- 817 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
İŞTE HAYAT...!
Yaşadığımız hayattaki suniliğe fena
halde takmış durumdayım.
Siz değerli okuyucuların da taktığı
kanaatindeyim. Dr.Yalçın Ergir e
de teşekkür ederek sözü uzatmadan işte
size hayat masalı ;Bir varmış bir yokmuş,
evvel zaman içinde, kalbur saman
içinde çok güzel bir ülkede mahalleler
varmış. Bu mahallenin çocukları birbirlerini
çok severlermiş. Dışarıdan gelen
parolalı bir ıslığa uçarak aşağıya
iner, beraber olacakları anları iple çekerlermiş.
Kavga da etseler kin tutmaz,
hergün yeniden dünyalar kurarlarmış.
Herkes de sevgi saygı paylaşma ve arkadaşlarını
kollama duygusu gelişmişmiş.
Çocuklar evden okula servisle değil
buluşarak giderlermiş o zaman. Onların
yolunu gözlemezmiş evdeki bilgisayar.
İnternet, şehrin en iyi dershanesi,
hazırlık kursları… Bilmezlermiş
hamburgeri pop müziği, cetleşmeyi,
cep telefonunu, playstation…Bilirlermiş
duvarların üzerinde sohbeti, anket
defterleri doldurup sevgileri keşfetmeyi…
Eve gitmeyi unutmayı, hava kararınca
aile büyüklerinden fırça yemeyi…
O hakkında türlü şeyler söylenen
evdeki garip adamdan korkmayı…Küsmeyi,
barışmayı, torbalarla misket toplamayı,
gıcır köstek ayırmayı, değiş-tokuşu,
kaybedince kapışı iç içe konan
naylon topları, taştan kare direklerini…
Üç korner bir penaltıyı. Üzerine
apartman yapılan top sahalarını, sonra
o apartmana taşınan yeni dostları
ve onları kapma yarışını… Taşınanların
kırmızı kamyonlarını. İlk ergenliği,
boyların ölçülmesini… Otobüsteki biletçinin
lastik sarılı kalemini… Yoğurtçuyu,
kalaycıyı, hallacı…Evelerin arkasındaki
odun kömür depolarını…
Adam alırken adım hesabını, iki çocuğu
en iyi arkadaşla takası… Mantarlı
gazoz kapaklarını, yaldız kazımayı…
Yandaki mahalleyle kavgayı, her kavganın
çıkarttığı kahramanı, ödleği…
Kan kardeşliğini… İp atlama, lastiğe
basma, topaç virtüözlüğünü… Kırılan
camları, toplanan paraları… Silik seksek
çizgilerini.
Sonra zamanla bu güzel ülkede durumlar
değişmeye başlamış. Yaşlar ilerledikçe
birliktelik kollama koruma duyguları
bu mahallelerin çocuklarının
başlarına çok işler açmış. Daha sonra
işsizlik, enflasyon, köşeyi dönme, adamını
bulma, malı götürme, bankanın
içini boşaltma, tüyü bitmedik yetimin
hakkını yeme, hayali ihracat, karısının
bakım masraflarını devlete fatura etme
filan derken herkes yüzünde soluk bir
bakış, içinde hayatın yenilgisi, çaresizlik
ve tatminsizlikleriyle baş başa kalmış.
Çocukları mı? Çocukları şimdi koca
koca apartmanların arasında, bahçesiz
Bahçelievler de nefes alınmaz havada,
beton yığınlarında, daracık sokaklarda,
otopark gibi yollarda, sanal bir dünyada,
güya emniyet içinde yalnız yaşıyorlar.
Anneleri-babaları onları çok seviyor.
Beta kapmasın diye kalabalık ortamlara
hiç sokmuyor. Hafta sonları
hep beraber Karumya da Akmerkez deler.
Okul servisi çocukları neredeyse
yataklarından alıyor. Çocuklar trafik
kaygısıyla köşedeki markete dahi gönderilmiyor.
Babalar şirketlerin bilançolarını,
çocuklar da dershane reatinglerini
izliyorlar. Hepsi birer test uzmanı,
sayısal-sözel yuvarlanıp gidiyorlar.
Sek sek oynamayı değil, ama taban
puanları çok iyi biliyorlar. Hayata açılan
pencereleri Windows XP… Onlar ekrana,
ekran onlara bakıyor ve koca bir
hayat dışarıda akıp gidiyor.
Şehrin dışında ağaçlar tırmanacak,
salıncak kuracak, kalp kazıyacak mahalle
çocuklarını bekliyor. Paylaşmayan,
yalnız, bencil, kafesler içerisinde
gürbüz, güvenlikteki çocukları. Hiç sopa
yememiş, ağaçtan düşmemiş, topu
yandaki bahçeye kaçmamış, dizlerinde
yara kabuklar olmamış çocukları…
YORUMLAR
Bu satırların üzerine söz söylenir mi?Ne demeli?Modern dünyaya ayak uyduralım derken geçmişle tüm bağlarımız kopuyor.Her gün uzun otobüs yolculukları yapıyorum gördüğüm tek şey var insanlar gittikçe robotlaşıyor.Ya çocuklar?.........
Yazınızı okurken düşünce yoğunluğu beraberinde duygu yoğunluğu yaşadım.Aynı duyarlılıktaki yazılarınızın devamı dileğiyle