- 633 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
235 - KUŞKU
Onur BİLGE
Bir içime, bir dış dünyaya dönüyorum; nasıl gündüz ve gece oluyorsa günler, içimin karanlığında Yüce Sevgiliyi ve sayılamayacak kadar sevgili buluyorum, içlerinde en parlağı tabi ki İlhan olmak üzere. Ay, dolunay... Söylemeye gerek yok ama kocaman, nar gibi kızarmış bir baklava tepsisi gibi yavaş yavaş seyretmekte semada ve ben, hayran hayran seyretmekteyim, sabahlara kadar. Arada, en çok Kutup Yıldızı’na takılmakta gözlerim. Diğerlerini de severim. Hepsi sevgilim.
Öğrencilerimi severim mesela. Okul bahçesinin cıvıltısını... İçeriye adım atar atmaz, diğer sınıflardaki öğrencilerin bile ellerindeki çiçeklerle karşılamalarını, iki sıra halinde dizilişlerini, yolumun iki yanına:
“Günaydın, öğretmenim!” deyişlerini, tüm içtenlikleriyle.
Gözlerinin içinin parlayışını... Sevgi ve mutluluk saçan gülümseyişlerini... Saçlarını okşarım, minikleri kucağıma alırım. Hepsi benim! Sanki tamamen bana ait! Sınıfımda olsun olmasın, benim! Ne kadar güzel bir duygu, bu! Ağlayana içim parçalanır! Çözüm ararım, dertlerine. Gülenle gülerim, doyasıya! Kıyasıya yaşarım, onlarla! Kıyasıya!..
Okul çıkışında kucağımda bir yığın çiçek, marşlar söyleyerek dalarız, mahalle arasına, ordu gibi. Ne kadar mutlular, benimle yürürken! Yanıma sokulmak için itişirler. Evine yaklaşan vedalaşır, istemeye istemeye. Azala azala gideriz. Onlar, yakın çevrenin çocukları. Evi en uzakta olan, benim. Son çocuk da evine doğru yürüdü mü yalnız kalırım. Bir ıssızlık çöker içime. Cıvıltı kesilir. İçimdeki çocuk garipser, gündüzüm biter.
Benim kadar çiçek alan öğretmen olmamıştır. Diğer öğretmenler alınır, çoğu zaman. İlkbaharsa, her gün kucak dolusu çiçekle dönerim eve. Diğerlerinin dikkatini çeker. Kendi öğrencilerini bana çiçek verirken görünce:
“Ne o? Pabucumuz dama mı atıldı?” “Bize ‘Günaydın!’ bile yok! Eski tavuk kişe kişe; yeni tavuk, gir kümese!” “Eskiye rağbet olsa, bitpazarına nur yağardı!” derler.
Ben, onların yakın geleceğiyim. Hemen altı yıl sonraları... İdolleri... Onlar bende, kendi geleceklerini görüyorlar. Kendileri gibi gülen, oynayan, şakalar yapan, arkadaş gibi abla gibi bütünleşebilecekleri bir öğretmen arıyorlar. Tatlı sert ama korku saçmayan... Onlara kıyamıyorum.
Bir gün bir kız ağlıyordu, ikinci sınıf öğrencisi; sınıfımdan değil. Elleriyle, kulaklarının üstünde iki kuyruk yapılmış saçlarını kapatmaya çalışıyordu. Arkadaşları onu kızdırıyor, etrafında dönerek:
“Uzun kulak, kısa kulak!” diye el çırpıp, gülüyorlardı.
Çocukların arasından aldım, ne olduğunu, neden ağladığını sordum:
“Saçlarımla alay ediyorlar. Biri uzun, biri kısaymış, ondan...” dedi.
Gerçekten, acemice kesilmişti. Annesinin kestiği belliydi. Başka model yaparak kesmiş, böyle tarayıp bağlayınca kuyruğun biri kısa biri uzun olmuş.
Müdürün odasından makas aldım. Kızı kenara çektim, saçlarını çözüp taradım ve düzgün bir şekilde kestim. Tekrar tarayıp bağladım, sınıfına gönderdim.
Ertesi gün, annesi teşekküre gelmiş. Ne kadar memnun olmuş! İnsanımız ne kadar saf, temiz! Ne kadar hassas! Kendisine sahip çıkana ne kadar yakın!
Otuz yaşlarında, sarışın, açık kahverengi düz saçları kısa kesilmiş, saz benizli, ince uzun, güzel bir hanım... İlkokul mezunuymuş. Kızı da duru beyaz tenli, kendisi gibi güzel; ay yüzlü, düz sarı saçlı... Annesinden daha güzel olacak, büyüyünce.
“Çocuğumu okula, dualarla hazırlıyorum. Allah’a emanet ediyorum. Her gün arkasından okuyorum. İki gözümün nuru... Herkesin çocuğu, kendine kıymetlidir. Her gün bir sorunla, ağlayarak geliyor eve. O kadar dua ediyorum, Allah’a havale ediyorum, hiç bir şey değişmiyor. Gözüm gibi esirgedikçe, başına gelmedik musibet kalmıyor. Bu çocukta ne var bilmem. Yıldızı alçak. Nazar da oluyor.” dedi.
“Teslim ediş şeklini düşün. Gerçek sahibine teslim ediyorsun! Teslim eden, aciz bir kul... Teslim alan; yerlerin, göklerin, hepimizin sahibi, en büyük koruyucu olan Allah! Koruma işini O’na havale ettikten sonra, kafanda hâlâ acabalar dönüp duruyorsa, gerektiği şekilde teslim edememişsin, demektir. Çocuğun, korunacağından emin olduğun kadar korunur. Kalbinde kuşku varsa, olmaz. Eminsen, mesele yok. Artık, emanet edilen Zat’a duyduğun güvenle rahat ve huzur içinde olabilirsin.”
“Ediyorum. Ediyorum ama içim rahat olmuyor. Ana yüreği işte! Dediğiniz gibi. Acaba yine bir şey mi olur? Döverler mi? Üzerler mi? Kazası belası... Okuldan gelinceye kadar içim içimi yiyor!”
“Sen, kendini koruyabiliyor musun ki çocuğunu koruyasın? İkinizi de koruyan, O! Belki sadece dış etkenlerden korumaya çalışırsın ama sonra yine olacak olan olur. Ne kendinin ne de çocuğunun iç organlarında olup bitenleri bilemezsin, onlara müdahale edemezsin. Kalbindeki veya beynindeki tıkanıklığı engelleyemezsin. Bir pıhtı gelir, bir can gider! Hücrelerindeki anarşist çoğalmayı önleyemezsin. Kalbi attıran, kanı deveran ettiren, yürüten, konuşturan, düşündüren, aklı koruyan kim? Birini veya kendisini Allah’a emanet eden, içinde zerre kadar kuşku bulundurursa, emanet edememiş demektir.”
“Biliyorum. Bunları biliyorum ama gel de içime anlat!”
“Seninmiş gibi görünen hangi varlık senin? Sadece doğurduğun için bir çocuğa sahip olduğunu iddia ederken, O’nu yoktan var edeni aklından çıkarmamalısın. Hücre hücre çoğaltan kim? Sütü yaratan, akıtan... Rızkını veren, anayı da ona hizmetle görevlendiren, gerçek sahibi. Mademki gerçek sahibi O, o halde O korur, gözetir. Olaya bak! Kim, kimi, kime emanet etmiş? Sen, emanete gözcülük ettirilensin! O nedenle, kendinden çok O’na güvenerek, bütün kalbinle, şüphesiz, tam bir teslimiyetle teslim etmelisin. Olmuyor, olamıyorsa, güvenemiyorsan, davanı avukata neden havale ediyorsun? Onu neden vekil tayin ediyorsun?”
“Ne yaparsam yapayım. Bir tanecik ya... Bundan öncekiler yaşamadı. Ya buna da bir şey olursa? İçimde kuşku oluyor, olmaz mı? Evham var bende. Sakınan göze çöp batar. İnadına!”
“Kuşku, şeytandandır. Hannas, duanın sağlığını bozmayı başarır. Onunla savaş gerekmekte. Bu mücadele kolay değil. Bize musallat edilmiş, kabre kadar içimizde... Görevinde başarılı, her işinde dakik ve atik... Çok güçlü olmalıyız, çok!
“Öyle de...”
Şimdi sen bana çantanı emanet etsen, aklına gelir mi içini karıştıracağım, paranı falan çalacağım?”
“Hayır, gelmez. Güvenmesem, teslim etmem.”
“Peki, Allah’a güvenmiyor musun ki içinde kuşku oluyor? Onun için hiçbir şey zor değil. Benim için bir çantayı korumak, fazladan bir külfet; Onun için ise tüm yarattıklarını korumak ve gözetmek, İlahlığının gereği. Teslim et ve unut.”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 235
YORUMLAR
Ertesi gün, annesi teşekküre gelmiş. Ne kadar memnun olmuş! İnsanımız ne kadar saf, temiz! Ne kadar hassas! Kendisine sahip çıkana ne kadar yakın!
evet iyi niyet ile yaklasim karsisinda insanlar yakinlik duyduklarini belli ederler.
Çocuğumu okula, dualarla hazırlıyorum. Allah’a emanet ediyorum. Her gün arkasından okuyorum. İki gözümün nuru... Herkesin çocuğu, kendine kıymetlidir. Her gün bir sorunla, ağlayarak geliyor eve. O kadar dua ediyorum, Allah’a havale ediyorum, hiç bir şey değişmiyor. Gözüm gibi esirgedikçe, başına gelmedik musibet kalmıyor. Bu çocukta ne var bilmem. Yıldızı alçak. Nazar da oluyor.” dedi.
sadece dua ile hic birsey olmaz.
yüregine saglik güzel bir yaziydi.
sevgilerimle
TESLİMİYETÇİ BİR ANLAYIŞ, İLERLEMENİN ÖNÜNÜ TIKAMIŞTIR HEP. KUŞKU, SORGULAMA, İNCELEME, ARATIRMA GİBİ YAKLAŞIMLAR, YENİLİĞİN KAPISINI ARALAMA YÖNTEMİDİR. DAHA İYİYİYE, DAHA DOĞRUYA ULAŞMANIN YOLUDUR VE BİLİMSELDİR. GELECEĞİMİZİ BIRAKACAĞIMIZ ÇOCUKLARIMIZI DA BU ANLAYIŞ İÇİNDE YETİŞTİRMEK ZORUNDAYIZ. SAYGILARIMLA.
Doğru;mademki,halbuki,belki,çünkü,oysaki gibi ifadelerde bağlaç olmalarına rağmen kalıplaşma var.
......................................
Değerli meslektaşım,ben bazen bizim mesleğimizin tamamen yaratılışımızla anlam bulduğuna inanırım.
İnsan sevgisi+Empati+Vicdan+İnanç+Bilgi=Öğretmenlik
Bunu duyan bir yürek olmanız ve hissetmeniz ne güzel.
Teslimiyet!Çok doğru diyorsunuz.Ancak bu bir kazanım öyle birdenbire çok zor.
Kutluyorum yazınızı,selamlarımla...
Bu kalem Allah'a yakın durdukça, yüreğinden dökülenler bir başka güzel oluyor.
Nefisti. Gayet anlam doluydu. Baya ders verir niteliğindeydi harikalı öykün onur dostum.
Tek eksik,
Mademki gerçek sahibi O, o halde O korur, gözetir. Tümcesindeki mademki keelimesindeki 'ki', madem ki şeklinde yazılması gerekiyordu.(Umarım yanılmıyorum.)
Çok saygımla.