AYRILIKLAR
AYRILIKLAR
O sözcüğü duyduğumuz an irkiliriz. Ayrılık! En iyi şekilde biten ayrılıklar bile canımızı acıtır, kalbimizi sızlatır. Ayrılıkları sınıflandırmak belki doğru olmaz ama en acı, en elem dolu olanı ÖLÜM olsa gerek. Sevinçlerle, davul ve zurnalarla, coşkularla gönderilir yiğitlerimiz askerlere. Hepsinde sevdiklerini geride bırakma sebebiyle ayrı bir hüzün, keder olur ancak hepsinde aynı bilinç, vatan sevgisi ve coşku vardır. Yiğit şehit olacağını bilmeden ama hissederek anasına sıkıca ve hiç sarılmadığı gibi içten sarılır: ‘Ağlama ana, senin bir göz yaşına canımı veririm. Hakkını helal et oğluna’ diye konuşur ve kalbinin bir yarısını bırakarak vatani görevini yapmaya gider. Bu veda sözcükleri ölümsüzlüğe giden yoldaki ilk sözlerdir. Ezelden beri bu sözcükler havada uçuşmaktadır. Mehmet Akif üstadın kalbinden diline, dilinden kaleme döktüğü ‘’Şüheda toprağı sıksan şüheda’’ bunun en büyük kanıtıdır.
Gurbet ayrılıkları birçoğumuzun yaşadığı ayrılıklardır. Senelerini ailesiyle, sevdikleriyle, arkadaşlarıyla geçirmişken o diyarı terk etmek, terk etmek zorunda kalmak… Onlarsız bir gün geçirdiğinizde o kadar çok yalnız hissederken onlarsız günler ,aylar hatta seneler geçirmek kolu kanadı kırılmış bir güvercinin yaşam mücadelesi gibi. Evlenen genç kız ailesini, sevdiklerini bırakırken o beyaz gelinliğin içinde gönül üzgünlüğüne boğulur, hiçbir şey onu tatmin etmez, sevindirmez hatta gülümsetmez. Her gurbet türküsü ; ‘ben annemi, ben babamı, ben memleketimi özledim ‘ diye kulaklarda çınlarken o an hayat durur, gözler dolar ve isteseniz de istemeseniz de yaşlar yanaklardan süzülür gider. Hıçkırıklar kaplar etrafı, içinizden bağırmak, çığlık atmak gelir ama her defasında anlam veremediğiniz bir şeyler dur der. Kimilerimizde ‘ekmek aslanın ağzında’ felsefesiyle kendi ayakları üzerinde durabilmek, iyi bir meslek sahibi olmak için genç yaşta gurbet yollarına dökülür. Erkeğiyle kızıyla ilk askerliklerini tatarlar. İlk zamanlar gece başlarını yastığa koyduklarında ve başlarına yorganı çektiklerinde sanki odayı görmeyince yarın bir ses ‘hadi yavrum kalk kahvaltı hazır’ veya ‘hala kalkmadın mı ‘ diyecek hissiyatı ile uyurlar. Ama hain sabahlar her şeyi yalancı çıkarır ve şunu fısıldar: ‘Buraya alışmalısın’
Herkesin düşündüğü o ayrılıklarda sıra. Kalbimizin sızladığı, yandığı, parçalandığı o ayrılıklar! Sevgiliye duyduğun güzelim hislerin, sevdanın, mutlulukların, gülümsemelerin yerini hüzne, ıstıraba ilerleyen zamanlarda nefrete bıraktığı sevgiliye duyulan vedada da çoğu zaman aynıdır bu ayrılıklar. İlk başta alıştırma safhası vardır. Sana bakan parlayan gözler artık sana bakmaz olur. Sıcak, dolu dolu esen rüzgarlar yerini soğuk rüzgarlara ve ayazlara bırakmaya başlar. Sıra veda sözcüklerindedir. Sevgilin dilinden dökülen sözler şöyle başlar: ‘Sen çok iyi birisin, seni tanıdığıma çok memnunum. Ama…’ İşte o ama o basit ama yıkıntının, acının o an suratınızda belirlenmesinde yeterlidir. Afallamaya başlamış, dokunsalar yıkılacaksınızdır. Sonraki sözcükleri yarım yamalak anlamaya başlar ve öldürücü darbeyi vuran ‘ayrılmalıyız’ sözcüğüyle bitmişsinizdir. Sanki siz yoksunuz hayatta, ölümün bile bundan daha kötü olamayacağını düşünüyorsunuzdur. Zifiri karanlık başlamıştır. Sizi mutlu eden şeyler bile mutsuz etmez. Kim bilir beklide en mutlu olanı kaybetmişsinizdir. Ayrılmayı istemekte, ayrılan kişi olmakta zor. İlki büyük sorumluluk, ikincisi sabır işi. Bundan dolayı hayatınıza girmesini istediğiniz ve müsaade ettiğiniz kişileri iyi tayin etmelisiniz.
Ayrılıklar hepsi birbirinden değişik acılar içermekte ancak hepside düşünüldüğünde canımızı acıtmaktadır. Hepimiz ayrılıkları tadmışızdır, tadıyoruzdur ve tadacağız da. Lakin en doğrusu akıllı olmak, sabırlı olmak ve güzel niyetler beslemektir. Kısacası benim tabirimle 4S+1Ş kuralını benimsemektir. 4S+1Ş ne mi? Diğer yazımda bunu detayları ile bahsedeceğim. Son sözümü ünlü yazar, üstat Necip Fazıl Kısakürek’ in gerçekçi ve o kadarda manalı sözü ile bitirmek istiyorum.
KADER BEYAZ KÂĞIDA SÜTLE YAZILMIŞ YAZI,
KOLAYSA AYIR BEYAZDAN BEYAZI
Volkan ASLAN