- 551 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
ÂŞIK SERÇE
Tabiattaki milyon sayıda serçeden biriydi. Şen, uçarı ve sağlıklıydı. Bütün serçeler gibi güzeldi de.
Onu diğer serçelerden üstün kılan bir meziyeti vardı ama kimselere söylemiyordu. Bu özelliğinin duyulması kazançtan çok zarar getirecekti. Hürriyeti kısıtlanacak, dost ve sevdikleri ondan uzaklaşacak ve kobay olarak araştırmalara konu olacaktı. Kendisine şimdilik de olsa fayda getirmeyen bu üstün yetenekten gizli kaldığı sürece zarar görmeyecekti.
İşte gönlünün gülü de yanına gelmişti ve tatlı tatlı şakıyıp aşk cilveleri yapıyordu. Ona yakın olmak bile hayatındaki en büyük olaydı. Yel eser, güneş çarpar, toz kirletir diye ödü kopuyordu. Kırarım, kırılırım diye açılamıyordu ama etik ya da değil bir sürü kıpırdanma hissediyordu içinde.
Dün rüyamda gördüm seni,
Niçin sustuğumu soruyordunuz?
Kaybetmek nedir? Hiç bilmez gibi,
“Zor şey mi?” dercesine bakıyordunuz.
Hep uygun bir vakit bekliyordu uygun vakitleri hovardaca harcarken. Ne acıydı sevgiliye açılamamak. Arzu edip de kayıtsız durmak. Kendisinin koklamaya kıyamadığının, bir başka kucak hoyratça zevkine erecekti. Üzecektiler gönlünün gülünü. Şen sesini kısacak, tüylerini yolacak, taze umutlarını öldürecektiler. Kendi yediği darbeler herkesin başına gelebilirdi. Hayat zalimdi.
Günler hızla akıyordu. Gönlünün gülünü de uzun süredir görememişti. Ne halde olduğunu çok merak ediyordu ve yanına gitmek istiyordu. Özel yeteneğini kullanmaya karar verdi. Sonra caydı. Merak da aşk kadar güçlü bir histi ve fikrini yine değiştirtmişti.
Düşündü, düşündü, düşündü. Tam yoğunlaşamadığı için başaramadı. Tekrar deniyordu. O, Allah’ın ruhani varlıklara ve peygamberler ile veli kullarına verdiği “düşündüğün yerde olma” yeteneğine sahipti. İyice yoğunlaştı. Olmak istediği yer gülünün yanıydı ve ona dokunur gibi kanadını kaldırdı. Beynindeki dokunma anında, orada olduğundan emin gözünü açtı.
Loş, büyük ve kullanılmayan bir eski fabrika çatısında buldu kendini. Ruhen gelmişti ama bedeninin görünür hale gelip, dokunma yeteneğinin oluşması bir saati bulacaktı. Yanı bir saat boyunca ne görünecek ne de bir şeylere dokunup etki edebilecekti. Dönerek etrafı araştırmaya koyuldu. Köşedeki geniş yatakta gönlünün gülünü gördü. Aşk nameleri söyleyip dans ediyordu gönlünün gülü.
İyice yaklaştığında diğer erkek serçeyi de fark edecekti. Yüreği yarılmıştı oracıkta. Ama bir gün olacağı bu değil’miydi?
Biricik aşkı büyük bir zevkle seks yapıyordu elin kuşuyla. Hem de göz göre göre. Elini kolunu bağlayan sürü kuralları yok’muydu? Ağlaya ağlaya oradan kaçtı. Belki hayal gördüm diye düşünüp tekrar vardı oraya. Aşkının zevk çığlıkları beynini kazıdı. Tuş edilmekten bunca zevk alacağını bilse takar mıydı kuş törelerini?
Her şeyi elde edebilen güçlü serçelere kızıyordu. Bağırıyor haykırıyor ama sesini duyuramıyordu. Kendisi kavrulurken sevgilisinin zevkten kıvranmasına kuduruyordu. Kaçırdığı fırsatlar için bu kadar kısa zamanda pişman olabileceğini hiç hayal etmemişti. “ Meziyet para etmiyor, para her şey ediyor” diye düşünen Âşık Serce ağlıyordu. İstese her gün sevişmelerini izleyebilirdi ama bu sadece kendine işkence olmaz mıydı? Gözyaşının tuzunu algıladı dilinde. “ İşte hayat! Hoş geldin aşkım. Benim bu günlerim senin yarınların olacak, beni hatırla; beni an o zaman” diye haykırarak kendi çöplüğüne dönmeye yoğunlaşıyordu.
Bir ara güle âşık bülbül arkadaşı Bücürük geldi aklına. Ne diyordu Bücürük? Yaşlı gözlerle onu tekrar şakıdı:
Bilirim senden, yok bana bir faide ey gül.
Gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül.
Biliyordu dünyada hep kötülerin kazandığını. Kural tanımayan, fırsatçı, fena bir dostu olmamıştı sırdaş olup hayatı öğretsin. Doğrunun dokuz köyden kovulduğu bir yerde mutlu olabilecek miydi yoksa biraz değişmeli miydi? Beş para etmez meziyetin yerine keşke biraz şanslı olsaydı. Kafasında yüzlerce düşünceyle yana yattı ve başını kanadının altına sakladı. Dünyayı görecek gözü yoktu. Tatlı tatlı uyumaya koyuldu. Yüzündeki gerginlik kaybolmuştu. Demek ki fena düşünceler rüyalarla gelmeye başlamıştı. SEVGİLİSİNE, bari;
Olmasak da cesur yürek,
Olsa da gönül kediden ürkek.
Kötü hatıraları bile silemesek,
Gerek görüp bir yerlere gitmesek,
Dilemektense beraber olmayı,
Denesek, yaşasak ve saklasak.
Diye devam eden bir şiir okuyordu. İyilerin hiç mi fenalık yapmaya ihtiyacı ve hakkı yoktu? Mutluluğun bir cevap anahtarı var mıydı?
YORUMLAR
İyilerin fenalık yapmaya hakkı yoktur.Çünkü idam fermanlarını kendileri yazarlar sonrasın da.Vicdan denen kanun kitabı ,aldığın dakikalık zevk uğruna bin kere öldürür insanı.O kadar da kafaya takılacak şey değil.Tek ki gönülden paylaşacakların olsun,onlar çok daha tatminkar.