- 902 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Kendimle Sessizce Bir Hasbihâl
İçimde bir tuhaflık ve yalnızlık hissi. Daha sabahın çok erken saatleri. Güne kötü başlıyorum demektir bu. Kelimeler kifayetsiz kaldığından ya da benim kifayetsizliğimden içimden geçenleri olduğu gibi yazamıyorum. Bu, içimdeki kesafet ve buhranı daha çekilmez hale getiriyor. Üzülüyorum, biliyor musunuz?
Garip bir memleket burası. İnsanlar yoksul, insanlar aç, insanlar çıplak. Ve ben gördükçe bunları, üzülüyorum. İnsanlar evsiz, insanlar gözü yaşlı, insanlar muzdarip. Baktıkça artıyor, hüznüm. Sonra bakıyorum, yüzümü başka bir yönü çevirerek. O da ne? İnsanlar aldırmaz, insanlar merhametsiz, insanlar gaddar. İnsanlar gülüyorlar, insanlar eğleniyorlar. Yemek beğenmiyorlar insanlar başkaları yemeye ekmek bulamazken, televizyonlarda yemek programları yapılıyor, o programlara katılanlar yemeklere hakaret derecesine varan eleştiriler yapıyorlar. Bu kez asabilik katsayım tavan yapıyor, farkına varmadan ben.
Bir televizyon kanalında, bir haber. Hem de memleketin en sorunlu bölgesinden bu haber. Haberin öznesi bir anne. Hayır öznesi değil, ‘nesne’si. Özne bir okul müdürü, çünkü. Çocuğunu anaokuluna göndermek isteyen bir anne. Ama fakir, ama parasız bir anne. Baba ise çok uzun zamandır işsizler ordusunun kadrolu bir neferi. Hani ‘çocuklarını okula göndermiyorlar’ diye suçlanan, biraz da aşağılanan bir bölge ve insanları. Ama kez durum farklı, bölgenin insanı bir anne okula göndermek istiyor çocuğunu. Ama parası yok, yani 20 lirası. Tabi okul müdürü devreye giriyor, sivri zekasıyla. ‘Okulun anasınıfındaki halıları yıkarsan senden bu parayı almayacağız’ diyor, anneye, sorunu çözmek için. Müdürün karşısındaki, bir anne, evladı için canını verebilecek bir anne, bütün anneler yapacağı gibi. Müdür beyin parlak fikrini kabul ediyor, hemen oracıkta. Ve halılar ertesi gün yüklenip yıkanacakları yere götürülüyor, yani okulunu okutmak isteyen annenin evine. Aksilik bu ya. Ve, bu anne halıları yıkarken düşüp belini kırıyor ve ameliyat oluyor. Habere göre bu annenin felç kalma durumu söz konusu. Dolayısıyla bu güzelim memleketteki insanlar bir ‘nesne’ haline getirilip kırılıyor. Hasılı, çelişkilerle dolu bir zihniyetin encamı garabeti.
Yürekler acısı bir vakıa.
Üzülüyorum, kızıyorum ve sakil kara bir bulut gibi karanlık bir ağırlık çöküyor midemin üst kısmına. Kıvranıyorum oturduğum yerde, ağrıları arttıkça artıyor midemin, vücudum ağırlaşıyor hem de ayaklarımca taşınmayacak kadar.
Sonra başka birileri çıkıyor aynı ekranlara, tartışıyorlar, ama sözde, birbirlerine hakaretamiz laflar edip duruyorlar. İnsan diyorlar, hak-hukuk diyorlar, demokrasi diyorlar, eşitlik, adalet diyorlar, vesaire vesaire. Bir bakıyorsun olayların, kavramların ve tartışlan değerlerin hiçbirini bilmiyorlar, içeriğini bilmiyorlar ve sadece olayların şekli boyutunu konuşuyorlar. Hiçbir sorunun hakikat yönüne değinen yok, bırak değinenini teğet geçen bile yok. O zaman yine kızıyorsun, ama sadece kızıyorsun ve yapabileceğin hiçbir şey yok zaten. Belki de var biz bilmiyoruz ya da biliyoruz ama yıllarca korkuttukları için korkuyoruz yapabileceklerimizi yapmaktan. Ya da hukuk, demokrasi, insanlar hakları, eşitlik gibi kavramların ülkemize daha uğramadığını düşünüyoruz ve susuyoruz, çünkü başına neler gelebileceğini öngöremiyoruz, bu saydıklarımız mefhumlar olmadığından öngörüde bulanamıyoruz.
Bu kavramlar olsaydı ve uygulanma şansı bulsaydı bu memlekette, ensesinden sokak ortasında vurulanlar, eline pimi çekilmiş el bombası verilenler, yer altından çıkan bombalar, lav silahlar olmazdı. Sonra bir yerlerde, haberli-habersiz, hazırlandığı iddia edilen darbe planlarına, cunta girişimlerine rastlanmazdı. Bazılarını, yaptıklarımızı itiraf eder diye, bazılarına da hukukun işlemediği bir zırh giydirilip yargıdan kaçırılmazdı.
Bir kenara çekilip ‘düşünmek’ eylemini tamamen unutmak, hayatımdan çıkarmak istiyorum ama ne mümkün. Hayata, olur olmaz ve mantıkdışı laflar etmeye başlıyorum, bir bakıyorum ki, mantık da benden gidivermiş çok uzaklara. Hayat suçsuz, halbuki. ‘Aklıma mukayyet ol Allah’ım’ diye dualar edip duruyorum, sessiz ve usulca. Ettiğimiz dua karşılık bulmuyorsa ve de akıl ile mantık bizi bırakıp gitmişse daha da vahim bir hal alıyor içine düştüğümüz vahamet. Gittikçe artıyor sinirlilik halim, elektriğe tutulmuş gibi diken diken oluveriyor bedenimizdeki envai çeşit kıl.
Kendi kendimizi övüyoruz propagandist söylemler geliştirerek ama hepsi yalan dolan. Kendimizin inanmadığı bu palavralara başkalarının inanmasını bekliyoruz, inanmadıklarında da kızıyoruz kendilerine, çoğu kez de vatan hainliği ile suçluyoruz onları. Halbuki unutuyoruz ya da unutuyor görünüyoruz hakikatin insana mırıldandığı ‘Başkalarını, kendiniz gibi kolay kandıramazsınız’ sözünü. Tarih yapmışız, devletler yıkıp devletler kurmuşuz, üç kıta da at koşturmuşuz, padişahın bir fermanıyla bir Fransız, bir İngiliz kralını attığı adımdan döndürmüşüz. Hasılı, dünya titrermiş karşımızda, iyi, ama ya bugün? Evet ya bugün ne hallere düştüğümüze, durduğumuz yere bakmamız gerekmiyor mu? Bu soruyu soran da yok, cevabını veren de.
Bilmem, dünyanın kaçıncı büyük ekonomisiymişiz, dünyanın en güçlü ordularından birine sahipmişiz de ve daha neler neler? Kişi başına düşen gayrı safi milli hasıla kaç bin dolarmış da. Bunların hepsi kof ve gerçekle ilgili olmayan bir cümlecikler.
Peki, ya okula çocuğunu göndermek için yirmi lira bulamayanlar, ya yer altından çıkan cephanelikler, ya ordudaki cunta yapılanmaları, ya 367 hokkabazlıkları, ya açlık sınırı altında yaşayan insanların toplam nüfusa oranı, ya hala tezekle ısınanları. Bütün bu acı ve tiksindirici realiteleri minder yapıp üzerine oturacak değiliz ya.
Hasılı düşündükçe ağlayacağım gelir, gelir de, hıçkırıklar bir yumruk gibi boğazıma oturur. Memleketimin ve insanlarının ahvaline baktıkça ağlamak istiyorum, sayın seyirciler. Bu bir latife değil, hakikatin acıtan yüzü.
muhlis kardaş
04/11/2009
YORUMLAR
üzülme kardeşim sakın üzülme hayat yaşandıkça ve yaşattıkça güzl kimbilebilirki günün kötü başlayıp iy bitmeyeceğini yada iy başlayan bir günün üzerine gecenin kara kabus gbi çökmeyeceğini karamsar bulutları at üzerinden doğsun güneşin kalemin daimi olsun arkadaşım allah yolunu gonlunu ve bahtını acık etsşn