- 800 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
BİR LORD'UN GÜNLÜĞÜNDEN...
Oysa güzel başlamıştı gece...
Çalan telefonu açtığımda ses getiren tarafından bildirilenler ani bir fren, patlayan bir cam, kanlı bir bedenle istimlak ediyordu hayal dünyamı.
Hastane, karakol mekik dokuma işinde iki köşeyi oluşturmuştu. İyi doktor, iyi polis sanki bir tek kötü olan biziz.
Nezarethane içinde sarhoş bir adam var. Sarhoşluğunun nezaretinde gülüyor durmadan. Tamircisi de kapalıdır bu saatte bozulan sinirlerimin.
Çay ikram etti iyi polisler,
“çarpan ben değilim!..” dedim.
“Çarpılan gibi olduğun için veriyoruz bu çayı” dediler.
İki küçük küp şekerin eriyişini seyrettim önce karıştırdım; çaya katıştırdım.
Göremiyordum artık şekerleri. Ne tuhaf bir duygu!! biliyordum içinde olduğunu şekerin ama göremiyordum. Bitmişti artık gözlerimin görevi. Hissetmem için tatmam gerekiyordu, izleyerek olmuyordu. Tatmam gerekiyordu; tattım. Kara-kol denilen yerden uzanan ten rengi dost elden iki şekerli, demli çay…
Mekiğin hastane tarafındayız şimdi. Bir sürü hasta var ve yenileri de gelmeye devam ediyor. Bir doktor belli iyi bir doktor ve belli ki iyi kalpli bir doktor. Bir iyilik yapsa da bize de atlatıldığını söylese tehlike-i hayatiyi. Neyse ki uzun sürmedi. Geldi mutlu haber gitti hayati tehlike… Ayrıldık yanından kalplerine –iyi- damgası vurulmuş, çocukken en çok olmayı istediğim mesleklere sahip doktor ve polisin yanından.
Karanlık zifiri olmuştu, bu sokak köpekleri hiç uyumaz mı? Hayvanların bile farklı sokak kültürü. Kediler bilmem kaçıncı uykuda ama köpekler durmadan koşuyor. Nereye koşuyorlar, neden koşuyorlar sorulmaz da şimdi bunlara…
Geldim evime gece güzel başlamıştı oysa. Sabaha kalan az sayıda saati uyuyarak geçirmeliydim…
İyi başlayan gecenin ardından doğan güneşin gürültüleri saatin zırıldamasıyla dalaşıyor. Ne de çabuk geçmiş saatler. Uyanmakla uyuyakalmak arasındaki o ince çizgiyi gelen sabah telefonu keskin bir şekilde ayırıyor.
Kahv/e/altı hayalimi sona erdiren bu sıraya girmiş kötü haber telefonu, yollara vurdurdu beni.
Vakit öğlen oldu bir türlü geçmiyor bu günün üzerindeki kara bulut. Oysa kaç kişi söyledi günün aydın olduğunu!! benim günüm farklı bir gün herhalde ki, aymadı bir türlü…
Bir terslik ama nedir diye düşünürken bir ses yankılandı karanlıklar vadisinden. Bir kraliçe sesiydi gelen. Bana Karanlıklar Lordu olduğumu söyleyen…
Doğru ya nasıl unuturum?
Neden günümün aydınlanmasını bekleyeyim ? Günüm aydın olmuyorsa, karanlıklarda mutlu olmaya devam etmeliyim…
Hem yeraltı karanlığı Erebos ve yeryüzü karanlığı Nyks’in birleşerek,
dünyayı saran ışıklı göğü yani Hemera’yı meydana getirmesine izin veren Lord ben değil miyim?
Benim elbette... Ben LORD FARCYUS’um…
Başlamalı gökyüzü kararırken yeni güne,
Okuduğum gibi yapmalıydım, önce arınmalıydım…
Bırakmalıyım işi gücü,
Sıkı bir duş, sineklerin ayakta duramadığından bir traş. Parfüm kokusu duyulmalı, ta Bağdat’tan…
Evet hayat,
bunca olaya inat,
hazırım bende yaşamaya seni paylaşmaya…
Hazırım bende karanlıklarda mutlu olmaya…
Peki karanlık sen hazır mısın bana...?
LORD FARCYUS
YORUMLAR
karanlık aklar tüm gerçekleri
ayrıntının yuvasıdır karanlık...
bir kez daha keyifle okudum yazınızı.
en mahrem anların yazıldığı günlüğüniçinden bir sayfa ile, yaşamın içerdiği bocalamaların, isyanın ve hayata sarılışın güzel bir örneği idi paylaşıma sunulan.
şimdi,
başka sayfalarını okuma fırsatımız olacak mı bu günlüğe dair?
cesaretiniz var mı en özelinizi bizimle paylaşmaya?
bekliyorum!...
sevgimle kalın...