TANYA
Aramıza katıldığında küçücük bir yavruydu. İlk sahipleri bakamadıkları için biz almıştık. Hep öyle olmaz mı şımarık çocukların bir anlık hevesi ile düşünmeden alınıp daha sonra baştan atmak için kapı aramaya başlanır. Hayvan deyip geçmeyin hayvan sahibi olmak onu barındırmak sorumluluk ister. Sevgi tek başına yeterli olmuyor sorumluluk sahibi olmak lazım kuru kuruya sevgiyle bir yere varılmayacağını kendi yaşantımızda da çok rahat gözlemleyebiliriz. Uzun süreli birliktelikler hep karşılıklı sevgi, saygı ve sorumluluk bilinciyle yaşar, yoksa uzun soluklu olmaları mümkün değildir. Sahip olduğun değerlere gereken özeni göstermezsen kısa zamanda ellerinden kayıp gittiğine şahit olursun. Aklını başına toplarsan bu gidişe dur deme şansın olur ama görmezden gelir aymaza yatarsan ardından güle güle demekten başka yapacak bir şeyin kalmamıştır. İşte ilk sahipleri de Tanya ya güle güle demişlerdi. (Tanya şivova cinsi olan şirin yavruya koyulan isimdir.)
Yeni yuvası kız kardeşimin sevgi dolu kucağıydı tabii eşi, kayınvalidesi ve kayınbiraderi de dâhil. Gerçi ilk başlarda evde hayvan besleme fikrine kayınvalide haklı olarak karşı çıkmıştı çünkü gündüz herkes işe gidince evde baş başa kalacak olan onlardı. Zaman geçtikçe aralarında öyle bir bağ oluştu ki sokakta gezerken biri kötü bir söz söylese sanki çocuğuna söylenmiş gibi tepki gösterir olmuştu. İşte zamanın yarattığı mucize bu değilmiydi? Her şeyin ilacı Zaman. Acılar, alışkanlıklar, hep zamanla orantılı olarak değişim göstermez mi? İlk başta tepki verdiğimiz olaylara zaman içerisinde alışmamız, kabullenmemiz, temennilerimizde hep zamanla alışırsın, unutursun, en azından bundan sonra böyle olacağını kabul edersin söylemlerimiz zamanın mucizesine inandığımız içindir. Yani bu zaman denen şey insana her şeyi yaptırıyor. Aslında zamanın bize bir şey yaptığı yok. Biz aklımız kullanarak, farkındalıklarımızı artırarak olaylar karşısında düşünce yapımızı gözden geçirerek bir yerlere varıyoruz. Varamayan olduğu yerde saymaya hayatla boğuşmaya devam ediyor. İşin püf noktası; boğuşmadan kimseyle dalaşmadan yaşamla uyum içerisinde hareket etmeyi öğrenmekte. Hippilerin bir sloganı vardı “Savaşma Seviş” .Hemcinslerimizle olan ilişkilerde çok hoş geliyor kulağa ama yaşam denen süreçte bence “Boğuşma Dans Et” daha uygun. Bunun için bir olay karşısında direnip tepki göstermeden önce düşünmeli ve olaya farklı açılardan bakmayı alışkanlık haline getirmeliyiz. Yaşam daha ahenkli ve zevkli olacaktır eminim.
Ben hayatım boyunca şehirde büyümenin bir sonucu olarak sokakta, apartman girişinde rastladığım kedi ve köpekleri saymazsak; hayvanlarla pek yakın ilişki içerisinde olamadım. O minicik hayvanlara da aslan muamelesi yaptığımı düşünürsek ilişkimin boyutları daha bir belirginleşir. Tanyayı da ilk gördüğümde verdiğim tepki takdir edersiniz ki pek hoş olmadı, onunla yalnız kalmamaya özen gösteriyordum gerçi kalsak da korkması gereken ben değil o olmalıydı sonuçta o küçük bir yavru köpek di, ben onun yanında amazon savaşçıları gibi kalıyordum. Ama o bu durumdan hiç şikâyetçi değildi. Aksine o yakınlık kurmak için elinden geleni ardına koymuyordu. Benimse, tamamen psikolojik olarak onun bulunduğu ortamda boğazım kuruyor, yutkunmakta güçlük çekiyordum. Sanki bütün tüyleri ağzıma doluyormuş gibi hissediyordum. Daha da garibi kardeşime sarıldığımda onu kucakladığımı düşünüyor ve tedirgin oluyordum.
Artık kardeşime gittiğim zamanlar seyrekleşmeye başlamıştı işin daha da kötüsü o bize gelirken yanında Tanyayı getiremiyordu. Onun bizim eve girmesini bir türlü kabul edemiyordum. Aslında onu çok sevimli buluyordum uzaktan seyretmek çok hoşuma gidiyordu. Fakat yanıma yaklaştığı anda bende akıl devreden çıkıyordu. Aslında hayvanın beni ısırmak gibi bir niyeti yoktu doğası gereği beni tanımak için koklamak istiyordu. Hayvanlar koklaşa koklaşa insanlar konuşa konuşa anlaşır derler. O bunu biliyordu ve bu bilinçle hareket ediyordu. Asıl bilmeyen bendim. Benim dışımda herkesle samimi olup benden uzak durmaya başladığını fark ettiğimde bende jeton düştü. Bu hayvan benden daha akıllıydı itiraf etmeliyim. Kendisinden ürktüğümü fark etmiş benim yanıma gelmemek için yolunu değiştirir olmuştu. İşte bu arada zaman faktörü nünde devreye girmesiyle ben olayları daha akılcı yorumlamaya başladım. Bu hayvan bugüne kadar kimseye zarar vermedi bana ne yapacak dedim ve onunla ilişkimi yeniden gözden geçirmek zorunda olduğumu anladım.
Değişim zamanı gelmişti yavaş yavaş da olsa onun yanıma gelmesine ve beni koklamasına izin verdim hatta ayaklarımın dibine yattığı zamanlar usulca sırtını okşar olmuştum. Herkes bendeki bu değişime hayret ediyordu ama en çok ben kendimle gurur duyuyordum. Ufak da olsa bir adım atmıştım gerçi bu insanlık için küçük benim için büyük bir adım sayılırdı. Henüz kucağıma almamıştım ama onu okşayıp sevebiliyordum dahası kapıdan girer girmez misafir karşılayan çocuklar gibi üzerime doğru gelmesini bir saldırı olarak algılamıyordum.
Çocuk gibi derken aslında yerinde bir benzetme o da küçük bir çocuktan faksız sadece konuşamıyor duygularını hareketleriyle ifade ediyordu. Hayvanları yakından izleyince bizlerden çok farklı gözükseler de davranış olarak çok benzer taraflarımız
Olduğunu gözlemleyebilirsiniz. Hatta fazlası var eksiği yok. Hele ki Tanya gibi iyi bir terbiye almışsa çocuğunuzdan daha çok söz dinlediğini görmek sizi hayrete düşürebilir. Beni düşürdü. Denemek isterseniz işte size örnek. Çocuğunuza odaya girme dedikten sonra onun en az iki adım daha attığını görebilirsiniz. Aynı komutu köpeğinize söyleyin anında olduğu yere çakılı kalacağına bahse girerim. Ben gözlerimle şahit oldum. Bir gün oğlumun peşinden yatak odasına gittiğini gördüğüm an “odaya girmeyin!” diye canhıraş bir şekilde bağırdığımda oğlum odaya girmiş fakat Tanya kapının önünde durmuş bana bakıyordu. Bir kez daha beni hayretler içerisinde bırakmıştı. Ona olan hayranlığım bir kat daha artmıştı sevgim zaten en başından beri vardı. Benim derdim sevgisizlik değil anlamsız önyargılardan oluşan düşünce yapımdı.
Bir kez daha insanoğlunun değişime açık olduğu zaman yanlışlarını kabul edip değiştirmek yolunda çaba sarf ettiğinde başaramayacağı hiç bir şeyin olmadığını görmüştüm. Ve bende değişmiştim. Artık Tanya bizim eve geliyor, hatta kardeşim seyahatte gittiğinde kısa süreli olsa da bizde kalıyordu. Artık o ailemizin bir parçasıydı.
Nasıl olmasın yaşanan olaylar karşısında bizimle sevinip bizimle gülen sadece konuşamayan ama hislerini kendince bize yansıtmasını bilen biriydi. Onu kucakladığım ilk günü unutamam. Ona iyice alışmış fakat kucağıma hiç almamıştım takii o güne kadar.
Kardeşim evini değiştirecekti taşınma günü gelip çatmıştı bende yardımcı olmak için oradaydım. Evin içerisi karışıktı doğal bir taşınma ortamı yani. Bir yanda kolilere konmuş, sarılmış eşyalar, taşıyıcılar, ev halkı yani kısaca her zamanki sakin ev değildi yabancı insanlar evin içinde dolaşıp duruyordu. Bunlar Tanya için yabancı kokulardı alışkın olmadığı bir hareketlilik söz konusuydu. Ne yapıyordu bu adamlar her şeyi götürüyorlardı; Olmaz ki şu koltuk onun koltuğuydu sahipleri sadece ona ayırmıştı rahatça çıkıp üzerinde güneşlenebildiği koltuk tanımadığı biri tarafından kucaklanmış işte gidiyordu. Ve kimse bu adamlara bir şey demiyordu. İkide bir kardeşimin ayaklarına dolaşıp garip sesler çıkardığını ve titrediğini gördüğüm zaman hayretler içerisinde kaldım. Çıkardığı garip dediğim sesler ağlamasıydı gerçi kardeşim ona sık sık yeni bir eve taşındıklarını anlatıyordu ama biz insanların bile yaşadığımız ortamı terk ederken ne kadar garip duygular içerisinde olduğumuzu düşünürsek Tanyada bu değişime tepkisini ağlayarak ve alışkın olmadığı soğuğa karşı titreyerek gösteriyordu. İşte o an onu bir küçük battaniyeye sararak kucağıma aldım ve sakinleşmesi için yeni evde yeni bir yaşama merhaba derken her şeyin yine eskisi gibi olacağını onun her zaman bizimle olacağını ortam değişse bile ona olan sevgi ve bağlılığımızın değişmeyeceğini üzülmemesini büyük bir adama anlatır gibi anlatıyordum. O da artık yetişkin bir köpekti ve ortamdaki yaşanlardan etkileniyordu gerçi o küçükken de çok duyarlı ve hassas bir hayvandı hiçbir zaman banane ne halleri varsa görsünler davranışı sergilememişti sahiplerine karşı. Bizlerden fazlası var eksiği yok derken abartmadığımı bir kez daha gösteriyordu davranışlarıyla.
Bu değişimi kabullenmesi gerektiğini anladı ve yeni evine kısa sürede alıştı. Her şey yolunda gidiyordu zaman bizler için bir sene geçti dediğimizde tanya için bu birkaç sene demekti. Çünkü köpeklerin ömrü en çok on hadi uzatmalarla onbeş senedir. Ve zaman hızla akıp geçerken Tanyada ki olumsuz değişimler gözle görülür bir hal almaya başlamıştı. Eskiden her kapı çalındığında neşe ile havlayan sesi artık duyulmaz olmuştu. Seslere karşı eskisi kadar tepki vermiyordu çünkü duyması azalmıştı. Evin içerisinde sağa sola koşturup halıları kaydırmayı da terk etmişti. Gününü pencere önündeki güneş gören koltuğunda uyuyarak geçiriyordu. Sanki eski neşesi yoktu bizlerle oyunları bile isteksizdi. Yattığı yerden kalkarken eskiden ok gibi fırlayan o değildi sanki. Şimdi ise ağır hareketlerle zorlukla ayağa kalkıyordu. Evet, kaçınılmaz gerçekle yüz yüze gelmiştik biz istemesek de tanya yaşlanıyordu ve yaşlı bir insan gibi onunda eklem ağrıları işitme kaybı görme güçlüğü gibi sorunları başlamıştı. Sıklaşan veteriner ziyaretleri, vitamin destekleri, antibiyotikler, özel mamalar gösterilen tüm özene rağmen eski canlı hareketli günlerine döndürmeye yetmiyordu. Ve Tanyanın sağlık sorunları giderek artıyordu. Artık evin içerisinde dolaştığı zamanlar neşe ile karşılanıyordu gösterilen tüm sevgi dolu davranışların karşılığını usulca yanımıza uzanıp okşamamızı bekleyerek gösteriyordu. İyice yaşlanmıştı ve yaşlılığına bağlı sağlık sorunlarıyla baş etmeye çalışıyordu. Gözlerine dikkatle bakınca yüzündeki yaşlı bilge ifade fark edilmeyecek gibi değildi, en azından ben böyle bir hisse kapılıyordum. Olgun başına gelecekleri bilen ve durumu kabullenen bir hali vardı. Ve o bu haliyle bilge bir varlıktı. Bu dünyadaki deneyimini bu sefer köpek olarak tamamlamış ruhunu temizlemiş ağrıları acıları dinmiş olarak yeni bir başlangıca yepyeni bir yaşama merhaba derken bize veda ediyordu. Bizi bu kadar üzeceğini bilse eminim bu ayrılığı o da istemezdi. Ama hayatın bir gerçeği bir kez daha tecelli ediyordu.
“ HER CANLI ÖLÜMÜ BİR GÜN MUTLAKA TADACAK” Geride kalanlara olayı kabullenmekten başka yapacak bir şey kalmıyor. Zaman her şeyin ilacı……….
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.