- 1162 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SİGARA BENİ NEDEN TERK ETTİ
SİGARA BENİ NEDEN TERK ETTİ
Siz farkında olmadan birileri hayatınızı mı değiştiriyor?
Şehirli kalabalığa ayak uyduramadığınızı mı düşünüyorsunuz?
İnsanların kazara birbirlerine bağlanmaları sizce de nefret uyandırıcı mı?
Çevreniz kendileri dışında bir şeye değer vermeyenlerle mi dolu?
Tutku sizi ele mi geçiriyor?
Daha kötüsü olamazdı.” mı diyorsunuz? Siz kötü görmediniz. Çevrenize, alt katta, sokağın köşesinde oturanlara, yan komşuya bakınız.
Her şeyinizi götürenlerin size verdikleri hiçten de az mı?
Sizin yaşamanız gerektiğine inandığınız hayatı başkalarının yaşadığını görmekten bıktığınızı mı söylüyorsunuz?
Çevrenizdekilerin yüreğinizi hak etmediğini mi düşünüyorsunuz?
İnsanların hayatı değişir ama insanlar zor değişir, diyenlerden misiniz?
Egoist ve kendini beğenmiş kalın katmanlarınızı aşamıyor musunuz?
Köpekle uyuyan pirelerle uyanır, bilmiyor musunuz?
Bizi sigara içmeye iten baskılar, içinde bulunduğumuz durumun farkına varmamızı, sorun neyse üzerinde durmamızı, yaşadığımız sıkıntıların ardındaki asıl gerçeği görmemizi, onunla yüzleşmemizi sağlıyorsa bizi eğitiyor, geliştiriyor, büyütüyor demektir. Bizi büyüten, koşarken aldığımız çelmeler, dizlerimizdeki ezik ve yaralarımız, ruhumuzdaki çentikler değil mi? Güzelliklere ulaşmak için ya merdiven tırmanırız, veya asansör kullanırız. Bu yolculukta nefesimiz daralabilir, yorulabilir, bir süre bekleyebiliriz. Elektrikler kesilebilir, karanlıkta kalabilir, bazen yanlış katta durabilir, bazen başkası düğmeye bizden önce bastığı için başladığımız yere hatta daha da aşağıya inebilir, geri dönüp sil baştan yapabilir, hatta asansör bozulabilir, bir müddet içinde kalmış olabiliriz. Kim bilir bütün bunların yaşanması gerekiyormuş demek ki. Kötüleştikçe şükredecek daha çok hallerin olduğunu anlıyoruz. Hayatı daha kaliteli, daha insanca yaşamak için bu kadarcık riski bile göze alamayanlar, yürüyebilmek için aylarca halıda, tahtada, çimende, taşta, merdivende, tozun, toprağın, çamurun içinde sürüne sürüne yol alan, minnacik kolunun üzerinde dikilip ileriye doğru bakmaya çalışan çocukların gösterdiği azim ve gayrete baksın.
Her şeye rağmen bütün bunları saçma, gereksiz ve boş buluyorsanız o zaman şunu soralım: Hayatınızdaki tüm anlamsızlıkların üflemekle uçup gittiğini mi sanıyorsunuz?
İki sigara dertleşiyormuş. Biri diğerine: “Yanmak neyse de bizi içenlerin ağzından girmek, boğazından geçmek, önemli bir kısmımızı ciğerlerde bıraktıktan sonra geri dönerken biraz önce geçtiğim temiz yolların her zerresini ciğerlerde bırakamadığımız zehirle çimenlerin üzerinden geçen tankın paletleri gibi parçalamaya çürütmeye çalışırken çok zahmet çekiyorum ama, aradaki farkı gördükçe bu kadar zor bir işi başarmanın keyfiyle böbürlensem bile, her defasında çok yoruluyor, kirleniyor, kendimi kaybediyorum, dışarı çıktıktan sonra da yıllarca rüzgarda savrulduğum halde kendime gelemiyorum, demiş. Arkadaşı onu teselli etmiş: “Ah be kardeşim, şu şikayet ettiğin şeye bak. Böyle zamanlarda benim gibi kurbanın neler yaşadığını, neler hissettiğini düşün, haline bin defa şükreder rahatlarsın.” demiş.
“Yunan mitolojisine göre tanrı Gaia, dağları geceyi ve diğer bazı varlıkları yarattığı halde giderek daha çok hissetmeye başladığı yalnızlığından bir türlü kurtulamayınca Uranos’u yaratmış. Daha sonra Uranos çiftlaştiği Gaia’nın karnında yarattığı yüz kollu, elli başlı Hekatonheirlardan korktuğu için onları Gaia’nın karnının derinliklerine iterek hapsetmiş. Son yarattıkları ise altısı kız, altısı erkek Titanlarmış. Uranos’un korkusu onları da yeryüzünün derinliklerine göndermiş.” Titanik’e bu adı verenler bu mitleri biliyor olmalı. Titanların yeryüzünün derinliklerine gönderildiğini bildikleri halde Titanik için, “Bu gemiyi tanrı bile batıramaz.” denmesi ancak bir ironi olabilir. Gerçekten batması istenmeseydi ona bu ad verilir miydi? Birçok hastalığa, probleme, soruna zemim hazırladığı halde sigaranın bazı problemleri çözeceğine, tanrı gibi bizi yalnızlıktan kurtaracağına inanmak da Titanik’in batmayacağını söylemek kadar saçma değil mi?
Mitolojik tanrılar bile acılarını sessiz çekmedi ama dünyanın ardından en derin gözlerle hangimiz bakmak isteriz? Sigara içenler bile bu soruyu “evet” diye cevaplamak istemez.
“Hepimiz hayatın bizi doyuma ulaştıracak anlamını yakalamak için koşuştururuz.” dersem bana hak verir misiniz?
Orijinal adı Yaşlı Adam ve Deniz olan, bazı yayınevleri tarafından İhtiyar Balıkçı olarak da çevrilen Ernest Hemingway’in romanını okumuş veya filmini seyretmişsinizdir. Romanda, tüm olumsuzluklara rağmen her sabah, güneş doğmadan denize açılan ihtiyar balıkçının yıllarca hayalini kurduğu kılıç balığını okyanusun bereketli sularında yakalayacağına olan umudunu hiç yitirmeyişi ve her türlü zorluğa karşı nasıl mücadele edip amacına ulaştığı anlatılıyor.
Sigarayı bırakmadan önce en son okuduğum, filmini de üç kez seyrettiğim eser buydu. Çözdüğüm konu ne miydi? Özgüven sorunu.
Bu yaşlı adam(ihtiyar değil) ölürken dünyanın ardına hangi gözlerle bakmıştır dersiniz?
Sigara içenlerin bir kısmını Anna Karenina’ya benzetirim hep. Hani şu adını romana da veren Rus roman kahramanı var ya.. Anna Karenina, evlilik hayatı biraz da monoton geçtiği için bütün mutluluğu evinde ve çok sevdiği çocuklarında arayacak yerde yaşadığı yasak aşkta da bulamayınca iyice bunalıma girer, yaptıklarından büyük pişmanlık duyar ve sonunda intihar eder. Tiryakilerin de sigara ile yaşadıkları ilişki, mutluluğu yanlış yerde arama ve sonuç itibariyle intihardan farksız değil gibime geliyor, ne dersiniz?
Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna isimli eserinden alınan aşağıdaki cümle bazılarımızın sigarayı bırakamayışının nedenlerinden biri, sigaradan gelebilecek her şeyi baştan kabul etmemiz midir? Yoksa sigara içmesek de zaten o hastalıklara yakalanacağımıza olan inancımız mı? Cümle şu: “Her şeye hazır bulunan ve kimden ne gelebileceğini bilen bir insanı sarsmak mümkün müdür?"
Yoksa sigara içenler, Sait Faik’in hikaye kahramanlarından Panco’ya mı daha çok benzerler?
Sefiller isimli romanın kahramanlarından Thenardierler, Marius’a gösterdiği kendi yüzüğünden hareketle evlendiği Cosette’in babası Valjean’ın bir katil ve hırsız olduğunu söyleyip ona şantaj yapmak ister. Marius, o geceki savaşta kendisini kurtaranın Valjean olduğunu anlar. Marius ve Cosette ölmek üzere olan yaşlı Valjean’dan kendi hayat hikayelerini de böylelikle öğrenmiş olurlar. Valjean ise çok sevdiği Cossette’i görmenin mutluluğuyla hayata gözlerini yumar.
Sigaranın şahsınıza ve çevrenizdekilere her gün yaptığı değişik şantajların yukarıdaki gibi güzel bir tesadüf sonucu mutlu bir ölüme sebep olacağını düşünmüyorsunuzdur her halde. Konumuzla ilgisi bu açıdan. Az şey mi?
Sigara içenlere Kemal Tahir’in romanı Esir Şehrin İnsanları gibi bakabilir miyiz? İstanbul esaretten kurtulur sonunda, ya sigara içenler…Roman kahramanlarından Ramiz Efendi, Kamil Bey’in elini öptükten sonra ona: “İşin sonuna geldik, buradaki misafirliğiniz çok çok birkaç ay sürer, ben Anadolu’ya geçsem de Fatma Hanım mutlaka size gelir, ömrümün sonuna kadar sizi minnetle hatırlayacağım.” der. Sigara içtiğim yıllar Kemal Tahir’den bahsedilince içim burkulur ve aklıma hep bu romanın yukarıdaki konuşma kısmı gelirdi. Şimdi de hastanede ziyaret ettiğim büyüklerimin işin sonuna geldiklerini, misafirliklerinin çok çok birkaç ay süreceğini, sonunda onların da asıl vatanlarına geçeceklerini, değişik isimlerdeki hanımların onları mutlaka ziyaret edeceğini düşünür, yanından ayrılırken onların ellerini öper, ömrümün sonuna kadar minnetle hatırlayacağımı söyler, ne olur ne olmaz deyip onlardan helallık alırım. Zira sigaradan yapılan darağacı Hz İsa’nınkinden bile tehlikelidir. Hz. İsa’yı ellerinden çivilemişlerdi, tiryakiler de kendilerini sigara ile ciğerlerinden çiviliyorlar.
2000 yıldan uzun bir süre önce Sokrates, “Sorgulanmamış yaşam yaşanmaya değmez.” demişti. Üstesinden gelmek zorunda olduğumuz sorunlarla karşılaşınca sorgularız hayatı çoğu kez. Sigarayı bırakmak da sorgu alanlarından biridir kimine göre.
Tanrı insanı kendi suretinde yarattı ve ona özgür irade armağan etti. İlk insanlar olan Adem ile Havva’ya, Tanrının, “bilgi ağacının meyvelerinden yemeyeceksiniz” buyruğuna karşı gelmeleri için özgürlük, özgür irade verildi. Onlar da insanların düşünme ve seçme özgürlüğünü ilelebet devam ettirebilmesi için bu özgürlüğü kullandılar. “Ben kimim?” sorusunu sadece insanlar sorar ve sadece insanlar seçme özgürlükleriyle iyi ve kötünün bilgisiyle yaşamlarını bilinçli olarak yönlendirmek zorundadırlar.
Sorgulanmış yaşam, savunulabilir sonuçlara ulaştıran, kendimiz hakkında farkındalık oluşturan, farkındalığı yaşatan demektir. Kendilerine, “ben kimim?” sorusunu soran, ve içinden gelen güzel cevapların anlamıyla derinden ilgilenen herkes yapabilir bunu aslında. Sigara da bu sorgulamanın arkasından gelen dönüşümle birlikte bırakılır. Metrix’te bir cümle var. “Yol bilmekle o yolda ilerlemek farklı şeylerdir.”
Sigara içenle içmeyeni ayırt eden şey, kaliteli yaşam hakkındaki varsayımları ve değer yargılarını tanıyabilme yeteneğidir bir bakıma.
Sigara münakaşa veya münazara yaparak değil, sağlıklı iletişim sonucu bırakılabilir. Sigarayı bırakabilenler az da olsa komedi sanatından anlayabilenlerdir. Komedi, kim olduğunu ve nerden geldiğini bilmektir, der ustaları.
Sigarayı nasıl bıraktığımı soranlara, “Ben sigarayı bırakmadım, sigara beni terk etti.” diyorum açık yüreklilikle. Doğrusu da bu. Kıymeti bilinmeyen birçok asalet sahibi kadının yaptığı gibi.” Yoksa ben kendi iradesiyle sigarayı bırakabilecek biri değilim.
Zaten sigaranın son zamanlarda ciğerimin içine baka baka filtrelerini aça aça, “arada bir nefes al, hiç yoktan ölüp gideceksin hayatım, böyle giderse gözünün yaşına bakmaz, seni terk etmek zorunda kalabilirim, tam da böyle zamanlarda birileri araya girip, bizi ayırabilir.” diye birkaç kez beni ikaz ettiği halde onu ciddiye almamıştım. Kesin olarak ayrıldığımız o gün kısa süren timsah gözyaşlarından sonra, “Beni adam gibi kullanacak bir ahmak her zaman bulurum, bilirsin!” dediğinde kendisini hak etmeyecek duruma geldiğimi ancak anlamıştım. Tüm art niyetine rağmen günde beş taneden fazla içenleri ara sıra uyaracak kadar centilmen olduğunu bilmeyen yoktur sigaranın.
Hani bazı mankenler vardır bazı elbiseleri iyi taşır, giydiklerine asalet katarlar. Bazı elbiseler vardır her manken veya kadın onları taşıyamaz. Bazen, “Bu manken bu elbiseyi çok iyi taşıyor” deriz. Bazı kürkler bazı ayakkabılar vardır giyenleri taşır. Bazı erkekler de bazı hanımları taşıyamaz, eşler birbirlerini taşıyamayınca boşanırlar. Bir eşin diğerindeki asalete, zarafete layık olması gerekir, birlikte yaşayabilmeleri için. Bir ağırlık, bir seviye, bir karakter, bir yaradılış, bir seciye işidir bu. Bazen de, “O kadın adamı taşıyamadı” veya, “O adamı o kadın taşıyor” denir ya! İşte öyle bir şey sigara da. Sigaraya sorarsanız harikulade bir eş, asil bir kadın gibidir kendileri. Sigara ile onu içen arasındaki ilişki de eşlerin birbirlerine göstermeleri gereken ilgi, ihtimam ve saygı yönünden evliliğe benzer.
Sabah aç karnına, gece uyandığımda, yemek öncesi ve sonrasına bakmadan, abdestli abdestsiz, çayla, kahveyle, onu içtim yıllarca. Bittikten sonra da ayağımın altında ezdim, ufaladım, birçoğumuzun yaptığı gibi. Her birine hakaretlerin en ağırını reva gördüm. Hep iki yüzlü davrandım ona. Son fırtı da zevkle ciğerlerimize çektiğimiz halde izmaritine bile yine saygısızlığımızı gösterir, hemen bittiğinden şikayet eder, sonra da, lanet okuya okuya ayağımızın altına alır, veya kül tabağına basarız. Ona bu kadar saygısızlığı ben de yaptığım halde, bana sabretti, beni taşıdı, tahammül gösterdi bunca kabalıklarıma. Onu aşağılayıp, iğrenç bulduğumuzu yüzüne karşı haykırmaktan geri durmadık çoğu kez.
Tarihin ilk çağlarından beri geleneksel yaşam tarzı içindeki her ritüelde ateş ve duman vardır ama, sigara, yatmadan hemen önce veya hemen sonra, gece yatakta ve eşi yanındayken veya eşinin yanından kalkıp sigara içmeye gidene lanet edermiş. Sigaranın laneti öyle destan, masal kahramanlarınınkine de benzemezmiş hani.
Büyük büyük dedemin kabrini ziyarete gittiğimde sözlü tarih geleneği içindeki kültürel ritüel hazinesinde önemli bir yere sahip Arizonalı ihtiyar yerli kadınlar söylemişti: “Sigarayı atalarının bilgeliğine ulaşma ritüelinde içerlermiş Kızılderililer.” Geçmiş zamanı şimdiki zamanda yaşatma veya öyküleri birbirine bağlamada duman çok kuvvetli bir yapıştırıcıdır. Ruhani halka içinde babanızın yattığı topraklara döndüğünüz hissi verir içten içe…”
Günde beş taneden fazla içen bir kişi ile sigara arasında sevgi saygı ve nezaket kalmıyor zaten. O kadar çok sigarayı teker teker paketten çıkarırken gerekli ihtimamı gösteremez; yakarken, içerken, söndürürken lazım gelen usul ve adaba riayet edemez hale gelir insan. Çünkü bizim gibi çok içenler, sigarayı içmiyor, yiyor, yemekten de beter, nasıl olduğunu anlamadan tüketiyoruz. İşte o zaman sigara kendisine köle gibi veya peçete gibi davrandığımız, hizmetçi gibi onu hor kullandığımız kanaatine varır. Günün her saatinde çağırıp ona istediğimizi yaptırabileceğimiz köle muamelesi göstermiş olduğumuz için işimiz bitti demektir. Çünkü sigaranın hafızası çok kuvvetlidir, kendine yapılan her şeyi biriktirir, hiçbir şeyi unutmazmış. Bir gün, er-geç öcünü misliyle alır, derler tütün için. Bütün bu birikimler patlamaya sebep olduğundan bizi terk etmesiyle ilişkimiz son bulur. O aşamadan sonra her şey ters dönmüştür artık. Sevgi nefrete, dostluk düşmanlığa…Var gerisini sen hesap et. Çekersin artık ölünceye kadar, ezasını, cefasını, başını serum şişelerine vura vura.
Halkları olduğu kadar bireyleri de biçimlendiren yetenek ve mizaçların çevreden ve “ortam”dan bağımsız olduğu düşünülebilir mi? Ludwig Feuerbach, ayaküstü bir latife etmişti. “ İnsan yediği şeydir.” Bu söz sigara açısından nasıl değerlendirilir?
Sınırsız bir öldürme potansiyeli olan sigarayı bırakmak için Günahlar Şehri filminde Mayk Rut’un, “beni vur ya da yolumdan çekil” dediği gibi hiç kimseye meydan okumanıza da gerek yoktur.. Hayat insana şans verir, bunu nereye götüreceğimiz bize bağlı. Çehresi puslu olan bir dünyada yetiştiğimiz toprakların sigara duyarlılığı bakımından çorak olduğu söylense de …
Bazıları, “İnsan olan herkesin toplumsal sorumluluğu vardır.” diyor...Bir oturuşta bir geyik yermiş gibi sigaraya bakıyor olsanız da dünyanın en uzun yolculuğu için bile tek adım atmak yeterlidir. Hayatın anlamını yakalamak için zirveyi zorlamak yerine toplumun eteklerinde dolaşmak sizi neden mutlu etsin ki?
Rahatlayın, omuzlarınızın üzerindeki yükleri atın… Kendinizle gerçekten ilgilenin. Neden hep sakin ve mantıklı olması gereken sizsiniz? Kendinizi duyduğunuzu zannediyorsunuz ama kendinizi gerçekten dinliyor musunuz? Güç ve cesaretin kahramanlıkla eşdeğer görülemeyeceği davranışlardan biri de sigara içmektir.
Schiller, gençliğinde şu ölümsüz cümleyi dile getirmiştir. “İnsan yalnızca oynadığı yerde bütünüyle insandır.” Çevreniz tarafından yargılanmadığınız, kendinizi bir bütün olarak hissedeceğiniz bir yer olmalı sigarayı bırakabilmek için.
İnsanın başına sigara içmekten daha kötü şeyler de gelebilir, derseniz o başka. ..Bir iç çekiş bir iç çekiş değildir. Bir öpücük bir öpücük değildir. Bir sigara yalnızca bir sigara değildir. Sizi sigaraya yönelten neden kibirli kabuğun altındaki tehlikeli bir hassasiyete sahip duygusal bir yürek olsa da…
Eskiden temizce yıkanıp paklandıktan sonra, en güzel bayramlık elbiseler giyilir, en güzel kokular sürülür, tanrıya yakarırken transa geçmek, ruhları daha da yoğunlaştırmak için içilirmiş. Dedemin yedi göbek dedesi söylemiş: Oturan Boğaya göre, sigara, belli duygu yoğunluğu arifesindeki ritüelde içilirmiş. Her zaman değil, herkesle değil, dostlarla birlikte çoğu kez. Bunu sigaranın kendisi de bildiğinden ara sıra geçmişini hatırlar, kendi içine döner, bizim gibi insanların elinde ne hallere düştüğünü zaman zaman da olsa düşünür, atalarının eski Amerikan yerli kabileleri arasındaki çubuk tüttürme ihtişamını anlatan Sergüzeşti Esatiri Tütüniye isimli eser ile Tütünname’leri okur, o günlerini bugünle kıyaslar içten içe zamana ve onu bu denli ayağa düşüren bizim gibilere hayıflanırmış sinsi bir yılan gibi…
Sigara kıskançtır, paylaşmak da paylaşılmak da istemez. Onunla dost olduğunuzda araya hiçbir şey giremez, çay kahve içilmez, yemek yenilmez, farklı duygu bile hissedilmez. Zaman zaman sigarayı kendi kendine sönecek kadar ihmal eden de iflah etmiyor. O gibilerin beynini zaten tüketmeye başlamış öyleleri terk edilmeyi hak etmiş demektir. Sigaranın ihmal edilişi eşlerin birbirini ihmal edişinden de çok fecidir.
Herkesin bizi kalabalıklara terk ettiği, tüm ümitlerimizin kırıldığı, yalnızlığımızdan gayrı dostumuzun kalmadığı anlar bile yoldaşlık yarenlik etmiş görünür oysa.
Sigara hem bir imge hem de bir simgedir…
Dostlardan daha yakındır, teklifsizce gelir, saatlerce dinler bizi, biz anlattıkça o boyun eğer bizim yerimize, bizden önce o yüreğini yakar, acının dumanını çıkarır bizim adımıza. Hep böyle tanırız onu ve hep bu yüzünü gösterir bize.
Ayrı kaldığımız zamanlar bile her an kendisinden bahsettirir, her yerde varlığını hissettirir. Ondan ayrılmak istediğinizde bile sizi çok zor bırakır. Ölünceye kadar sürecek çok büyük ve ağır bir nafaka bağlar giderayak acımasızca. "Boşanma, tazminat ve nafaka hukuku" başucu kitaplarındandır sigaranın. Hangi durumlarda tazminat talebinde bulunacağını iyi bilir. İcabında iliğimizi, kemiğimizi kurutana kadar. Genellikle her boşanma davasını sigara kazanır ve velayeti doktorlara ve mezarcılara verir. Yeryüzündeki en zengin, etkili, ağır ve çeşitli nafaka yöntemleri vardır sigaranın. Takır takır ödetir hepsini, kimilerine kanserle ödetir, kimilerine beyin felciyle; birine damar sertliğiyle, bir diğerine bir başka tümörle. Ciğerlerimizi bile söke söke alır. Cayır cayır yakar yüreğinizi, evimizi barkımızı sattırır, duman eder çoluk çocuğumuzu alim Allah. Ele güne avuç açtırır, rezil rüsva eder adamı.
Doktor bile sizi zoraki ayırsa, “O yine de benim olacaksın, başkalarına asla yar etmem.” der. Onunla geçirdiğimiz her günün bedelini birkaç misliyle hastane kapılarında eziyet çektirerek, yataklara düşürerek ödetir. Yıllarca yataklarda yatırır, kapılara baktırır. Bir bardak su içirsinler, bir kaşık yemek yedirsinler diye ondan bundan yardım dileterek öcünü alır. Sağlıklı bir yaşlılık devresi geçirmeyi haram eder. Onunla geçirdiğimiz güzel anları, müstesna diye tarif ettiğimiz yılları fitil fitil burnumuzdan getirir. Sigaraya alışmanızda zaman zaman gönüllü katkı yaptıktan sonra zamana tutunmak için yıllarca “dal” verdiğiniz dostlar da ne hastanede vardır artık, ne evdeki hasta yatağınızda, ne faturaların arkasında…
Elinizden gelen her fedakarlığa katlanarak, sağa sola borçlanıp, büyük bir aşkla evlendiğiniz sevgili eşinizin bir akşam eve gelip başta altın, gümüş, takı olmak üzere taşınabilir ne varsa evi soyup soğana çevirip sizi terk edip gittiğini öğrendiğinizde ne hissedersiniz? Sigara çok mu farklı? Cevap bulmak için çok fazla zamanınız yok.
Sigaraya başladığın günden bu yana kazandıklarına, hayatına kattıklarına bak. Bazı şeyleri kazanabiliyorsan bazılarını da hayatından çıkarabilirsin demektir.
Sigarayı bırakamayanlar yükseğe bakamayanlardır. Sigarayı bırakmak isteyenlerin daima yükseğe bakmaya alışması gerek, insan hayatına kalite katacak her yüksekliğe özenmeleri gerekir. Çünkü yükseğe bakmak daha yükseğe bakmak için insanı cesaretlendirir.
Al Capone’un hayatının anlatıldığı filmde karşısına çıkanlara, “kim bu büyük insanlar” der. Aldığı cevap şu: “Bu ülkeyi bizden önce ele geçirenler.” En kutsal ülkelerden biri de insan vücududur. Kendi vücudunu sigaranın ele geçirmesine izin veren birinin hayatının diğer alanlarını ne kadar koruyabileceğini kimse bilemez.
Al Capone’un başka bir sözü daha var: “Ölümden başka yaşam yok.” Böyle düşünen rahatlıkla ölümü göze alıyor demektir. Ölümden korkmayanların sigaraya boyun eğmesi ne kötü.
Sadomazoşist bir kişiliği olduğunu öğrenmeden sigarayla bir anda çok sıkı dostluk geliştirmeye başlarız, bir bakarız ki en mahrem anlarımızda bile yanımızdadır, en mahrem duygularımızı kendimize itiraf ederken yüreğimizden izliyordur bizi…Şah damarımızdadır, artık…
“Yoksa sen sigaraya mı başladın” diyen annelerimize karşı yalana da ilk onun aracılığıyla başlamışızdır. Anne ve babamızın arasından sıyrılır sıyrılmaz hiç beklemedikleri bir anda anne ve babamızla aramıza ilk o girer. Sigara çocukluğumdan beri babamla geçirdiğim en güzel günleri bıçak gibi kesti. Beraber balığa gittiğimiz zamanlar bile bütün bir günün her dakikasını birlikte geçirirken sigaraya başladıktan sonra rahat sigara içmek için babamla balık tutmak cazip hale gelmemeye başladı. Sigara bizim en sevdiklerimizle olan anlarımızı, anılarımı bizden çalar oldu. Gündelik hayat gailesiyle zaten azalan ortak dünyamızın kalan bağlarını da sigaranın kopardığını düşündükçe insanın içi burkuluyor.
Sigara kızamık gibidir, ancak kızamıklılardan bulaşır.
Sizi ısıran sineğe, karıncaya ne tepki gösterirsiniz? Ya sizi diri diri yediğini bildiğiniz sigaraya! Annemizi, babamızı, dostlarımızı ve diğer sevdiklerimizi kırmak ve kaybetmek pahasına, tüm masumiyetimizle sigaraya teslim ettiğimiz böbreğimizi, yüreğimizi, ciğerimizi sigaranın bitireceğini, bir gün bir hastane odasında öğrendiğimizde çok geç olacağı bize defalarca söylenmiştir ama duyduklarımız Japonya’nın beş yüz kilometre doğusundaki tsunami kadar bile bizi etkilememiştir…
Her sorunun kaynağı olan içimizdeki eksiklik duygusunu atıp tamamlanmışlık hissi verir sigara. Yalnızlığın kör kuyularında sigaranın dumanını oksijen olarak ciğerlerinize çekersiniz. Yalnızlığın karanlıklarında ateşböcekleri gibi ruhunuzu aydınlatır; bir evde hiç gelmeyeceğini bildiğiniz, hatta hiçbir zaman olmamış birisinin gelip ışığı yakmasını beklerken, o ışıktan halelerle sarar sarmalar sizi. Herkesin yerini tutar o zaman…yeterli gelir sana, içsel bütünlüğüne dokunursun her nefeste. Yalnız değilim diye kendini kandırmana yardımcı olur uzun, çok uzun bir süre. Tüm hastalıkların anası, yıllarca tüm mutsuzlukların şifası gelir sana… Bunun geçici bir yanılsama olduğunu öğrendikçe de kendini berbat hissedersin ama ne çare.
Sigara aşk gibi özgürleştirir içeni; güçlendirir, serbest bırakır. Var olmak algılanmaktır zira. Bireyselliğine, tek başınalığına saygı duyar, özgürlüğü yok eden hiçbir şeyde aşk ve sigara olamaz.. Ve sen bir kez sigaranın desteğini arkana alıp bütünüyle kendin olduğunda, sana yardım etmiş olan sigaraya minnet duymaya başlarsın. İşte o zaman hapı yuttun demektir.
Kimseyle bölüşmediğim en güzel şarkıları birlikte dinledik. Gözlerini kapatıp sevdiklerimize yaptığımız sürprizlere ilk onlar şahit oldu. Hafta sonları bile en çok sevdiğimiz insanları ilginç bir yere götürmedik ama gittiğimiz her yere onu yüreğimizin üstünde taşıdık, aklımızı eve bıraktık ama onu aldık; eşine, bugüne kadar tanıştığı en muhteşem kadın olduğunu söylemediği halde sigaraya şimdiye kadar dertleştiği en müstesna dost muamelesi yapanlarımız çoktur. En sevdiklerimize yolladığımız e- postaları ve bıraktığımız notları önce onlar okumuş, içlerine onların kokusu sinmiştir. Üşüdüğünde sevdiğimize ceketini verenlerimiz azdır ama, sigarayı soğuğa, yağmura hatta sıcağa karşı bile iç cebimizde emniyete alırız.. Sevdiğimizin çalıştığı yere şeker veya çikolata yollamadığımız zamanlar bile sigarayı her türlü tatlı ile içtiğimiz çok olmuştur…
Her şekilde sizi bitirmek, tüketmek için sizinle birlikte olan çok bilmiş bir sevgilidir o. Yalnız sizi, kimliğinizi, kişiliğinizi değil, ayrı ayrı tüm organlarınızı parmağına ve ayağına dolar, oynatır, kıvrandırır yıllarca. Alt veya orta sosyoekonomik düzey, entelektüel sınıf demez, her insanla çok rahat iletişim kurar.
Sigaraya her türlü fiziki şiddet uyguladığımız onun bedensel ve ruh sağlığını etkilediğimiz sosyal statüsünü düşürdüğümüz, alay, küfür, hakaret gibi her türlü, sözlü saldırıda bulunup aşağıladığımız halde bizi sever, bize katlanır görünür.
Her sabah kendisiyle göz teması kurar kurmaz, “Sizi mutlu etmek benim için büyük şeref ” der gibi, filtresini devire devire bakar, bazen de dumanını süzerek selamlar bizi, kanımıza girer. Sigara da bu kapıdan girmiştir hayatımıza ve sonra da ciğerlerimizi mesken tutmuştur. Sigara yıllarca kendini aramış ama telefonlarına bile cevap verememiş bizim gibilerin dostu olabilirdi ancak..
Sessiz sedasız, gıkını bile çıkarmadan, şikayet etmeden hem aşikar, hem için için yanmayı sigaradan öğrendim. Sigara aşkın özüdür. Ciğerlerinize yayıldığında yatışmayan siniriniz, hızlanmayan damarınız kalıyor mu?
Bu anlamda sigara “vefalı” maskesini iyi taşır.
Hamdım, kurudum, yandım diyen sigaradır. Her an, her ülkede her sosyal sınıftan ırk din dil ayırmadan herkesin ağzında ve yüreğindedir. Her ne kadar evlerden kahvelerden kovulmaya çalışılıyor olsa da. Sigarayı ilk kez Amerikan yerlilerinin dini ayinlerde içmeye başladığını düşünürsek, ekmekten ve gazeteden önce ona para ayırdığımızın nedeni daha iyi anlaşılır.
Sigarayla aşk bittiğinde ilişki sahiplenmeye, kıskançlık krizlerine, dönüşür. Bazı hasta ruhlu kadınlar gibi “ya benim olursun, ya da başkasına yar etmem diyebilecek kadar bağlanır insana.
“Bir içten bakışı dünyalara değer, bir anlık gülüşüne bile ömrümü veririm “ dediğiniz oğlunuz, kızınız veya diğer sevdiklerinizden yıllarca önce sizi ayıranın sigara olabileceğini düşünmek, onların sevgisinden, ilgisinden kendinizi kendi ellerinizle mahrum etmeniz ne acı.
Aşk gibi tatlı bir köleliğe mahkum eder yengeçlediklerini. Zaten yengecin diğer adı da (cencır) kanser değil mi? Tadılması, yaşanması, anlaşılması anlatılması gereken bir gizemdir sigara. Sigaraya başlamak, aşkın sonsuza dek sürdüğü yalanını keşfetmiş olmanın bir işaretidir kimi zaman.
Vakit saat gelmeden, sigaranın yüksek müsaadesini almadan veya hasta olmadan sigarayı bırakmak, dünyanın tüm sigara mistiklerini anlamış olmaktır biraz da. Ölmeden ölmek, ölmeden nefsini öldürmektir bir bakıma. Sigarayı bırakmak nefsi öldürmektir zira... Bazen sigarayı bırakma isteği kalp atışı kadar kendiliğinden olur. O sana gelir, o bir duygudur, beklemediğin bir zamanda dolar içine. “Aman çok sevdiğin kızının ciğerlerine bir şey olmasın, aklı ermeye başladığında aman seni görüp özenmesin” endişesiyle bıraktırır kendini suyuna gidersen.
Tüm hayatımızı mahvedecek olan kalıcı ilk aşk sigaradır.. Bizdeki sevgi ve bağlılık gelişimi devam ederken sigara zihnimizi yanlış sevgi dürtüleri ile koşullamaya devam eder durur. Mutlu ve mutsuz anlarımızdaki duygularımızın ağırlığını yüklenir güya. Ona bağlandığımızda toyduk, çok gençtik, hiç tecrübemiz yoktu; ilk o girdi hayatımıza her şeyi onunla öğrendik, aşkı, bağlanmayı ve özveriyi. Uyandığımızda çoktan ciğerlerimize kadar batmış olduk sigaraya, boğazımıza kadar..… Değişik zamanlarda değişik aşklarımız olacak ama onun aşkı hep yüreğimizin başköşesinde yer bulacaktır. Bu durumu zenginlik olarak algılatacak bize. Sersemiz çünkü.
Sigara için özgürlük en yüce değerdir. Onda aşırı bir hükmetme egosu vardır. Görünürde hiçbir şey talep etmez, sadece paylaşır, herhangi bir karşılık beklemez. Çok ince bir kölelik algısı vardır sigaranın. İktidar mücadelesini çoğu kez o kazanır. Onunla bu tür bir oyuna girerseniz sizi esir alana kadar kölenizmiş gibi davranır, kendisi köle olmadan kimseyi esir alamayacağını iyi bilir.
Sigara içmek, kendinize ait bir hayatınızın olmadığı anlamına mı gelir yoksa?
Öyle bir gün gelir ki, beklentiler hayal kırıklıklarına, sevgi nefrete dönüşür. Onun nefretiyle sarmalandığımızı anlayamadan teslim alır bizi...Nefretin sevginden çok daha güçlü bir ilişki olduğunu öğretir bize. Sert bir uyanış olsa da…Bizimleyken yaptıkları ve ayrıldıktan sonra da bizden götürdüklerine baktığımızda anlarız onu. Nefret her zaman sevgiden çok daha derinlerdeymiş. Sigarayla bastırmışız onu yıllarca.
Bulut halelerinin ardından çağırır bizi. Çek beni çek ciğerlerine çek, çektikçe daha çok sevgiye, daha çok ışığa, daha çok hakikate, daha çok özgürlüğe doğru gelişmene yardım edecekmiş gibi. Çevreyle en kuvvetli bağ sigara dumanından olur. Küçülüp ufalandığımızda azaldığımızda hatalı olduğumuz söylendiğinde, değişmemiz gerektiği, olduğumuz gibi kabul edilemeyeceğimizde hep onu bulduk en yakınımızda. Her defasında, “Hayat benim!” dedi ve biz de ciğerlerimizle tutunduk ona, hayata umuda tutunur gibi. Çocukluğunun veya gençliğinin bir döneminde yaşadığın travmaların üstesinden gelmeye çalışırken onunla güvenimiz artmış, onunla ayakta durmaya cesaret bulmuşuzdur.
Ne zaman ki çevrenin desteğiyle, senin kendine olan sevgin ve değerin sigara dumanından yaptığın bulutsu dünyanın üzerine çıkar o zaman o sahte dosta, ihtiyacın kalmaz. Onun herkesin dostu olabilecek karakterde olduğunu anlamışsındır artık ama çok geç.
Sevginin iyileştirme fonksiyonunu terapi amacıyla sigaradan bekleyip kendimizi kandırırız. Zira asıl vermeleri gerekenlerden sevgi isteyecek çağı çoktan geçmişizdir. Sigara bu boşluğun avantajını kullanır.
Parmaklarımızın arasındaki her sigara bizi istediğimizden de daha yükseklere çıkarır, yıldızlara dokunmamızı sağlar. Sigara dumanından saygınlık damıtmayan kaç kişi vardır. Ruhumuzdaki delikleri sigara dumanıyla doldurmaya çalıştığını kim inkar edebilir? Sigaraya şöyle diyoruz, “Dinle, benim sana ihtiyacım var, senin de bana. Sensiz ben bir hiçim, bensiz sen de bir hiçsin. Ben senin sayende benim; sen benim sayemde sensin. “Sigara geleceğe karşı korkumuzu azaltır. Herkes hayata tırnaklarıyla tutunmaya çalışırken biz dumandan güç alırız..Kabullenildiğimizi, faydasız olmadığımızı, çocukken çöplükten alınmadığımızı ve cami kapısına bırakılamayacağımızı hissetmek için gereklidir bize. Sevgisizliğin getirdiği ego eksikliğinden kaynaklanan mücadele azmini o tamamlar. Kendi haklarımızı bile savunamadığımızda destekler bizi, herkesten kaçmadan, kendi varlığımızın içinde gizlenmeden, olaylar karşısında budala haline gelmeden, yaşam enerjisi ile ışıldamamız için yanıbaşımızdadır hep…
Çubuğu ilk tüttüren kabile reisi Tutu Kamon’un vasiyetindeki ilk cümle sigara üzerinedir: “Ey oğul! Kendini bil, sigarayı tanı! Her defasında büyük bir tevazu ile buyur edilmek ister tütün. Tüm dünyanın kayıtsızlığına rağmen sen yine de onu ciğerlerine alırken hiçbir zaman saygıda kusur etmeyeceksin. Şiir gibi çekesin yüreğine dumanı, damarlarına yayasın mısra mısra. Bazen aruz bazen hece vezniyle, çoğu kez de serbest olarak. Tüm egolarından kurtulup hayatın en imkansızını tadasın o zaman.”
Herkes nasıl ki doğup büyüdüğü sokaklarda kendini bulursa sigara da ciğerlerimiz gibi loş, izbe mekanlarda hayat bulur. Egon çoğu kişiye boyun eğmeni engeller ama sigara karşısında direnemez, teslim olursun ona, sevdiklerine olmadığın kadar. Hep bir yanınız kendinden daha az emin olur ya… İşte o zamanlar
Büyük İskender’in bir sözü vardır: “Babil, sevmenin terk etmekten çok daha zor olduğu bir sevgilidir.” Siz de Babil’n yerine sigarayı koyabiliyor musunuz?
Sigarayı bırakmadan önce, sigarayı bırakmış gibi sınıf atladığınız hissinin yaşattığı farklı duyguyu tatmalısınız. Yüksek bir dağın zirvesine tırmanmış gibi, “Ben farklıyım, yaşadığım her anın kıymetini biliyorum, her yediğim, içtiğim ve teneffüs ettiğim her şeyin bilincindeyim.” deyip kollarınızı gökyüzüne doğru açıp haykırabiliyor musunuz? “Sigaranın hayatıma kattığı kalitesizliği biliyorum, kendime ve duygularıma hakimim, her yaptığımın hesabını kendime ve sevdiklerime verebilirim. Nedenini kendime ve sevenlerime izah edemediğim, anlamsız ve çok saçma alışkanlıklarımı zamanında terk etmesini de bilirim!” diyecek dönüşümü yaşayabiliyorsanız sigarayı kendi isteğinizle bırakabilirsiniz.
Halil Cibran’ın bir sözü vardır: “Aşk, layık görürse sizi kendine doğru yönlendirir.” Sigarayı bırakabilmek de biraz aşık olmak gibidir, hak ettiğinizde o sizi gelir bulur, özel bir gayret sarf etmenize de gerek yok aslında. Yeter ki kendinizi ona hazır hissedip bekleyin. Ruhunuz o doygunluğa hazır olsun.
Herkes bir şeyler yazdırır taziye ilanlarına. Bense ne yazdırırım biliyor musunuz? “Başta annem, babam, öğretmenlerim ve mahalle bakkalı olmak üzere beni sigara ile dostluk kurmaya iten, bilerek bilmeyerek sigara ile yakınlaşmama zemin hazırlayan, sigaraya ihtiyaç hissettiren, onunla dostluk bağlarımı güçlendiren arkadaşlarıma ve bu sebeple ölmem için emeği geçen herkese teşekkürler.”
İngiliz yazar ve eleştirmen Samuel Butler ise: “İmanla çok az şey yapabilirsiniz ama onsuz hiçbir şey yapamazsınız.” der.
Sigaraya, “Sen git hayatını yaşa, Rahatına bak, beni de kendimle baş başa bırak” deme cesaretiniz yoksa var mı?
Kendinize bir bitki gibi baktınız mı? Sigara ile beslenen bir bitki hatırlıyor musunuz?
Sigara dumanıyla şişirilmiş bir egodan ne bekliyorsanız osunuz.
Kendinize baktığınızda ne görüyorsunuz? Neden kaçtığını nerden ve kimden kaçtığını kendine sor. Dürüstçe sor. Cevap ne olursa olsun. Sana cevap verecek içsesine kulaklarını tıkama. Cevabın varsa sigarayı bırakırsın. Okul bahçesinden hayat bahçesine geçme cesaretini gösterebildiğin sürece.
Casablanca filminin kadın kahramanı Ingrid Bergman, İkinci Dünya Savaşını kastederek, “Bütün dünya harabeye dönerken biz aşık olmakla uğraşıyoruz” demişti.. Ölümle sigara arasında da aynı karşılaştırma yapılabilir mi? Benim seyrettiklerim içinde en çok sigara içilen Casablanca filminde sigara içenlerin nasıl öldüğünü merak bile etmeyin.
Sigara içerek Azrail’den saklanmadığını, korkmadığını ölüme açıkça meydan okuduğunu gösteren sen, sigara dumanıyla bir şeylerin üstünü örterek onlardan kurtulacağını zannedecek kadar aciz olamazsın.
Başkalarını memnun etmek için fazla fedakarlığa gerek yok. Çevrenizdekilere fedakarlık yaptıkça kaç kişi daha sizi sever ki? Kendiniz olun, bakalım çevrenizden kaç kişi eksilecek. Gidenler zaten sizin dostunuz değildi, inanın…Sigara içmenize sebep oluyorlardı o kadar. Sigara içmenize sebep olan sizi ne kadar seviyor olabilir, sizin için ne kadar fedakarlık yapabilir? Onları sırtınızdan atın, sigara da sizi terk edecektir…
Ölmenin bir sürü yolu var. Aslolan yaşamanın, hem de kaliteli yaşamanın bir yolunu bulmak…
Polonyalı sevgilisi Talas Pulba’nın oğluna, “Benim için ülkene, halkına ihanet etme” diyor. Sigara da böyle bir şey..Vücut şehrine ihanet etmek gibi..Sonuç kesin, babası tarafından öldürüldü. Ölümünüze sebep olan sevgili sizin için ne yapabilir? Ancak ölünüzü öpebilir. Sevgilisi de öyle yaptı o meşhur filmde..
İnsanın kendini zengin hissetmesi ne kadara mal olur, ya güvende hissetmesi, ya mutlu hissetmesi. Sigara denen bir nesne gerçekten var mıdır? Yanına gittiğinizde büyüyen, yanından uzaklaştıkça küçülen bir şehrin varlığından ne kadar emin olabilirsiniz?
“Sanki Yedim” camisinin nasıl yapıldığını duymuşsunuzdur. Canım çok fazla çektiğinde, “sanki içtim” deyip içmiş olmaktan çok daha fazla rahatladığım günleri unutamıyorum.
Küçük bir kız çocuğu, bir gün terapistinin odasında gördüğü resimler üzerine, “Yelkenlin olmadığı için mi bu yelkenli resimlerini yapıyorsun? der. Doktorun verdiği cevap “Evet” olunca çocuk ne dese beğenirsiniz? “Penceresi olan yelkenli resimleri yapsana, böylece dünyayı da görebilirsin.”
Kurtulmak istediğiniz safralar, sigarayla atılmaz ki, aksine beslenir, semirir, duygu ve düşünce kanallarımızı tıkar. Yüzümüzdeki kırışıklıklar için bile değişik kremler, losyonlar kullanırken…
Çevremizdeki her şeyin yerli yerine oturması nasıl bir duygu verir? Bir şeyin başkasının yerini alması, başka birinin yerini doldurmaya çalışması nasıl bir şeydir? Sabahleyin servisi kaçırdığı için işe geç kaldığını söyleyen arkadaşlara, “Bunlar günlük servis, biraz geç de olsa alternatifleriyle işe geliyoruz, ömürlük servisleri kaçırmayalım.” diyorum. Ölünce ülkenin tüm gazetelerinde manşet olmayabilirsiniz ama kendi gönül duvar gazetenizde varsanız yeter..
Dünyanın büyük zenginlerinden biri: “Başarılı olmak için her dezavantaja sahiptim. Çetelerin, uyuşturucunun hakim olduğu, yoksul bir mahallede, fakir bir babanın beşinci çocuğu olarak dünyaya gelmiştim.” dedi. Hayal edebileceği her şeye doğuştan sahip birinin başarılı olmasından ne kadar söz edilebilir. Sigara içmeyenlerin sigarayı bırakabilmek gibi başarısı hiçbir zaman olmayacak. Hapisten çıkan biri, “Burada olmasaydım zorluklarını da bilemeyecektim” demiştir.
"Doktor Jivago" filminde, 1917 Rus Bolşevik İhtilalinden sonra başlayan Rus İç Savaşı sırasında, tüm ihtilal süreci gözler önüne serilirken, kendisini çok seven bir kadınla evli olduğu halde devrimin liderlerinden birinin karısına Lara (Julie Christie)’ya aşık olan Yuri Jivago (Omar Sharif)’nun yaşadığı zorluklar anlatılır. Filmde Doktor Jivago’nun karısı ile sevgilisi arasındaki gel-gitler, bir bakıma sadakat ile ihtiras arasındaki bocalamasını seyrederken, hayatının kontrolünü elinde tutamadığı için sağlık ile sigara arasında gidip gelen, sigaranın parçaladığı hayatlarla dolu bir ülkede evden hastahaneye sürüklenenlerin dramını izler gibi olurum.
Sigarasız günlerin daha iyi geçeceğini düşünmek bile bir harika.. Bunu da içinizdeki yalnız kahramanla başaracaksınız.. Arkadaşlar ne içindir, demeyin. En sadık arkadaş kendimiz oluruz kendimize böyle zamanlarda…
Sigarada ne aradığını ve onda ne bulacağını bilmeli insan, neyi nerde araması gerektiğini de…
Bazı olaylar insanı kendisiyle daha da yakınlaştırır. Sigarayı bırakmak için o anları kollamak gerek, hayatın büyüsünü bozmadan … İçimizdeki doğru gezgin doğru yolculuğa çıkmışsa! İşte o zaman hiçbir neden bize bir daha sigara içirtemez. En savaşçı ruh bile böylesi bir özkatliama uzun süre dayanamaz çünkü.
“Süvari alayı, sekizinci bölük komutanı Kenan ZİYA Bey’e: Ölüyorum çabuk gel! Nalan” Bu telgrafı hatırladınız mı? Ya şu cümleyi: “Nalan’ın ağlattığını ancak O’nun kızı güldürebilir!” “Roman” anlamında ilk okuduğum kitap Kerime Nadir’in Hıçkırık adlı eseridir. Romanın yarısından sonrasını köydeki evimizin arka odasındaki bahçeye bakan büyük bir incir ağacının gölgelediği pencerede, ağladığımı kimse görmesin diye kafamı dışarı çıkarıp hıçkıra hıçkıra okuduğumu hala dün gibi hatırlıyorum..
Romanın kadın kahramanı Nalan’ın kızı Handan, Nalan’la evlenemeyen romanın erkek kahramanı Kenan’a annesinden kalan mektuptan bahseder ve romanın sonunda Nalan’la Kenan evlenir, mutlu olurlar. Böylece, Nalan’ın ağlattığını kızı güldürdü, diyelim. Ya sigaranın ağlattığını kim güldürebilir? Bir gün 3G’li telefonunuza yukarıdaki telgraf mesaj geldiğinde, bir evlat, bir eş, bir sevgili, bir dost, bir arkadaş olarak: “Eeeeee! Zaten olacağı buydu, kaç yıldır günde şu kadar sigara içiyordu.”veya, “Zaten üç aydır hastanede çekiyordu, öldü de kurtuldu.”demekle içinizdeki sancıyı geçiştirebilecek misiniz? Hele de yüreğinizin duvarları kağıttansa bu türden ölüm nedenleri kendinize bir tür derinlik kazandırırken, kendinizi terbiye etmenizi sağlıyor, kendinizi açığa çıkarıyor, ruhunuza işliyor, vicdanınıza giriyor, sizi etkiliyor, siz bunun farkında olamıyorsanız.
Uzun yıllar düğününüzden bahsettiği halde bir nedenle o günü göremediğini düşünün annenizin..Nasıl hissediyorsunuz? Gelinliğiniz, çiçeğiniz nasıl olacaktı, ya servis…Bu konudaki konuşmalar onsuz kaçıncı defa kulaklarınızda yankılanacak?
Bazı hasarları örtbas etmek için telafisi imkansız daha büyük hasarlara sebep olmak neden? Duygularınızı incitmek istemem ama her insan farklı acılar çeker ama, hepsi de sigara veya içki içmez…
Dünyanın yedi harikasından birisi olarak kabul edilen Artemis Tapınağı, bir meczup tarafından 356 yılında yakılmıştı. Eshesoslular bu yangına bir anlam verememişlerdi. Çünkü Tanrıça Büyük Artemis nasıl olmuş da bir delinin kendi tapınağını yakmasına izin vermişti? Bu soru çok geçmeden cevabını bulmuş. Bir doğum tanrıçası olan Artemis bütün tanrıların doğumunda bulunmak durumundaymış. O gün de bir tanrının doğumunu gerçekleşiyormuş. Bu nedenle Artemis tapınağında değilmiş.
Hala sigara içmek istiyorsanız kendinize yukarıdakinden bile daha saçma mazeretler bulur, yıllarca onların arkasında saklanır, onlara hem kendinizi hem ego tanrınızı inandırabilirsiniz. Sigara için ölümü göze alabildiğinize göre.. Zamanın ucunu kaçırmayagörsün insanoğlu bir kez, kendini nelere inandırmaz ki.
Notre Dame’ın Kamburu’ndaki Quessimado’nun, “Bana su verdi, bana su verdi!” demesi gibi hayatınızın belli dönemlerine takılıp kaldıysanız sigarayı bırakırken biraz zorlanmayı göze alacaksınız.. Yeter ki sonu iyi bitsin. Sizi sigara içmeye iten kırılganlığın anahtarlarından biri de çocukluğunuz olsa bile..
Zamanı geldiğinde kendisiyle yüzleşmenin bir yolunu bulamayanların işidir sigara… Siz, sigarayla birlikteyken mi kendinizle bağ kurabiliyorsunuz? Sigara dumanını hep aynanın yüzüne üfledik, yüreğimizin örselenmiş yanlarını göstermesin diye…Hepsini çöplerle birlikte poşete doldurup kapıcıya verelim şimdi..Sonra da gözlerimizden aynaya yansıyan sihirli pırıltıyı seyredelim.
Çevrenizdekilerden birinin daha yürüyemeyişine veya nefes alamayışına sebep olmak nasıl bir duygu…
Fırtınayı yaşarken insanlar sevdikleri birine sarılmak isterler.” derseniz, ben de: “Yardıma ihtiyaç duyacağınız, acil bir durumda aranacakların listesinin başında neden baş düşmanınız olsun ki?” derim.
Güçlü bir irade hastalıklı bir vücutta ne işe yarar.. Güzel bir arkadaşlık her zaman güzellerin ve güzelliklerin arkadaşlığı olmaz. Sigara da bunlardan biri..
Hayatın her alanında olduğu gibi sigarayı bırakabilme başarısını gösterebilmek için de az da olsa insanın kendini mahmuzlaması gerekir. Samimiyet her şeydir çünkü. Başarmanı kimse senden çok isteyemez.
Dolunay, sonlanma ve bitiş demektir. Dolunayda içki, sigara, ilaç bağımlılığı gibi zararlı alışkanlıklarınız ile kilolarınızdan kurtulabilirsiniz.
Sigara beni dolunayda terk etti. Benden söylemesi.
Öldüğümde hiç yaşamamış gibi ölmüş olmayı istemediğim için yazdım bunları. Elimden geldiğince de bu konuyu işlemeyi sürdüreceğim. Yaklaşan trajedinin hikayelerini dinlemeye başlamadan önce kurtulmak isteyen bir kişi bile varsa, neden olmasın. Her insan kurtarılmaya değer. Herkesin hayatı herkesinki kadar değerlidir çünkü.
Bir çocuğun kelebeği avucunda nasıl tuttuğunu hiç seyrettiniz mi? İnanın bütün sevenleriniz için siz de öylesiniz.
Gün batımına doğru yola çıkmadan önce, Büyük İskender’in başka bir sözü ile bitirelim: “Tarih de talih de cesurlara yardım eder.”
Her gün yeni seçimler yapmaya zorlandığımız bir dünyaya ve hayata hoş geldiniz. Her sabah uyanacak bir nedeniniz bile varsa ne güzel.. Harika bir insansınız!
Hafif bir sıkıntıyla şimdi uyanmanızı öneririm. Daha sert bir uyanışa sıra gelmeden.
Ümidin cüretiyle kendinizi yeniden kurarken olduğunuz kişiyi beğeneceğinizi umarım.
Kendi tarihinize önemli bir iz düşmek için.
Saygılarımla!
Ali ihsan yıldız İst.Büy.Belediyesi.
YORUMLAR
Sigara içenle içmeyeni ayırt eden şey, kaliteli yaşam hakkındaki varsayımları ve değer yargılarını tanıyabilme yeteneğidir bir bakıma.
Sigaranın hayatımızda ki ürkütücü varlığını çok etkileyici bir uslupla dile getirimşsiniz. Bu öğreten ve uyaran yazınız için sizi tebrik ediyorum ve aramıza hoşgeldiniz diyorum.