- 2792 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ATATÜRK VE SANAT
“Efendiler! Hepiniz mebus olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz. Hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz. Fakat sanatkâr olamazsınız.”
Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletvekillerine hitaben bu sözleri söyleyen Ulu Önder Atatürk’ün hayata gözlerini yumduğu bir 10 Kasım sabahının ve yokluğunun 71. yılında, O’nun aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyoruz. Bu yazımızda Cumhuriyetimizin kurucusu ve ülkemizin o zamanın koşullarında muasır medeniyetler seviyesine yükselişinin lideri olan Mustafa Kemal Atatürk’ün sanata ve sanatçıya bakışını kısaca ele alalım istedim.
Dünya üzerinde binlerce yıldan beri çok sayıda devlet adamı ve lider yaşamış, ulusların kaderinde önemli rol oynamışlardır. Bazıları askeri bir deha, bazıları usta bir siyasetçi, bazıları ise sosyal ve sanatsal alanda uzman olarak tarih sahnesinde yerlerini almış ve bugünlere iz bırakmışlardır. Yaradan, milletlere tarihin değişik dönemlerinde liderler göndermiş ve onları halklarının kaderini tayine memur kılmıştır. Liderlik vasıflarını doğru yönde kullananlar yönetmekle yükümlü olduğu halkını refaha ve huzura ulaştırmış ve arkalarında olumlu izler bırakarak görevlerini yerine getirmişlerdir. Türk Milletine 20. yüzyılın başlarında Mustafa Kemal isminde öyle bir lider nasip olmuştur ki; yazılmış ve yazılacak tarihte, eşi benzeri bulunmayan, askeri, siyasi, sosyal ve sanatsal bakımdan bir liderin sahip olması gereken tüm özelliklere sahip olması milletimiz için çok büyük bir şanstı.
Birinci Dünya savaşı ve Kurtuluş savaşının ardından ilan edilen Cumhuriyetle birlikte ülkemizde köklü reformlar ve geleceğe yönelik çalışmalar yapılması gerekiyordu. “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir” sözü ile Atatürk, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetinin hayat damarlarını sağlamlaştırmak için sanata ve kültüre ne kadar önem verilmesi gerektiğini ifade ediyordu.
Asya’nın ortasında Oğuz oğulları,
Avrupa’nın Alplerinde Oğuz torunları
Doğudan çıkan biz
Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz
Türk sadece bir milletin adı değil,
Türk bütün adamların birliğidir…
Mısralarının yazarı Ulu Önder ATATÜRK, Türkiye’nin yeniden yapılanma döneminde, milli kültürü yansıtan bir sanat anlayışının oluşması adına önemli adımlar atmıştır. Atatürk, sanatın Türk Milleti için önemini şu veciz sözleri ile ifade etmiştir:
“Güzel sanatlarda muvaffak olmak, bütün inkılâplarda başarıya ulaşmak demektir. Güzel sanatlarda muvaffak olamayan milletler ne yazık ki, medeniyet alanında yüksek insanlık sıfatıyla yer almaktan ilelebet mahrum kalacaklardır. “
Atatürk, dostu olan Ali Fuad’la bir hafta sonu Büyükada’da dinlenirken: “ Fuad, eğer matematiğin üzerinde durduğum kadar şiir ve resim üzerinde de dursaydım, Harbiye’de dört duvar arasında kapanıp kalmazdım. Mehtaplı gecede okuldan kaçıp buraya gelir ve şiir yazardım. Sabahleyin ortalık aydınlanır aydınlanmaz da resim yapmaya başlardım.” Bu alıntı Atatürk’ün bir birey olarak sanata ne kadar yakın olduğunu bize en iyi anlatan bir bilgidir. Ulusumuzu her konuda olduğu gibi, sanata yönelme konusunda da özendiren kişi Atatürk’tür. Atatürk, 1923 yılında Ankara Halkevi’nde ressamlarla yaptığı bir söyleşide şöyle demektedir: “…..Sanatçı da, toplumda uzun çalışma ve çabalardan sonra alnında ışığı ilk hisseden insandır.”
Atatürk büyük bir asker, devlet adamı ve diplomat olmanın ötesinde, büyük bir kültür devrimcisi ve sanatseverdi. Atatürk’e göre “Sanat güzelliğin ifadesidir. Bu ifade sözle olursa şiir, ezgi ile olursa müzik, resim ile olursa ressamlık, oyma ile olursa heykeltıraşlık, bina ile olursa mimarlık olur.” Öte yandan, “Türkiye Cumhuriyetinin temeli kültürdür” diyen Atatürk, güzel sanatlar alanındaki çalışmaları kendisi yönlendirmiş ve başarılı sanatçıları ödüllendirmiştir.
Zamanın pek çok tanınmış yazar ve şairi Büyük Önderin ardından ağıt yakarcasına kalemlerini hüzünlere boyamışlardı…
O millî dehanın tam Kemâl’idir
Türk’ün hem celâli, hem cemâlidir
Mefküre görünmez, o timsâlidir..
diyerek tanımlıyor Ziya GÖKALP büyük önderi bir şiirinde. Büyük yazar ve şair Atilla İLHAN ise Mustafa Kemal isimli şiirinde gözyaşlarını akıtıyor mısraların içine. Ardından sadece Türk Milletinin değil tüm dünyanın ağladığı Büyük Lider için ağıt yakmış O’na dair ne varsa mısralarında yaşlarla harmanlayarak.
Dağ başını efkâr almış,
gümüş dere durmaz ağlar,
gözyaşından kana kesmiş gözlerim,
ben ağlarım, çayır ağlar, çimen ağlar,
ağlar, ağlar, cihan ağlar.
…………….
Ankara’nın taşına bak,
tut ki baktım, uzar gider efkârım,
çayır ağlar, çimen ağlar, ben ağlarım,
gözlerimin yaşına bak.
Atatürk’ün kaleme aldığı ve 1927 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde okuduğu "Nutuk" adlı eseri, Atatürk’ün en büyük edebî eseridir. Mustafa Kemal Atatürk aynı zamanda iyi bir kitap yazarıydı. Nutuk’un yanı sıra Bölüğün Muharebe Eğitimi, Takımın Muharebe Eğitimi, Cumalı Ordugâhı, Taktik ve Tatbikat Gezisi, Subay ve Komutan ile Konuşmalar adlarındaki askeri kitaplarının yanı sıra uzun yıllar yurtdışında da ders kitabı olarak okutulan Geometri kitabının da yazarı olan Mustafa Kemal, gençliğinde şiir ve edebiyata yakınlık duymuş, Namık Kemal’in şiirlerini okumuş ve ondan etkilenmiştir.
“Bir millet sanattan ve sanatkârdan mahrumsa, tam bir hayata malik olamaz.”
Sözü ile Ulu Önder, sanatçıların, milletlerin gelişiminde ve ortak bağlarının güçlenmesinde ne denli önemli kimseler olduğunu ortaya koymaktadır.
Ata’nın sanatçıya verdiği büyük değeri gösteren bir hatıra da şöyledir:
Daha devlet tiyatrosu kurulmamışken, İstanbul’daki şehir tiyatrosu sanatçıları Ankara’ya gelerek o zamanki Türk ocağında temsiller verir. Atatürk de bu temsillerin birinde bulunur ve sanatçıları Çankaya’ya davet ederek ağırlar. Hepsine ayrı ayrı iltifat eder. Ayrılma vakti gelince, Reşit Galip sanatçılara, Atatürk’ün elini öperek veda etmelerini söylediğinde, Ata’nın cevabı şu olur: “Hayır, sanatkâr el öpmez, sanatkârın eli öpülür.”
Askerlik mesleği tüm ruhuna işlemiş olan Atatürk’ün yazmış olduğu şiirlerinden biri de “Bir Askerin Mezarına” isimli şiiridir.
BİR ASKERİN MEZARINA
Şurada, kabrin üzerinde konulmuş bir,
Beyaz taş var, onun altında bayraklar
Temevvüç ederken, kelleler uçuşurken...
Celâdeti tâbân olurken aldığı cerîhai mevt
ile bu âlemi hîçîye vedâ etmiş bir
asker yatıyor...
Onun hâbı istirahate çekildiği şu
makberin üzerine rüfekası eşki teessür döktüler.
Kadınlar düm ü rizi mâtem oldular. İhtiyarlar
nâle eylediler, çocuklar ağladılar.
Şu söğüt ağacının nim setreylediği senin
mezarın üzerine bir zırh başlık ile kılıç hak olunmuştur.
İşte orası o kahramanı muhteremin
câyi istirahatidir. Ne mutlu ki, hâki pâye vatan
Ona nâilini intizar olmuş!...
“Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız, bu kâfidir." diyen büyük önderimizi yokluğunun 71. yılında rahmet ve hasret ile anıyor, fikirlerini ve duygularını daha iyi anlıyoruz. Ruhun Şad, mekânın Cennet olsun Ulu Önder… Senin naçiz vücudun belki toprak oldu, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşamaya ve Türk Milleti emniyet ve saadetin kefili olan prensiplerinle medeniyet yolunda, tereddütsüz yürümeğe devam ediyor.
EMİN ZEYBEK
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.