- 553 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
ÖNCE RABBİME SONRA DA ÜÇ KİŞİYE TEŞEKKÜR BORCUM VAR -2-
Temmuz sıcağında soğuktan sıcağa atılmıştım sanki. Boğazıma bir şey tıkanmıştı.
Hıçkırdım!
Elimdeki raporla dışarı çıktığımda, adı Şahver olan bayan beni beklediğini gördüm. Yüzümün renginin kaçtığını gören kadın koşarak yanıma geldi:
“Ne oldu, kötü bir şey mi, var?”
“Evet, içeride korkumla yüzleştim ve korkum başıma geldi.”
Merakla sordu:
“Doktor ne dedi?”
“ Üç santimlik kanamalı ur varmış…”
Dudaklarımdan ok gibi fırlayan sözler kulağımda yankı etmişti. Kendimi daha fazla tutamamıştım. Ağlamaya başladım. Şahver Hanım, kolumdan tutup, beni kendine çekti, sarıldı ve başımı omuzlarına dayadı.
“Gel canım benim, dışarı çıkalım…”
Bir annenin şefkatini gösteriyordu. Eliyle sırtımı sıvazlıyor, başımı okşuyordu. Az önce “gözlerin ne güzelmiş senin!” dediğinde şaşkın bakan insanlar, şimdiki bakışları değişmişti, bize acımayla karışık, daha bir “şaşırmış” gibi bakmaya başladılar. İçlerinden bir kadın kalkıp yanımıza geldi. Biz hastane çıkışına doğru ilerlerken omzumu tutup;
“Geçmiş olsun hanımefendi, kötü bir durum mu var, ne oldu?” diye ilgi ve merakla sordu.
Şahver Hanım, kısaca izah etti. O kadın da elindeki telefonu açıp sordu.
“Sen ne ameliyatı olmuştun canım? Rahim mi? Tamam, burada bir arkadaş var da, idrar kesesinde kanamalı ur varmış, kime ameliyat olduğunu soracaktım, neyse, hadi iyi günler…” dedikten sonra yeniden bana “geçmiş olsun” dedikten ve üzülmememi, tıbbın ilerlediğini söyleyip, uzaklaştı.
Kendimi bu yeni duruma nasıl alıştıracağımı bilmiyordum. Bu ruh hali ile Dr. Süleyman Özer Bey’in odasının kapısını çalıp içeri girdim. Elimdeki raporları alıp inceledikten sonra yüzüme ciddi bir ifadeyle;
“Emine Hanım, sizin acilen, ameliyat olmanız gerek; bu tür urlar, zaman kaybetmeye gelmez, bölünme başlar, yakın komşu organlara metastaz yapar…“ dedikten sonra masasındaki reçeteye bir şeyler yazmaya başladı.
Hem yazıyor hem de bana talimatlar verip, neler yapmam gerektiğini söylüyordu.
“Bugün geçti, hafta sonu tatilini evde geçir, pazartesi hastaneye gel, yatışını yapalım, ameliyata seni hazırlayalım…”
Doktorun bu ani açıklamaları, ruhumu ala bora etmiş, her hücrem sanki acı biber bastırılmış gibi de uyuşturmuştu. İçime çöreklenen farklı bir duygu midemi bulandırmaya yetmişti. Tutunmasam düşecektim. Ve arkamdaki sandalyeye çöktüm.
Ne söylediğimin de farkında değildim.
“Müsaade edin doktor bey, ağlayacağım, sonunda korkumla yüzleştim, ama bu kadarı da çok anive fazla geldi bana…”
Doktor da “ne diyeceğini” bilemedi. O alışmış olduğu, rutin alışıla gelmiş “hasta-doktor” davranışları içindeydi. Soğukkanlı ve sessiz durmaktaydı. Duygularımı anlamaktan ziyade, dışarıda bekleyen bir sürü hastayı muayene edip, derman dağıtma telaşı içindeydi. Bana mı teselli verecekti.
Kendi gerçeğimi kavradıktan sonra oturduğum sandalyeden yavaşça kalktım. Dr. süleyman Bey’in elime tutuşturduğu reçete ve tetkiklerimi alıp, odadan dışarı çıktığımda Şahver Hanım’ın beni beklediğini gördüm.
Merakla yanıma yaklaştı.Ona durumu kısaca anlattım.
Sahver Hanım, iyi bir insandı. Kendi sırasını bile kaybetmişti. Muayene olmak yerine, yanımda yer almayı tercih etmişti.
Kısa zamanda tanıdığım bu güzel yürekli insanı, sanki bir anda bana Allah göndermişti. “Bir kızkardeş, bir eski dost” gibi bana manevi destek olmuş, “daha ne yapabileceğim” düşünceleri ile sarılıp, başımı okşamış, mendille gözlerimin yaşını kurulamıştı.
Emine Pişiren/Bursa
23.11.2009
YORUMLAR
Öncelikle geçmiş olsun diyorum. Yüce Allah, bizlere hiç beklemediğimiz zaman ve mekanda aniden ihtiyacımız olan yardımcıları gönderiyor. Tıpkı Şahver Hanım gibi...
Artık tıbbın ilerlediği bir gerçek, inşallah amaeliyatın başarılı olur ve iyileşirsin...
Anlatım mükemmel, kutluyorum... sevgiler...