- 953 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BU BÜYÜK CUMHURİYET OZANINI TANIYALIM
Hıdır CANALAN Köşe Yazısı
Aşık Zevraki
Hıdır CANALAN
Tarih: 6 Ekim 2008 Pazartesi
Fotoğraf: Bekir Karadeniz
AŞIK ZEVRAKİ
1922-2008. Kelkit’in Gelinpetek köyünde doğdu. Asıl adı Akif Timurhan’dır. İlk ve ortaokulu Kelkit’te
okudu.
Küçük yaşlarda halk şiirine ilgi duydu. Yine çok küçükken resim yapmaya başladı. Bağlama ve kaval
çalmayı da ilk gençliğinde öğrendi. Gördüğü bir rüyadan sonra şiire olan ilgisi daha da arttı. İlk
şiirlerinde kendini adını kullandı. Daha sonra değişik aşıklarca çeşitli mahlas önerileri yapılmasına
karşın, tahta, kayık anlamına gelen Zevraki mahlasını seçti.
Farsça ve Arapça tamlamaları da günümüzün diline ustaca aktarabilen Aşık Zevraki’nin yüzlerce şiiri
bulunmaktadır. Bu şiirlerin bazıları değişik sanatçılar tarafından bestelendi.
Kuzeydoğu Anadolu aşıklık geleneğini kendine özgü bir biçimde yorumlayıp bugüne taşıyan Aşık
Zevraki’nin şiirleri birçok dergi, gazete ve araştırmada yeraldı.
Bektaşi felsefesini kendine ilke edinen Aşık Zevraki, sevgiden toplumsal taşlamalara, tasavvuftan
doğaya ilişkin her konuyu şiirlerinde işledi.
Aşık Zevraki’nin, yüzlerce sayfalık elyazmalarında şiir ve çeşitli konulardaki düşüncelerini aktardığı
divanını kendi yaptığı resimlerle renklendirdi.
Aşık Zevraki İstanbul’da öldü ve orada toprağa verildi.
NASIL KURTARDIK
Nasıl kurtarıldığı bilinmeyen bir mülkün
müdafası da mümkün değildir.
Yanıyordu vatan yetmiş yıl evvel
Volkanlara dala, dala kurtardık
Başına derildi tam yedi düvel
Balkanlara çala, çala kurtardık
Nazlı canan gibi canı unutup
Yağmur gibi yağan okları yutup
Gülleye karşı da kelleyi tutup
Kalkanları ala, ala kurtardık
Firenk fikri felek fırtınasına
Kızıl kor karmış yar mor kınasına
Yiğitler yasına kan deryasına
Gam kuyusuna dola, dola kurtardık
Düşmanlar hayasız, dinsiz, duygusuz
Biz ise çıplak, aç, susuz, uykusuz
Küffardanda beter bit, kir, kel, uyuz
Kehleleri yuta, yuta kurtardık
Arap başkaldırmış, serap kızgın saç
Ayak yalın, kafa çıplak, karın aç
Kefter hiç, kehle yıkdı, yokdu ilaç
Kefenleri yırta, yıta kurtardık
O çelik, o zırlı, tunç duvarların
Topun, tüfenklerin, tank savarların
Ardındaki cani, canavarların
Burnunu yere sürte, sürte kurtardık
O dolaplıları, o deklileri
O dört biryanları yedeklileri
Yedi yamadan bir etekllileri
Köteklere çeke, çeke kurtardık
Havaya şahlandı şahinin hırsı
Antebi, Maraşı, Sivası, Karsı
Vallahi billahi binlere karşı
Birer, birer çıka, çıka kurtardık
Göğsümüze kusup iğrenç öcünü
Gülleler denerken direnç gücünü
Alçaklar ağzından bütün acunu
Gırtağına çöke, çöke kurtardık
Köpek gibi köpüren arzuları
Beze kefen kesen, o terzileri
O deyyuslarıda, o dürzüleri
Deri gibi düre, düre kurtardık
Şimşekler çakarken şiddeti harbin
Vatanı yakarken vahşeti garbın
Takadı taşdıda sinede sabrın
Tokadını çaka, çaka kurtardık
Tarih tamamlarken tufan turunu
Gülleler döverken göğüs surunu
İnsanlık aşkını iman nurunu
İçimizde yaka, yaka kurtardık
Yaramızı süngü ile dağlardık
Sargının yerine sabır bağlardık
Tepede doğduk, cephede ağardık
Cesetlere baka, baka kurtardık
Küffarın çizdiği kirli planın
Üstüne kıvrılan o kör yılanın
Komik salvetiyle kuduz sırtlanın
Dişlerini söke, söke kutrardık
Tanı dedik haydut, haddini tanı
Atına kırk ark birden atlatanı
Yediği haltı, içtiği pak kanı
Pis burnundan döke, döke kurtardık
Abluka aldılar her yanımızı
Asır almaz asla bir anımızı
Dertli tenleri, tatlı canımızı
Dişimize taka. taka kurtardık
İngiliz, Fransız kahpece hemde
Dünya hep bir oldu hemen, hemende
Savaş verip Bağdat, Basra, Yemende
El çölünde yana, yana kurtardık
Geri tepti zulmün topu, tüfengi
Cihan görmemişti böylebir cengi
Kırmızı boyandı kırların rengi
Al kanlara bata, bata kurtardık
Binbir türlü hile, hüner, ustalık
Gırtağı aşmıştı kıtlık, hastalık
Bir de kış bastırdı başa üstelik
Kürtükleri yara, yara kurtardık
Sırtı gülleli gelinler, gebeler
Kucakta çocuk, kursakta bebeler
Bastıkça narayı ürktü kahbeler
Sürtükleri süre, süre kurtardık
Çiğnedik kum gibi ezdik sertleri
Seller gibi yuttuk, yırttık setleri
Kasabaları, köyleri, kentleri
Ara, ara sıra, sıra kurtardık
Yunanın eşeği, sırp sıpaları
Ne tez unuttular sert sopaları
Mermilerin yaktığı mor tepeleri
Sinemize sara, sara kurtardık
Ağırdı yükümüz ’’Ağrı’’dan ağır
Dağ gibi bir yürek, taş gibi bağır
Kaynarken sinede bit vığır, vığır
Siperlere sere, sere kurtardık
Felek, Firenk, fitne hepsi dahil
Düşmandandı dahi bizim azrail
Kanlarımıza olmadıda kail
Canımızı vere, vere kurtardık
Silahı susturdu vallahi sopa
Az kaldı arzda kıyamet kopa
Gavur güllesini sürerken topa
Göğsümüzü gere, gere kurtardık
Daha köy varmıdır ölümden öte
Dönersem yazıktır emdiğim süte
Canlar kurban deyip böyle cennete
Cehenneme gire, gire kurtardık
Başına vur, döşüne, dişine vur
Dördünü birden kap, beşine vur, vur
Kum gibi kaynıyor, bitmiyor gavur
Bit gibi kıra, kıra kurtardık
Kafirler veriyor yangına körük
Kafesinin ağzında bir üfürük
Yöresi çelik ya, yüreği çürük
Çaput gibi cıra, cıra kurtardık
Kızdırdı da yurtta yatan yağızı
Birden yırttık binden atan ağızı
Kanla yüzdürdük biz koca yavuzu
Güllesine güle, güle kurtardık
Zevraki der kahbelikte galibe
Yunanlara, sırba, ehli salibe
Tövbeler verdirdik yurda talibe
Kellesine vura, vura kurtardık
Mustafa Kemal’dir ki; ruhuna olmayınca muktedir
O, çizilemeyen bir çehre, çözülemeyen bir uktedir.
Hıdır CANALAN
[email protected]
Bu köşe yazısı 1830 defa okundu.