- 667 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
TEŞEKKÜR EDERİM ÖĞRETMENİM.
Bir kenara sinmiş ağlıyordu. Göz yaşları iplik gibi akıyordu yanaklarından. Ağlarken, iç çekişi, çocukların oyun oynarken çıkardıkları seslere karışıyordu. Emine’ nin hıçkırıklarını kimse duymuyor, görmüyor veya görmek istemiyordu belki de.
İçinden isyan ediyordu. Kahrediyordu kaderine. Babasızlığına… Fakirliğine…. Her şeye isyan ediyordu. Sessiz feryatlarını kimseye duyuramıyordu nedense.
O mu istemişti böyle olmasını. Ona kalsa ister miydi? İstemezdi elbet. İki odalı, derme çatma, barakalarında en azından, bacaları tütüyordu. Kapılarını kilitleyip, korkusuzca uyuyorlardı anasıyla.
Babasını çok az hatırlıyordu. Hayal meyal, boz bulanık hayaller içinde. Sonra birden bire ortadan kaybolmuş, bir daha da gelmemişti yanlarına. Çocuk aklıyla, ara sıra soruyordu. Anası da o zamanlar, yaşlı gözlerini saklar, başka tarafa bakar, ona başka şeylerden bahsederdi.
Tam on iki yaşındaydı bu sene. Annesi, yaşlı ve bakıma muhtaç bir kadına bakıyordu. Akşama kadar onun yemeğini yediriyor, altını temizliyor ve onu anlamayan fakat dikkatle bakan kadınla, anlamasa da sohbet ediyordu.
Akşam olunca da evine geliyordu soluk soluğa. Onun geliri akmıyor fakat damlıyordu. Boğazlarından, sıcak bir çorba geçiyordu en azından. Yine de o halde şükrediyorlardı hallerine. Akşam olunca, yemeklerini yedikten sonra ısınmak için birbirlerine sarılıyorlardı. Cılız yanan sobaya inat. Okumak istiyordu Emine. Kaderini değiştirmek, anasına borcunu ödemek istiyordu. Evin işlerine bile yardım ediyordu bu küçük yaşına rağmen.
O gün, beden eğitimi dersi vardı. Bir hafta öncesindeki öğretmeninin söylediği o ağır sözleri unutmamıştı. Her akşam annesine söylemek istiyor, fakat söyleyemiyordu bir türlü.
Çok beğenmişti vitrinde aslında. Rengi pembeydi. Görür görmez bayılmış, hayran olmuş, gözlerini alamamıştı o eşofman takımından. Gel gör söyleyememişti. Söylese de ne değişecekti. Sadece, annesi üzülecekti.
Söylemedi. Beden eğitimi dersi yaklaştığında, kalbi hızla çarpmaya başladı. Öğretmen spor salonuna girdi. Öğrenciler, sıraya girmiş, derse başlamayı bekliyorlardı.
Karşılarına geçti.Atletik vücudunu gösterircesine bir gerindi. Sonra sırayla tekrar bakmaya başladı öğrencilerine. Sıra Emine’ ye gelince,
“ Kızım, ben sana söylemiştim. Bir daha eşofmansız gelmeyeceksin demiştim. Ne biçim bir ailen var senin. Haydi ! Çık ! Defol. Bir daha da bu şekilde gelme ! “
Koşarak çıktı Emine. Nefes alamıyordu sanki. Bir ara yere yığılacakmış gibi hissetti kendini. Sonra, gücünü toparlayarak bahçeye çıktı.
Gülten öğretmen nöbetçiydi. O mesleğini seven ve mesleğine aşık bir öğretmendi. Hayalini gerçekleştirmişti. Onlara bir şeyler öğretmek, onlarla bir şeyler paylaşmak büyük bir haz veriyordu.
Öğrencilerin arasında gezerken, gözü birden Emine’ ye takıldı. Onu tanıyordu. Kendi halinde, çalışkan bir öğrenciydi. Fakat çok içine kapanıktı. Fazla konuşmazdı. Gözlerinin derinliklerinde, hüzün görünüyordu ilk bakışta.
Biraz izledi uzaktan. Sonra yanına yaklaştı. Onu korkutmadan anlamalıydı üzüntüsünün sebebini.
“ Emine kızım. Ne yapıyorsun burada tek başına ? “
“ Canım sıkıldı öğretmenim. Hava almak istedim. “
“ Ama öğretmenin kızar sana. Haydi gel beraber gidelim. “
Emine’ nin gözleri yaşlarla doldu. Ama ağlayamadı. Kendini sıktı bir müddet. Sonra kendiliğinden ağzından döküldü gerçekler.
“ Öğretmenim, beden eğitimi öğretmenim beni dersten kovdu. Giremem. Hatta, annemin üzülmeyeceğini bilsem okulu bırakacağım. “
“ Neden kızım. Olur mu öyle şey. Yanlışın vardır. Öğretmen kovar mı ? “
“ Evet öğretmenim kovdu. Eşofman takımım yoktu. Alamadık. Benim bir tek annem var. Onun da alacak durumu yoktu. Ben de söylemedim üzülmesin diye. Beni herkesin içinde kovdu. “
Gülten öğretmen, ne diyeceğini bilemedi. Boğazı kurudu. Bir an nefes alamadı. Sonra toparlandı.
“ Tamam kızım. Haydi sen lavaboda elini yüzünü yıka. Kendine gel. Sen çok çalışkan bir öğrencisin. Şimdi istersen, evine gidebilirsin. Ben izin veriyorum. “
“ Teşekkür ederim öğretmenim.”
Eve gitti. Yattı biraz. Üzüntülü haline üzerinden atmaya çalıştı. Annesi gelince de hiçbir şey yokmuş gibi davrandı.
Gülten öğretmen, okuldan çıktıktan sonra alışveriş merkezine gitti. Oradan, eşofman takımlarına baktı. Hepsi de çok güzeldi. Fakat o en çok pembe renkli olanı beğenmişti. Emine’ ye de çok yakışacaktı. Aldı. Hediye paketi yaptırdı. Sonra evine gitti. Ertesi sabah, okula gelirken yanına o paketi de aldı.
İkinci ders ona aitti. Sınıfa girdiğinde, gözü Emine’ yi aradı. Derse başlamadan önce öğrencilerine döndü ve ,
“ Çocuklar, beni dinler misiniz ? “
“ Bugün Emine arkadaşınızın doğum günüymüş. Ben de okul kayıtlarından öğrendim. Haydi arkadaşınızı tebrik edin. “
Emine şaşırmış, öylece öğretmenine bakıyordu. O sırada Gülten öğretmen, masanın altından çıkardığı paketi Emine’ ye uzattı ve yanaklarından öptü. Sınıftaki çocuklar da sırayla tebrik ettiler onu.
Emine titreyen parmaklarıyla hediye paketini açtı. Beğendiği ve en çok almayı istediği pembe eşofman takımını gördü. O da biliyordu yaş gününün olmadığını. Ağlamamak için göz yaşlarını tuttu. Teşekkür eden bakışlarıyla Gülten öğretmene baktı ve gülümsedi.
YORUMLAR
Sevgili Nermin, yazınız sosyal bir yaraya parmak basmış. Böyle yardıma muhtaç öğrencilerimizi, incitmeden görüp yardım etmek ne güzel. Yazınız beni çok duygulandırdı. Bir an çocukluğum aklıma geldi ve bir mürekkep hokkası yüzünden yediğim tokatı hatırladım. Çok İyi ve anlayışlı öğretmenlerimizin olduğu gibi, sırf para kazanmak için bu işi yapanlarda var. Bütün öğretmenlerin öğretmenler gününü kutlarım... Sevgilerimle...
Gözyaşlarıyla okudum yazıyı ve arkadaşlarım bakıyor buna ne oldu diye. Sanırım bugün benim ağlama günüm. Bu ikinci gözüm dolu okuduğum yazı.
En büyük ablamın yaşadıkları geldi bir an aklıma "yanık ezgi" diye kaleme almıştım. Yüreğine sağlık ablacığım; hayatın içinden yazmışsın.
Sonsuz sevgilerimle...