- 1546 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bir babanın ölüme direnişi
Bir adam tanımıştım bir zamanlar, Bu kendisini tanıdığım adam, tanıdığım zamanlarda iki çocuk babasıydı. Çocuklarından biri henüz daha anaokulunda falandı. Diğeri ise bildiğim kadarıyla lise son sınıfta okuyordu tanıdığım zamanlarda.
Bu tanıdığım kişiyle bir ara sohbet etme fırsatı bulmuştum. Kendisi bana başından geçen bazı olayları anlattı.
Dediğine göre bir gün bunların evlerine iki gün kalacak şekilde yatılı akraba misafirleri gelmiş. Ve gelen bu misafirleri evlerinde cumartesi pazarı onlarda geçirir.
Gelen misafirin misafirliği biter ve pazartesi gün olur ev sahibi erkenden kalkar kahvaltısını hazırlar. Çünkü o sabah misafirleri yolcudur. Ev sahibi diğer aile fertleri ve yola çıkmaya hazırlanan misafirleri dahil herkes giyinir kuşanır ve sonra kahvaltıya geçerler kahvaltılarını yaparlar.
Ev sahibinin çocukların okullu olduğundan, onlara acele ile kahvaltıda bir şeyler yedirilerek ev sahibi kendi çocuklarını arabasına bindirerek götürür okula bırakır ve tekrar eve döner gelir.
Misafirleri olan akrabaları kahvaltısını yapmış artık gideceği yola çıkmak için hazırdır. Kahvaltı yapılır yapılmaz, evlerinde iki gündür misafir olan bunların akrabaları, kendi arabasına bindirilerek oradan gideceği yere yolcu edilir gönderilir.
Artık yolcusunu uğurlayan ev sahibi babanın da, evden çıkıp kendi işine gitme saati yaklaşmıştır.
O da, evlerindeki saate bakar işe gitme zamanı yaklaştığından tam saat sekize beş kala, kapısının önünden ayakkabısını giyerek işe gitmek için dışarıya çıkmak üzere hazırlanırken onun o anda, başına hiç beklemediği bir olay gelir.
İşte ne olduysa o anda olurdur.
Bana başına gelenleri anlatan ev sahibi babanın, daha doğrusu evin reisinin bir anda gözü kararır, onun bir anda geçmişteki bütün hayatı ve henüz daha çocuk olan yetişme çağındaki çocukları gözlerinin önüne gelirdir.
Evinin kapısının önündeki eşikte ayakkabısının bağlarını bağlarken, bana başından geçenleri anlatan bu baba, birden bire tüm diz bağlarının çözüldüğünü birden gergin bir lastiğin bırakılması halinde olduğu gibi, vücudunun’ da orada çözüldüğünü yere yığılmak üzere olduğunu hisseder.
Ve daha sonra bana başından geçenleri anlatan bu dediğim baba, tam da yere yığılmak üzere olduğu bu yerden eşine bağırmaya başlardır.
Bağırır ben ölüyorum, çabuk bana bir doktor çağırın ya da beni acele bir hastaneye yetiştirin der ve bir taraftan da, bağırarak salavat getirir.
Ve onun bağırmasına yanına koşan mutfaktaki bulaşıkları yıkayan eşi, daha ne olduğunu onun neden öyle bağırdığını bile anlayamadan öğrenemeden bana başından geçenleri anlatan bu kişi, tam ayakkabısını giymiş dışarıya çıkmak üzere olduğu bu kapının önüne yığılır kalırdır.
Yanına koşan eşi onun yere yığıldığını görünce telaşla bağırmaya başlar. Sağdan soldan sesi duyanlar ve yardıma koşuşanlar derhal yere yığılıp kalan bu babayı hastaneye kaldırırlar ve hastanede yapılan çeşitli tetkikler sonucunda bu kişinin orada evindeyken beyin kanaması geçirdiği kararına varılır.
Hastanede beyin doktoru olmadığından ve gerekli müdahale yapılamayacağı düşünüldüğünden hasta sahibinin de isteği üzerine bana başından geçenleri anlatan bu hasta baba, en yakın gördükleri altı sat uzaklarındaki bir araştırma hastanesine ambulansla alel acele gönderilirdir.
Eşi ve onun yanında gelen hastanın arkadaşı olan bir başka aile, bu hastayı uzun süren bir yolculuktan sonra altı saatlik bir mesafedeki hastaneye ulaştırırlar.
Hasta hastaneye gittiği yol boyunca kendinde değildir., Baygın yatarken gittikleri içinde doktor hemşire bile bulunmayan ambulansın içinde bunların üzerine defalarca kusarak zorlu geçen bir yolculuk sonunda hastaneye varırlar
Hastanede derhal müdahale edilerek kurtarılmaya çalışılır ama hastanın beyninde kanama çoktur. Ve bu bana başından geçenleri anlatan aile reisi baba bitkisel hayata girer.
Bu hasta eşi ve yakınları başında, yattığı hastanede tam yirmi dokuz gün yoğun bakımda hiç kımıldamadan yatar.
Serumlar verilir, zaman, zaman ona ağzından vücudu zayıflamasın yatarken güçlü kalsın hastalığa direnç gösterebilsin diye, sulu gıdalar akıtılır. Bana başından geçenleri anlatan bizim bu hasta bu şekilde hastanede günlerce ölüm anını beklerdir.
Bu hasta için, doktorlardan kimi der, gelin bunu ameliyat edelim. Kimi der kesinlikle bu olmaz bunu ameliyat edersek bu ya ameliyat masasında kalır, ya da bu daha büyük bir hasar alarak bu hastalıktan kurtulur biz sorumluluk alamayız diyerek ameliyat etmek istemezler.
Ve bu anlattığım hasta bir gün yattığı odasında kendi, kendine bazı kelimeler sayıklayarak konuşmaya başlar.
Fakat onun kendi kendine olan bu konuşmaları anlamsız ve bilinçsizcedir. "Kendisinin Ta hiti adalarında yaşadığını, esas kaldığı bu yerin ise, Ver say sarayı olduğunu sayıklar ve hayal görmeye başlardır.
Bir ara bu hasta birden yattığı yerden bağırmaya başlar. Yanındakilere der ki, .bakın, vadinin bakın aşağıdaki ormanlık vadinin üzerinden mavi renkli güvercinler uçuyor.
Vadinin üstüne doğru uçarken onlar, çok güzel bir manzara oluşturuyorlar ne olur koşun bu manzarayı sizlerde görün kaçırmayın, gelin bakın ve bir de şu benim gördüğüm güzel görüntüyü kameraya alın böyle bir manzarayı bir daha bulamazsınız der.
Arkası arkasına ısrarla başından geçenleri anlatan bu adam bunları sayıkladığını söyler.
Oysa ortada, yani bunları anlattığı yerde ne görülecek bir manzara nede mavi güvercinler ne de bir kaldığı, burada yatıyorum dediği Ver say sarayı falan varmış. Ne de yurt dışına çıkıp da onun hayatta iken gezip tozduğu ve yanına gelenlere Al oha kızlar dediği Ta hiti adaları falan mevcuttur. Onun yattığı basit bir hastane odasından başka bir yer değildir. Gördüğü manzara da pencereden görünen yapraklarını dökmeye başlamış kızılyaprakla kavak ağaçlarıdır.
Onun bana anlattığına göre, hasta iken yanındaki yakınları ise, şuna bak biz neyin derdindeyiz, bak hele bu neyin derdinde diyerek kendi kendilerine söylenip durmuşlar. Bunu da hasta kendine geldikten sonra söylemişler.
Bana hastalığını anlatan bu hasta bu defa hastaneden yattığı zaman içinde çocuklarını sayıklamaya başlamış..
Sık, sık çocuklarım nerede diyerek sorar ve onları öksüz bırakmamak için ben ölmek istemiyorum ölmeyeceğim ölüme direneceğim diyormuş ve bunu sayıkladığını da başını bekleyen eşi duyuyor üzülüyormuş.
Oysa onun çocukları, hastanede olduğu zamanlar içinde komşularının himayesinde ve babalarından gelecek iyi haberleri beklemekteymiş. Ve öyle de olmuş. Bu hasta otuz üç gün sonra ölmediği için mecburiyet karşısında yattığı hastanede ameliyat edilerek bir tarafı tutmadan yaşayacak şekilde kurtarılmış amma, sol tarafı da felçli yaşıyordu başından geçenleri bana anlattığında.
.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.