Bir daha asla ölmeyeceğim...
Öyle bir ateş vardı ki gözlerinde,baktığı her yeri yakan; sonra dönüp dolaşıp sadece kendi yangınına tanık olan. Duvara baksa dayanamaz sağlamlığına çatlardı. Suyu bile bulunduğu yerden ayrı bir şekile sokan gözlerinde; bir damla sevgi yoktu.
İnsanlar, dokunuşlarındaki sıcaklığı yitirmekten korkar ve kaçamak bakışlarıyla yüzüne asılı notlara bir telaş bırakırdı. Geri dönüşü olmadığını bile bile gözlerine yakalanmaktan ürke ürke gözlerini ondan alamazlardı. Onun meydan okuyan sözcüklerinin ardını aralamaya cesaret edemez, içlerinde herkese haddini bildiricek kadar bulunun başkaldırışın boyun eğişini hazmedemeden dudaklarından kaçarlardı. Onun efsununa tutulmak karlarla çevrili bir dağda mahsur kalmak kadar ürkütücüydü. Nefes alışverişler hızlanır ve uyku ikinci bir emre kadar yasaklanırdı gözlere. O hiçbir aracıya ihtiyaç duymadan cisimlere yeni anlamlar yükleyendi. O hiçbir amaca gerek duymadan ezberlenmiş tüm anlamları hiç edendi.
Hiçkimse içinde sakladığı masumiyete erişemezdi.
Taş kadar sert ve ağır görünüşüne aldanır, onu yıkabilecek depreme sahip olmadıklarını düşünürlerdi. O ise korkak insanların kolaya kaçışlarından şikayet eder, gözlerindeki öfkyi sevgiye çevirebilecek ve ellerine diz çöktürecek yangını hala arar dururdu. Yaşamayı bire savaş ve güç bellemiş beyninin düşüncelerini bir an olsun yok etmek için, yeni masallar ve ninniler yarattı. Kendince ağlardı, sihiri çoktan bozulmuş hikayelere. Ve kendince yaşardı, ölmeyi unutmuş zihniyetlerin felaketinde.
İdamı gecikmiş kurtuluşunu özler dururdu. Hiç dilemediği kadar dilerdi acımasızlığı ve karşısında yok ettiği masumiyeti. Bu yüzden kime kucak açmıştı yüreği ve bilinmez eller tarafından kamçılşanmıştı dikenli çitler ruhuna. Bir daha asla dönüşü olmayacak bir cümleyi mırıldamıştı dudakları. Bugün son kez, Bir daha asla ölmeyeceğim demişti. Dudaklarından uçuruma doğru yuvarlanan son hisli sözcükler bunlardı. Gerçekten de bir daha asla ölmedi. Öldürmeyi öğrendiği kadar can çekiştirerek yaşatmayı da öğrendi. Ve bir o, bir daha asla ölmedi. Yenmeyi öğrettiği gözlerinde güneş bir daha asla doğmadı. Ve o güneşte artık kimse ısınmadı... Isınamadı. Gözlerini yalnızca karanlık kamaştırıyordu. Ve dilini yalnızca soğuk metale değdirip özlemini çektiği hisleri anıyordu.
Bir daha asla ölmedi. Kaldırımları çğnerken, insanların hayallerini dişlerinin arasında harcarken bir daha asla ölmedi. Ta ki yeniden ölmeyi öğrenene dek öldürmeye devam etti. Ki bir çift göz ellerine donmuş kristaller bırakmıştı. Boyutu her ne kadar parmak uçlarını acıtsa da; o acımış incinmelere boyun eğmeyen tek kişiydi. Her zaman kırılmış bir şeylerin yanında gizini kaybettiği kendini buluyordu. Ve yalnızca üşümüş bedenlerin yanında kendini özlüyordu.
Büyük bir dirençle ettiği yeminlerin yerini en ufak bir susuzlukta çatlayacak kadar naif bir toprak alıyordu. Bir daha asla ölmeyeceğini hiç bitmeyen bir istekle her gece yeniden ölmeyi diliyordu. Diğerlerinden daha yaralayıcı ama mutluluğa daha yakın bir ölüm diliyordu. lTıpkı diğer ölmelerine nispet yapar gibi her gece gizlice aldanmayı bekliyordu. Ve onun gözlerini gören herkes yangın sanıyor alevlenmekten korkuyordu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.