- 680 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
BÖYLESİ GÜZEL, SEVDANIN !
İlk ben olmuştum, gözlerimle seni aşka davet eden. Yine bendim davetime karşılık verdiğinde, seni kalbime buyur etmekten korkan, kaçan.
Bendim içten içe yanan, daha fazla yanmaktan korkup da yanına yaklaşamayan. Sen belki de yanlış anladın beni, hiç de üstelemedin, ısrarcı olmadın gönlüme yerleşmeye.
Ben oldum seni kovalamaya başlayan, senin sınıfına gelebilmek için, öğretmenlere boyun büken. Yanıbaşına yerleştiğimde, hiç de memnun görünmedin, tepkiliydin adeta. Haklıydın, biliyorum. Razıydım, benimle konuşmamana. Yanındaydım ya, gözlerinin önündeydim her gün. Senin için çalışıyordum derslerime, her şey gözüne girebilmek içindi. Hani çocuklar, ebeveynlerinin gözüne girebilmeye, onlardan öpücükler, övgüler, armağanlar kopartmaya çalışırlar ya, benimki de böyle bir şeydi aslında.
Başarmıştım ama biliyorsun. Bir gün nasıl da korkmayıp girdim gözlerinden içeri ! Nasıl da buyur ettin beni gözlerinden gönlüne !
Yaş ellibeş oldu biliyor musun ? Ben halâ o günlerdeyim işte. Kalbini bana açtığın günlerde. Geçmişe takılı kalmamayı öneriyor tüm doktorlar. Sen de doktorsun, bilirsin. Kimbilir kaç kişiye aynı şeyi önermişsindir. Sormak isterim şimdi ; gelecekten hiç bir umudu kalmamış insan, geçmişi yaşamasın, geçmişe takılı kalmasın da ne yapsın ? Ölsün daha mı iyi ? Yaşamak, geçmişe takılı olarak da olsa, çok güzel.
Şimdi klavyem söylüyor ama kimselere söylemedim aslında, bir zamanlar kalbini bana açtığını. Aslında kendimden bile saklıyorum. Ben böylesini seviyorum. Sana olan aşkımı platonik olarak bildim ve öyle kabullendim yıllardır. Ben böyle mutlu oldum.
Hani ilk gözlerinden içeriye girdiğim günün ertesi, merdivenlerde karşılamıştın ya beni, hani sarılacak gibi olmuştun ya, bakma sen klavyemin yazdığına, kimselere anlatmadım ben. Kendime bile inkâr ettim. Platonikdi benim sana olan aşkım. Ben seni karşılıksız sevdim. Öyle mutlu oldum . Böylesini güzel bildim, sevdanın.
Kısa sürse de ne kadar güzeldi o gül yüzünün bana güldüğü günler ! Çocukluğundan beri taktığın gözlüğünü, ilk defa, belki de benim için çıkarttığın bir ya da bir kaç gün, ne kadar güzeldi ! ( Kusuruna bakma klavyemin, atıyor işte )
Yıldız Parkı’nda, arkadaşlarınla birlikte, poz verdiğinde fotoğraf makineme, ne kadar mücadele ettim kendimle de cesaret edemedim ; bir poz da tek çekeyim seni, demeye ! O pozlardaki gülüşün var ya, ömre bedel biliyor musun !
Hani, son sene, arka sıramda otururken, elimi isteyip falıma bakmaya çalışmıştın. ( Klavyemin hayâli yine ) Ne kadar ısrar etmiştin, sana olan aşkımı itiraf etmem için. Olmamıştı, o cesareti bana, sen bile verememiştin !
Platonikti benim aşkım. Öyle olmalıydı, öyle kalmalıydı. Sonu görünmeyen bir aşkın, başlangıcı da olmamalıydı. O yüzden asla kabullenemedim. Böylesi güzeldi sevdanın. Seni olmayacak bir aşkın peşinde sürüklemeyi yakıştıramadım kendime. Hiç de pişman olmadım, biliyor musun !
Şimdi uzaklardasın. Aynı ilde, yarım saatlik mesafede. Seni hak eden bir insanla kurduğun güzel yuvanda, çocuklarına annelik, hastalarına doktorluk ediyorsun ; ne kadar güzel !
Aslında ilk hastan bendim senin. Doktor olmadan daha, doktor olacağını bilen, derdini asla anlayamayacağın ve bu yüzden tedavi etme şansı bulamayacağın ilk hastan !
Memnunum ben senin hastan olmaktan. Geçmişe takılı yaşamaktan, sende tutuklu kalmaktan da şikâyetçi falan değilim. Uzaktan seviyorum seni. Platonik benim aşkım. Klavyemin söylediklerini saymazsak eğer, kimselere de anlatmadım, bir zamanlar senin de beni sevdiğini, aşkıma karşılık vermek, gönlünde yer açmak istediğini, hiç kimse bilmiyor.
Ben böyle mutluyum Bahar’ım. Böylesi güzel, sevdanın...
Fikret TEZAL