Dünyasında göklere çıkardığı hiçbir kötülüğü konduramadığı biricik kahramanı babası, hangi bataklıkta can çekişmişti. Oysa kendisine devamlı öğütler verir, yoldan çıkaracak her türlü kötü alışkanlıklara dikkat etmesini tembihlerdi.
Yaptığı saygısızlık için, Ali Amcadan özür dilerken bir yandan da ona sarılıp hıçkırıklarla ağlıyordu. Ali Amca da derinden, sessiz sessiz ağlıyordu. Duygu seline bürünmüşler, acıların ortak gözyaşlarını döküyorlardı… Ortama suskunluk hâkim olmuş, düşünceler coğrafyasında geziniyorlardı.
Ali Amca ; “ Tarık evladım! belki şimdi sırası değil ama duydum ki iş arıyormuşsun, burada çalışmanı istiyorum. Biliyorsun benim çocuğum yok. Burada da adama ihtiyacım var. Hem de senin alanınla ilgili bir iş. Birlikte çalışalım, ne dersin”
Tarık; bu teklif karşısında şok olmuştu, utandı, kızardı bir anda ne diyeceğini bilemedi.
“Amca ben çok mahcup oldum size karşı, ben size neler söyledim, neler yaptım , siz ne teklif ediyorsunuz.”
“ Sen öyle düşünme evladım, ben seni anlıyorum. Hem unuttum gitti her şeyi, sen bana babanın yadigarısın”
“Çok memnun olurum, burada çalışmaktan, birde anneme sorayım” dedi Tarık.
“ Tamam o zaman annenle de konuş yarın bekliyorum.”
Tarık fitili çekilmiş bir bomba gibi gelmiş, umut dolu güvenle ayrılıyordu. “Ali Amcama çok haksızlık yapmışım oysa gerçekler ne de farklıymış” diye mırıldandı. Bu olanları ve iş teklifini biran önce annesine ulaştırmak için adımlarını hızlandırdı. Babasının neden, niçin öldürüldüğünü annesine ve kimselere anlatmamaya karar verdi. Herkesin, babası hakkındaki düşüncelerinin değişmesini istemiyordu. Bu sır benimle mezara kadar giden bir sır olmalı diye karar almıştı. Fakat işe girme müjdeli haberini, hemen hayat bağı bir tanesi Selma’sına da haber vermeliydi. Yolda bir büfeden hastaneyi arayarak Selma’ ya bu haberi hemencik uçurdu. Selma`da çok mutlu olduğunu belirtti.
Hayatındaki en mutlu günüydü. Ayakları yerden kesilmişçesine yürüyordu. Kendi kendine “babam boşuna can dostum dememiş, ne iyi bir insan şu Ali Amca” diye düşündü. Apartmanlarının önüne gelmişti bile…
...
Doktorlar; Emine’ nin durumunun çok kötü olduğunu, bundan sonra sadece sancılarını kesecek ilaç kullanmasını, burada yatmasının bir faydasının olmadığını söylediklerinde, Halil Amca orada koridorda yığılıp kalmıştı. Göğsüne elini bastırıyordu. Durumu gören doktorlar hemen yoğun bakıma aldılar kalp krizi geçiriyordu. Gerekli müdahaleler yapılarak ayağa bir gün ayağa kalkabilmişti. Bu kriz Halil Amca için eşinden çok daha kötüydü, artık göz pınarları kurumuş. Dökülecek bir damla yaşı dahi kalmamıştı. Sadece belli bir noktaya bakıyor öylece suskun bir yanardağ gibi bekliyordu. Onun o durumu hiç hayra alamet değildi. Emine için hastanede yapılacak bir işin kalmadığını umutların tükendiği gerçeği ile yüzleşiyorlardı. Gerçi Emine durumunun farkındaydı. Ama yinede kimse ölümü kendine yakıştıramaz, Onun soğuk yüzünü dahi düşünmekten imtina ederlerdi…
Devamı var...