- 758 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Ruhunun Yangınlarından Kurtarma Yüreğimi
Bekleyiş sürdük yüreğimize, sevdanın andıyla yıkarız her sabah yüzümüzü
Gelgitli denizlerde alabora olsak da her gün, aşkla dolduracağız göğsümüzü
Hicranlı yaşamın mevsimlerindeyiz, birbirimizi severek seçeceğiz yönümüzü
Bana geldiğin gün olsun bugün, arala yar düşlerini ve cennete çevir ömrümü…
İnancımın sonsuz denizlerine yüreği delik bir gemiyle açılıp, senli yarınların ellerini birleştirdim aşkın kanamalı küreklerinde. Her düşün zincirlerine tutunan bir yosundu zaman, ben sende kalmaya vurgun, seni yaşamaya sevdalı bir adam iken. Her bahar dallar yeniliyordu kendini, sürgün korkularımın aksine arı çiçekten balını, kuzu memeden azığını alıyordu. Yıllar döngüsünü seçerken ben aşkın tezgâhlarında aşkı satıyordum.
Gölgeler biriktiriyordum oysa sana. Dişlenmiş meyveler gibi çürümeyi bekliyordu gülüşlerim. Ağular sakladığım o sevda mendilini dudaklarımdan uzak tutuyor, adı silik, kimliği yitik bir aşkın alev tarlalarında kendimden çok antik varlığını arıyordum. Sana çıkıyordu belki tüm yollar, belki de ben sana çıkan yollara seni yitiririm diye girmiyor, insanların sapandan çıkan bir taş misali birbirlerine taşındığı bu kürede hep yalnızlığı yaşıyordum.
Hep aynı terazinin kefesinde sallanmıştım oysa umut pazarlarında, dar bir odanın içinde yalpalayarak yürüyen aşk mahkûmları gibi kendimi seni sevdikten sonra hep sana saklamıştım. Hazan yapraklarıyla ısınıyordum uzun kış gecelerinde, haberleri çok fazla izlemiyor, ismini uyanınca unutacağım bir filmin karelerinde olmak için erkenden uykulara dalıyordum.
Mecburi istikametti sana uzanan bütün yollar. Tozlu bir geçmişin sevdalı raflarında en sevdiğin çiçekleri yerleştirmek için önce geçmiş zamanların kaba tozlarını temizlemek gerekiyordu ve ben uçkun bir yüreğin yamalı mintanlarından utanarak bunu yapamıyordum. Kimi kınından çıkmayı dileyen bir bıçak, kimi de namluda infilak etmeyi düşleyen bir mermi gibi kendi hedefimi ne yaparsam yapayım seçemiyordum.
İsyanlar biriktiriyordum avuç içlerimde sana. Özlemlerin fiyakalı vitrinlerinden sana en muhteşem hediyeler paketliyordum. Yokluğunun sık destelerinde seni harmanlıyordu ellerim ve bekleyişlerin şans kartlarından çıkmayınca sen, isyanlar serpiyordum hiç okşayamadığım yüzüne biçare dil sürçmeleriyle. İşte o anlarda gözlerindeki şaşkınlığı bir türlü göremiyordum.
Her sabah yeni bir yüzdü aynada baktığım. Her sabah hızla tükenen bir ömrün lirik damlalarıydı yüzümü yıkadığım. Kimi hüzünlü, kimi azgın coşkularımdı sularla denizlere karışan. Aynı hızla indiğim merdivenler kimi kirli, kimi temizdi ve ben aynı hazla nefesleyemiyordum hayatı. Gece kanamalarından uyanmış insanlar pencerelere yaslanarak güneşi izlerken, aslında ‘abidik-gubidik’ bir yaşamın son kertesine ne zaman ulaşacaklarını merak ediyorlardı.
Neden her merhabanın kertiğinde bir hoşça kal vardı? Neden apar topar buluşmaların haz yıldızı o paylaşım masasında unutulurdu? Noktalarla tümlenen, virgüllerle ayrılan ve soru işaretleriyle mimlenen bu hayatın kahır duraklarında seni beklesem bir ömür, bana gelir miydin? Her şölende senin için ağzıma götürdüğüm her lokmalarda ve bir pastil gibi çiğnediğim yokluk sorgularıyla sen daha ne kadar göğsümde uyumayacak, ne kadar seni içimde arayacaktım bilmiyordum.
Seni yazdıkça, yüreğimdeki aşkını anlatmaya çalıştıkça bir başka menzile çekilmeye çalışılıyordum ben. Hayatın farklı kollarının da olduğunu söylüyordu seni okuyanlar ve beni yorumlayanlar. Ben bu üç kapılı hanın bekleyiş duvarlarına yaslanmış seni karalıyordum yıllardır bu duvarlara. Silinmiş ve çalınmış her sözün yerine yenisini yazıyordum. İnadına harcanmış günlerin karanlık dehlizlerinde kokuna yürümek, yangınlı yüreğimin paslı oluklarından sevgini yudumlamayı çok, ama çok seviyordum.
Mevsimler yine sensizliğe, yine ‘Aralık’ bırakılan umutların zemherisine götürüyordu beni. Dudaklarımdaki ölüm sessizliğine bile aldırmıyordun oysa. Her ikimiz de birbirimize ‘sen gelmez oldun’u çalıyorduk, ama ikimiz de birbirimizi birbirimize gelecek kadar içten duyamıyorduk. Hislerimizi kemiriyordu durmadan bekleyişleri seçtiğimiz gerçeğimiz, tükenmiyordu ne kadar istesek de birbirimize serzenişlerimiz. Kimi çıldırma noktasındaydık, kimi de çocuksu kahkahalarla biçare ruhumuzu kandırarak günleri tüketiyorduk.
Aynı ayarda olduğumuz anlarda her şey tamamdı nedense. Denizlerimiz taşınca, umutlarımızın zembereği boşalınca kıyılarımız gelgitlerle sallanıyor ve biz bir aşkın destelerini yeniden, yeni baştan karıştırıyorduk. Öfkemizin kasırgaları kesilmeyince iki gölge gibi karanlığımıza sokuluyor, hicranlı gönlümüzü okşayışlarla avutturuyorduk. Hiçbir sevi, hiçbir sevgi gösterisi bizi tatmin etmiyordu aslında, biz kendi saraylarımızın çıplak duvarlarında sessiz ayinlerle sevişmeleri seviyorduk.
Biliyorduk ki ve çok iyi seziyorduk ki aşk bakışlım, biz birbirimizde oldukça, birbirimizin içinde yoğruldukça bu hayat ırmağında sürüklenmeyi gerçekten seviyorduk. Her günün ağrılı tabletlerini gülümseyerek yutup, her ömrün geri dönüşümsüz sularında yüzüp, gölgeli günler arıyorduk aşkın güneşli zindanlarında. Cennet gözlerinin ülkesinde ve yaşanası yüreğinin gövdesinde bunun için var olmayı yeğledim ve ben seninle, senin sevginle ebediyete kadar yaşamayı seçtim.
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
Ben bu üç kapılı hanın bekleyiş duvarlarına yaslanmış seni karalıyordum yıllardır bu duvarlara. Silinmiş ve çalınmış her sözün yerine yenisini yazıyordum. İnadına harcanmış günlerin karanlık dehlizlerinde kokuna yürümek, yangınlı yüreğimin paslı oluklarından sevgini yudumlamayı çok, ama çok seviyordum.
Duygu yüklü satırlar..
Böyle sevgi varmı acaba ..?
düşünmeden duramadım
Sevdalı yüreğe saygılar..
Başarılar..