- 2602 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Motifler
MOTİFLER
(Amazon adlı öykünün devamıdır)
Bay (K) Bayan Nez’ in annesinin hikayesini okumakta iken içe dönüşlerindeki ötekinin yakarış dolu sesine kulak verdi. Bu ses içini hüzünle dolduran tanıdığı tüm kadınlara idi. ‘Kadınların zehirli bir şal gibi sarındıkları kederler yaralar beni! Usulca kapadıkları gözlerinden kirpiklerine sızan hüzünle yaralanırım ben! Sevgililer yaralar beni, beklediklerinin artık hiç gelmeyeceğini öğrendiklerin de, gözlerine yerleşen bakışlarla yaralanırım ben! Hasretli bir bekleyişten sonra kısa zaman aralıklarına sığdırılan söylenmek istenen hiç söylenmeden kapatılmak zorunda kalan telefonlardaki kısık çıkan çatallı sesleri duymakla yaralanırım ben! Güne korkuyla başlayan erkeklerle yaşayan sahipsiz mutsuz kadınlarla yaralanırım ben! Sevişirken kendi terleriyle yaldızlanıp ışıldayan kadınlara sevgiyle dokunmayı bilirim, göz kırpmayı, çapkın kadınlarca ayartılmayı, her öyküden bir başka hayat okumayı bilirim ben! Salınarak yürümeyi de, ıslık çalmayı da, türkü mırıldanmayı da, dostlarla içmeyi de, deniz kıyısında oturmayı da, güzel memelere tapınmayı da bilirim ben! Bilirim elbet, bilirim tabii, ama aldatılmak ve aldatmak istemeyen sadece sevilmek isteyen kederli kadınlar daha çok yaralıyor beni! Nez’in ve annesinin yaşadıklarına, kederlerine ortak olamamamda yaralıyor beni!’ Dedi ve Nez’in annesinin diyeceklerini okumağa başladı.’Benim hikayemi mors alfabesini okuyanlar daha iyi anlarlar. Acının yolu Mors alfabesi gibidir. Uzun bir çizgi acı, küçük bir nokta mutluluk. Acılar sarsıcı ve uzun, mutluluklar çıldırtıcı ama kısadır.Yüz yıllardır kapalı bir toplum olma özelliğini korumuş bulunan yöremizde, geniş bir ataerkil aile düzenimiz içerisinde ve bir çatı altında, dede, nine, ebe, hala, dayı, emmi, torun, tosun, elti, görümce bir arada yaşarken, bazı duygularını ayıp olur düşüncesi ile içimize atar bazı duygularımız ve isteklerimizi de çeşitli işaretlerle dile getirirdik. Kaynana ve özellikle kaynatanın önünde kendi öz çocuğunu kucağımıza alıp sevemezdik, kaynatamıza gelinlik eder, uzun yıllar konuşmazdık. İşaret diliyle anlaşırdık. Duygularımızı örmüş veya dokumuş olduğumuz kilim ve halılara, çoraplara işlerdik. Çorap motifleri yaşadığımız hayatların dili idi. Çeşme ve su kenarlarında konuşma fırsatımız olmadığından giydiğimiz çoraplar yaşamımızı ele verirdi. Baban beni görünce çorabını düzeltti. Muskalı noktasızdı çorabının motifi… O gün! Bu gün… Çorap ördüm! Herkese dağıttım. Herkeste var o çoraplardan işte sana çorapların dili kitabı… Nokta ve uzun çizgilerle dolu idi tüm motifler. Bende, sende meta dilini araştırıyoruz bir göz at istersen demiş ve motifler kitabını uzatmıştı. Tüm hikayenin özü bu olacaktı demek ki! Diyerek, yazar sayfaları çevirdi. Muskalı motifli çorap; Genç delikanlıların giydiği bu çoraplar genellikle canlı renklerden oluşur. Anneler kendi oğullarına örer ve nazar değmesini önlemek amacına yöneliktir. Muska şeklindeki üçgenlerin içinde şayet noktalar varsa bu delikanlı nişanlıdır. Üçgenlerin bazılarında nokta olup bazılarında yoksa sözlüdür ya da sözü kesilmek üzeredir. Şayet nokta hiç konmamışsa başı bağlı değildir. Yarım aynalı motifli çorap; Genç kızların giydiği bu çoraplar giyen tarafında örülür ve mutlaka kızın çeyizinde bir kaç tane bulunur. Bu çorabı giyen kız ya sözlüdür ya da nişanlıdır. Örülmesi çok zor olan bu motif yine de canlı renkleriyle mutluluğun ifadesidir ve çorabın boğaz kısmına yapılan çengel desenleriyle de oğlan tarafının bu kızı almada çok zorlandığı ifade edilir. Desenin ortasındaki çizgi evliliğin yani birlikteliğin henüz olmadığını, çizgilerin iki tarafında ki muskaların içindeki noktalar nişanlı kız ve oğlanı sembolize eder. Yanlara doğru uzayan hatların içindeki noktalar ise ileride kurulacak olan bu ailenin çocuklarını anlatır. Küpeli motifli çoraplar; Evli kadınların giydiği bu çoraplarda dikkat edilmesi gereken en önemli husus renklerin canlılığı veya matlığıdır. Eğer renkler canlı ise o kadının mutluluğunu ifade eder. Mat renklerle örülen küpeli motifli çorabı giyen kadının aileden, kocasından ya da çocuklarından dolayı bazı problemleri olduğu anlaşılır. Desenlerin çok muntazam noktalarla yapılmış olması bir mutluluk ifadesidir. Koçbaşı motifli çorap; O çevrenin en yiğit ve lider pozisyonundaki erkekler tarafından giyilen bu çorap motifinde, ortadaki nokta bu yiğidi, etrafındaki koçbaşları bu yiğidin üreme gücünü ve etrafındaki adamlarının ve doğurttuğu evlatlarının sayısını, yaprak motifleri ise çevresinin kalabalık olduğunu, herkes tarafından sözünün sayılıp dinlendiğinin, kadınlar tarafından çok sevildiğinin ifadesidir. Bayram ve düğün törenlerinde muhtar, düğün kahyası ve geniş aileleri idare eden kişi mutlaka bu çorapları giyer. Koçbaşı motifinin sadece yapraklısı olan çorapları ise oğlan babaları giyer ve oğulları ile her zaman gurur duyduğunu ifade etmiş olur. Motifin yan tarafların da koçbaşı yarım yapılmış ise o evde daha başka oğul yapmak için kadınıyla yalnız kalmak, kadınını çok mutlu etmek istediği anlaşılır. O gün eve kesinlikle misafir kabul edilmez. Bu aynı zamanda erkeğin gücünü ve kadının da bunu istediği anlamındadır. Bal kaymak motifli çorap; Sözlü ve nişanlı kızlarla yeni evli gelinlerin giydiği bu çoraplar genellikle kırmızı-beyaz üzerine siyah desenlerden oluşur. Ortadaki iki nokta ailenin çekirdeğini oluşturan kadın ve erkeği, etrafa doğru yayılan noktalar ise yuvanın mutluluk ve devamını sağlayacak olan çocukları ifade eder. Bu birleşmeden dolayı mutlu olduğunu anlatmaya çalışan kişi çok sık ve uzun bir süre bu çorabı giyer. Eli böğründe motifli çorap; Dul kadınların giydiği bu çoraplar genellikle giyen kişi tarafından bizzat örülür. Sahipsizlik ve naçarlık ifade eden üçgen Şeklindeki eli böğründe desenin aralarına da deveboynu motifi serpiştirilerek bu kişinin yumuşak başlılığı ve evine bağlılık duygusu bir arada verilmeye çalışılır. Bu çoraplarda deveboynu motifi eli böğründe motifinden daha büyük ve canlı renklerden, çizgilerden yapılmışsa bu kadın dul da olsa evlenmek istememektedir. Aksi halde kendisinsin nasibi çıktığı takdirde yeniden evlenmeye hazır olduğunu anlatmaya çalışmaktadır. Deveboynu motifli çorap; Uysal, munis ve her sözü dinleyen yumuşak başlılığın bir ifadesi olarak kadınlar tarafından giyilen bu çoraplarda deveboynu motiflerinin arasına çengel motifleri dizilmiştir. Genellikle orta yaşlıların giydiği bu çorapları her kadın her fırsatta giyerek evine ve yuvasına bağlılığını ifade etmiş olur. Bu özelliği ile de gurur duyar. Çengelli motifli çorap; Orta yaşlı kadın ve erkekler tarafından giyilen bu çoraplarda kesin tavırlılık, inatçılık ve istediğini elde etmek arzusunda olan insanların kararlığı anlatılmak istenir. Bilhassa dünürlüğe giderken giyilen bu çorabın sahibi istediğimi elde etmeden yani kızı almadan buradan ayrılmam” demek istemektedir. Ben hep deveboynu motifli çorap giyer ve en çok da onu örerdim. Çorap motiflerinin dili meta dili gibiydi. Hiç kimse sesimizi kendimizden büyükler varsa duyamazdı. Herkes ancak kendinden küçüklerin olduğu yerde konuşurdu. Ne güzel bir sessizlikti. En güzel çorabı örmek için yarışırdık. Hiçbir zaman kızım Nez’inki gibi aklımızın pencerelerine kendimizi kaptırmazdık. Motiflerle yarattığımız bu dili herkese öğretir, kendi motifinin dilini anlatamayanlarla hiç mi hiç ilgilenmezdik! Bende mitolojideki yarı tanrıça Amazonlar gibi hissederdim kendimi. Ata biner, silah kuşanır, yazın çıktığım yaylalarda tek başıma kaldığım çadırlarda hayal tanrıçası ile kurduğum mitlerle yaşardım. Yayladaki tüm kadınları etrafıma toplar bu mitleri anlatır, onları Olmak Şehrinde Şey olmak yolculuğuna çıkarırdım. Hayal kuranların mutlaka bu şehre ulaşacaklarını ve bir gün kendilerinin de bu yaşadıklarının da mite dönüşeceğini söylerdim. Hayal kuran ve bunu bana anlatabilenler yarı tanrıça olacaklar derdim. Hayalini Anlatanları yarı tanrıça yapar mitolojideki tanrıçaların adını verirdim. Hayalini anlatamayan yarı tanrıça lığa terfi edemeyenlerle hiç ilgilenmez, onlar için hiç dertlenmezdim. Gerçekten mi? biz yarı tanrıçayız diyen kadınlara Olmak şehrine yapacakları yolculukta ne olmak istediklerini sorardım. Her bir tanrıçayı bu yolculukta yapacakları yol ile olmak istedikleri ile değerlendirirdim. Bazıları ‘şey olmayı’ hala bulamazlardı. Onların bu didinmelerine yardım eder, varılacak yolun sonundaki sabrı anlatırdım. Her dört senede bir de ana tanrıçayı seçmek için toplardım. Herkes kendi mitini anlatır. Kat ettikleri yoldaki yaşadıklarını anlatırdı. Tanrıça olamayan dilini anlatamayanlarla savaş ederdim. Oysa kızım Nez’in de içinde bulunduğu Amazonlar dilini anlatamayanlar için hep dertlenir. Bense dilini anlatamayanlarla hep savaşırım. Adımın Sulh olması bunun kanıtıdır. Torunumla ben Bay (K) nın en çok sevdiği kişileriz. Biz olmasak Bay (K) nın yazdıracağı, okutacağı hiç bir şey olmazdı! Zaten torunum barış Bin dokuz yüz seksen yılı ihtilal çocuğu. Adı Barış ama hep yaşamı boyunca savaşlarda gezip duracak. Bir çağ ölürken yenisinin henüz doğmadığı bir zamanda yaşıyoruz. Tüm yerküreyi sarmış bir kesmin, barut kokusuyla nefeslenmek, nükleer bir çöpe dönmüş bu sarhoş topraklarda uyuklamaktan öte söyleyecek yeni bir sözümüz yok gibi! Cinsellikte, aile yapısı da eğitimde, dinde, teknolojide ve modern yaşam neredeyse tüm diğer yüzeylerinde bizi kuşatan bir çürüme hali yaşıyoruz. Kulağımızda çınlayan bomba sesleri, dumanı tüten bir toprak ve makinelerin kuşattığı koca bir evren…Onun doğduğu yılları başka bir kahraman Darbeler adlı öyküsünde anlatacak Kahramanımız Bay (K) nın bu öyküyü okumak için merakla beklediğini hatta ’Savaş ve barış ben bütün karanlıkları bunlarla yendim’ dediğini de duyar gibi oluyorum! Onu daha fazla bekletmek istemiyorum! Darbeler adlı öyküde buluşmak üzere sevgilerimle.
Nezihe ALTUĞ 23.11.2009
YORUMLAR
Bir çağ ölürken yenisinin henüz doğmadığı bir zamanda yaşıyoruz. Tüm yerküreyi sarmış bir kesmin, barut kokusuyla nefeslenmek, nükleer bir çöpe dönmüş bu sarhoş topraklarda uyuklamaktan öte söyleyecek yeni bir sözümüz yok gibi! ....
KESKİN......İKİ TARAFIDA AÇIK.... FİTİL İŞLEMEZ KAMA GİBİ....DERİN...DİPSİZ...BİR KUYUDAN... UĞULTU GİBİ....SESLERİN...ÇIKARDIĞI... ISLIK ÇALARAK HAVADA ŞAKLAYAN KIRBAÇ... SANKİ.. BÖYLE BÖLÜMLER PEK ÇOK.....kutluyorum...yüreğini...kalemini... daha yeni, yeni belirlemeye başladık....ara vermeden devam... saygılar
tacettin yıldırım tarafından 12/7/2009 9:08:19 AM zamanında düzenlenmiştir.