- 660 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
Anne Yüreği (27)
“Ne yapacağım muhtar abi? Kardeşimi nasıl kurtaracağım bu cehennemden? Benim durumumu biliyorsunuz. Nasıl uzanacak elim ona? Daha yaşı on beş”
“Jandarmaya haber versek, şikâyet etsek, küçük bir kızı evlendiriyorlar diye, biliyorsun kanunen yasak, küçük yaşta çocukları evlendirmek”
“Jandarma yine geri verir kızı ailesine. Sonra da kızın sonu belli abi.”
“Dur, hemen umutsuzluğa kapılma, iki hafta var daha. Bir şeyler düşüneceğiz elbet. Orada küçük bir kızı bu şekilde bırakamayız”
“Bulabilir miyiz abi? Gerçekten bulabilir miyiz?
“Bulmalıyız Ayşe, Şimdi sakinleş, sakin kafa ile düşünelim. Hayriye Hanım, bir çay demlesen de içsek”
“Koydum tüpe çaydanlığı. Bu olanlar beni gerçekten çok yordu muhtar. Ben artık yetişemiyorum bu olayların hızına”
“Hangimiz yetişebiliyoruz ki Hayriye”
Ayşe, çayı demlemiş, bir şeyler hazırlamış masaya oturmuşlardı. Yine düşünmeye başlamışlar ama hiçbir şey bulamamışlardı. Muhtar, muhtarlığa gitmek üzere ayrıldı evden ve Hayriye Hanım ile Ayşe baş başa kalmışlardı. Bir zaman sonra kızı kapıyı açmış kardeşleri ile birlikte eve girmişlerdi. Çocuklar koşarak gelip annelerini yine öpücüklere boğmuşlar, onu ne kadar özlediklerini söylüyorlardı.
“Karnınız aç mı çocuklar”?
“Yok annecim. Yasemin abla evdeydi ya bu gün. Çok güzel şeyler hazırlamış. Aslında sizi eve bekliyordu. Buraya geldiğinizi duyunca bizi gönderdi. Hayriye teyze ile seni oraya götürmemizi istedi”
“Tamam, biraz sonra gideriz”
“Anne, nede oldu? Neden ağladın sen”?
“Yok kızım hiçbir şey. Ağlamadım. Yorgunluktur o gözlerimde gördüğün”
“Ağlamışsın. Mahkemeyi mi kaybetti Gül teyze yoksa”?
“Mahkemeyi kazandı Gül Teyzen. Söylemeyi unuttum”
“Gelecek mi buraya?”
“Gelir herhalde, bilmiyorum kızım”
“Çok sevindim anneciğim. Artık bizim için endişe etmeyeceksin”
“Evet, bende çok sevindim. Artık sizin için endişe etmeyeceğim. En çok da bunun için seviniyorum”
“Anne, Ömer amca geldi seni sordu bu gün”
“Biliyorum kızım. Görüştük Ömer ile”
“Anneannemden haber mi var? diye sordum ama söylemedi bana. Anneannemin bir şeyi yok değil mi anne? Ya da teyzemin”?
“Yok, iyilermiş anneannen de teyzen de”
“Sevindim anneciğim. Ömer amcanın kötü haber getirmesine çok üzülüyorum ben biliyor musun? Anneannemi ve teyzemi çok seviyorum anne. Benim başıma geleni, dedem teyzeme de yapar diye çok korkuyorum”
“Yapmaz kızım. Neden yapsın” ?
Ayşe, kızı Sıla ile konuşurken yan gözle de Hayriye hanıma bakıyor, kızına bir şey belli etmemesi gerektiğini söylüyordu sanki. Hayriye Hanım, Ayşe ile kızını sessizce dinliyor, bu çok küçük ailedeki paylaşıma hayran hayran bakıyordu.
Akşam olmuş, günün tüm yorgunluğu üstlerine çökmüştü. Gün içinde olan olayları bile konuşamadan, ikinci bir olay ile karşılaşmış olmaları muhtarı, Hayriye hanımı, ve Ayşe’yi suskunluğa sevk etmişti. Evdeki kişiler bu suskunluğun ne olduğunu düşünüyorlar ama bulamıyorlardı. Ayşe, çocuklarının henüz bu olaydan haberleri olmasını istemediği için konuyu açmıyordu.
“Gül hanım gelecek miydi Hayriye”
“Gelirim demişti, Belki gelir. Bilmiyorum ki. Kadının başına gelen pişmiş tavuğun başına gelmemiş. Şimdi işlerini toparlaması gerek. Belki gelmeyebilir”
Ayşe evine gelmiş, yatağına yatmış ama uyku uyuyamıyordu. Kardeşini ve annesini düşünüyor, kardeşini kurtarmanın yollarını arıyor ama hiçbir şey aklına gelmiyordu. Bu düşünceler içinde uykuya dalmıştı. Ertesi günü yine rutin işleri başlamış, Ayşe’nin mahkemede yaptıkları dalga dalga dağılmıştı tüm mahalleye ve çalıştığı yerlere. İnsanlar artık ona daha farklı bakıyor, saygı ile adından söz ediyorlardı. Aradan birkaç gün geçmiş kardeşinin düğün günü yaklaşmış ama Ayşe daha hiçbir şey bulamamıştı.
İçi içini yiyor, çaresizlik her geçen gün kollarını daha çok bağlıyordu. Uyku denen hiçbir şey yanına yaklaşmıyordu. Ömer’den hemen hemen ger gün haber alıyor ama ona Kader için bir şeyler yapabileceği konusunda hiçbir şey söyleyemiyordu.
Kardeşinin iki gün sonra düğünü vardı ama hala çıkar yol bulamamıştı muhtar ile Ayşe. O akşam Gül Hanım, Ayşe’yi ziyarete geldiğinde evdeki matem havasını hissetmişti.
“”Neler oluyor Muhtar Bey? Ayşe’nin durumunu hiç iyi görmüyorum”
“Hiç sormayın Gül Hanım. Ayşe çaresizlik içinde iki haftadır deli danalar gibi dolaşıyor. Benim de elimden hiçbir şey gelmiyor, Ona yardım edemiyorum.”
“Ne oldu? Kaç gündür kendi işim ile uğraşmaktan sizlerle sohbet bile edemedim. Neyse ki biraz işleri yoluna koyduk Hakan Bey ile. Sizleri çok özledim. Ama geç saatlere kadar çalıştığımız için bir türlü zaman bulamadım. Bu gün bıraktım, sizleri görmek ve bu akşamı beraber geçirmek için geldim. Ama anladığım kadarı ile zamansız geldim”
“Yok, yok kızım olur mu? Senin gelişin hiç zamansız olmaz bizim için. Evet, Ayşe’nin bir sorunu var, yalnız onun da değil bu sorun, genelde toplumsal olarak sorunumuz var da, bu sorunlara çözüm bulacak kimse yok”
“Nedir muhtar abi. Belki benim yardımım dokunur. Gerçi şu an elimde param pulum yok ama yine de yapabileceğim bir şeyler vardır mutlaka”
“Ayşe’nin kız kardeşini, babası kendinden on beş yaş büyük bir adama satmış. Kız daha on beş yaşında. İki gün sonra düğünü var ama biz kız için hiçbir şey yapamıyoruz”
Ayşe bu konuşmaları mutfaktan duymuş odaya gelmişti. Yine hıçkırıklara boğulmuş, sesi boğazından dışarı çıkmıyordu. Muhtar ve Hayriye Hanım sakinleşmesi için konuşuyorlar ama o sakinleşemiyor, kardeşinin sonunu düşündükçe, hıçkırıkları artıyordu.
Devam Edecek
YORUMLAR
Ayşe evine gelmiş, yatağına yatmış ama uyku uyuyamıyordu. Kardeşini ve annesini düşünüyor, kardeşini kurtarmanın yollarını arıyor ama hiçbir şey aklına gelmiyordu. Bu düşünceler içinde uykuya dalmıştı. Ertesi günü yine rutin işleri başlamış, Ayşe’nin mahkemede yaptıkları dalga dalga dağılmıştı tüm mahalleye ve çalıştığı yerlere. İnsanlar artık ona daha farklı bakıyor, saygı ile adından söz ediyorlardı. Ardan birkaç gün geçmiş kardeşinin düğün günü yaklaşmış ama Ayşe daha hiçbir şey bulamamıştı.
Ayşe,ne kadar iyi olsa da kader ağlarını örmüş bir kez.
Bu toplumun çöktüğünün bir göstergesi olsa gerek...
Kutlarım Türkan hanım.
Selamlar...