- 1219 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
AŞIĞINIM SANA DOKUNAMASAMDA
AŞIĞINIM SANA DOKUNAMASAMDA
Bir spor sever ve bu satırların sahibi olan ben, hiç haz etmem seyircisiz maç oynatma cezasından. Hangi takım bu saçma cezaya çaptırılsa içim ekşir. Şayet kendi takımım almışsa bu cezayı gözlerim kararır, yüreğim sızlar, dizlerimin bağı çözülür, gönül lambamdaki alev üşür. Tıpkı Cumartesi akşamı yaşadıklarımız gibi. Birkaç kendini bilmezin sahaya attıklarının ceremesini binlerce kişiye çektirmek, kurunun ateşine yaşları da yakmak gibi bir şey. Hiç adaletli değil doğrusunu isterseniz.
Düşünsenize; sevdiceğinize bir adım kadar yakın olup da elini tutamayıp, yüreğine dokunamamak acıların en büyüğüdür şüphesiz ki. Ya da bakışlarındaki yangını, saçlarında esen rüzgârla söndüremeyip uzaktan seyretmek… Tanrım bir aşığa verile bilecek en ağır ceza bu olsa gerek…
Takımımız şu meşhur 10’uncu haftanın meyvesi diye tabir ettiğim ’iki maç seyircisiz oynama’ cezamızın ilkini çekti bu hafta bizden yoksun kadrosuyla. Rakip süper ötesi ligimizin bıçkın delikanlısı Kasımpaşa’ydı. Saracoğlu çimlerinin kokusuna bu kadar yakın fakat tribünlere bir tezahürat sesi kadar uzak olmak gerçekten acıttı içimizi. Sarı-Lacivert Maraton ırkından olan tribün koltukları bu defa biz yerine, motive edici ama bir o kadar da kaş yapayım derken göz çıkaran pankartları taşıdı sırtlarında.
“95 bin Fenercell’li yanınızda.” ve “170.000 Fenerbahçe Kart ile buradayız.” pankartları milyonlarca Fenerbahçe gönüllüsünün canını, alınan 3-1’lik yenilgiden daha çok acıtmıştı. “Biz Fenerbahçeli değil miyiz?” sorusu hiç bu kadar alıngan olmamıştı. Bir Fenercell abonesi ve Fenerbahçe Kart sahibi olmama rağmen beni bile yutkundurdu bu pankartlar. Ama eminim ki kötü niyet içermeyen pankartların asılış nedenlerinden biri de; Fenercell ile Fenerbahçe Kart’a olan ilgiyi arttırmanın yanında, takımın kendisini bizsiz hissetmemesini sağlamaktı. Fakat ne yazık ki yukarıda da belirttiğim üzere bilmeyerek de olsa kaş yaparken gözler çıkmıştı bir kere. Çünkü Fenerbahçe sevdalıları, biz Fenercell ve Fenerbahçe Kart sahiplerinden ibaret değil...
Pankartları ilerleyen haftalarda gönül almaları için bir kenara bırakıp, gelelim küçük ikramiyeden çıkan 3-1‘lik nahoş skora. Öncelikle şunu belirteyim ki; sahaya yabancı madde atanların ve PFDK’nın büyük katkıları oldu Daum’a Kasımpaşa maçı kadrosunu yaparken. Cezalılar Bilica ile Kazım’ın yanı sıra, sakatlığı bulunan Emre derken en büyük formasından yoksun çıktı takım bu maça. Bu yenilgi bana bir kere daha kanıtlamış oldu 12 numaralı formanın gücünü. Meğer atılan onca gole 12 numaralı forma asist yapıyor, kaleye girmek üzere olan rakip golleri de 12 numaralı forma çıkarttırıyormuş kalecimiz Volkan’a. Takımı maç kazanması için motive eden faktörlerden biri de yine 12 numaralı formaymış.
İki-üç pası bir arada yapamayan, kramponlarında top tutamayan, girdikleri gollük pozisyonları amatörce harcayan, rakibe bol pozisyon vererek antrenman maçı yaptıran ve en önemlisi kutsal çubukluyu yeterince ıslatmayanlara ne kadar kızgın olduğunuzun farkındayım. Sizden ricam kızgınlıklarınızı ve eleştirilerinizi lütfen küfürle beslemeyin. Unutmayın ki kazanılan maçlar bu kadroyla kazanılmıştır. Bayramda sizi ziyarete gelen misafirlerinizi evde bırakıp, Samandıra’ya toplanarak takımı stada uğurlamanızı ve maç öncesinde stat çevresinde bir araya gelerek sesinizi takıma duyurma çabanızı lütfen takımın başına kakmayın. Aşkın fedakârlık gerektirdiğini hatırlatmak isterim. Ben inanıyorum ki; maçtan sonra okuduğum ve duyduğum sözleriniz o anlık sinirleriniz neticesinde yazılmış ve söylenmiştir. ‘Sevgiliye küsülmez’ felsefesine mensup olan bu satırların sahibinin şimdilerde her önüne çıkan renktaşına sorduğu bir soru var; “Acaba ben çok mu Polyanna’cıyım, bu aşk yüreğimi kör mü etti de takımımız ve oyuncularımıza toz konduramıyorum?”