- 3278 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
AKREP GİBİSİN KARDEŞİM
Derler ki, Abdülaziz’in başı biraz büyükçeymiş. Kendisine yakıştırdığı fesin alt tabanı geniş, üstü darmış. O çağda moda olan bu “Aziziye” fes kalıbına herkes özenmiş. Hallinden sonra ise bütün fesçilerdeki kalıplar nasılsa hemen ortadan kalkmış; hepsi yakılmış “Aziziye” kalıplarının, bir teki kalmamış bir yerde.
Kendi düşüncesine uysun uymasın, insanlardaki bu sürüleşme, bu her şeyi inkar ederek, susarak, savunmayarak, vazgeçerek bu unutuş neden? Açıklanabilir mi hepsi ekmek parası ve geçim derdi korkusuyla? En yakın günlerde toplumumuzun bir kanadının topluca sinmesi, susması, istemediği şeyi toptan kabullenmesi, unutması, bırakması, el çekmesi, inandığı şeyin yıkılışında milyonlarca oydan bir tepki sesinin bile çıkmayışı nasıl açıklanabilir? Bunu derin sancıyla duymuş olmalı Nazım Hikmet; herhalde şu dizeler bu çaresiz öfkenin acısını dile getiriyor:
Akrep gibisin kardeşim
Korkak bir karanlık içindesin, akrep gibi…
Serçe gibisin kardeşim,
Serçenin telaşı içindesin
Midye gibisin kardeşim,
Midye gibi kapalı, rahat
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi
Korkunçsun kardeşim
Bir değil
Beş değil,
Milyonlarcasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim
Gocuklu celep kaldırınca sopasını
Sürüye katılıverirsin
Ve adeta mağrur koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
Hani şu derya içinde olup
Deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada bu zulüm
Senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, al kan içindeysek,
Ve hala şarabımızı vermek için
Üzüm gibi eziliyorsak,
Kabahat senin
Demeye de dilim varmıyor ama
Kabahatin çoğu senin canım kardeşim…
Hasan Hüseyin Korkmazgil, “Acıyı Bal Eyledik ” adlı kitabında yer alan “ Ne Güzel Ne Güzel ” adlı şiirinde savunduğu sınıfının insanları için neler yaptığını, nelere katlandığını dile getirir. Ve onların kendini bir tek gün anlamadığından söz ederek yakınır:
“…
ne düşündüm ne yaptımsa bugüne dek
hep onlar için
ne dedim ne söyledimse
onlar adına
hapislik, işsizlik, kahır
ev intihar yalnızlığı
kahpelikler, puştluklar, aldatmacalar
ne çektimse bunca yıl
kurtulsun diye onlar
ne güzel
ne güzel
…
ben hep onlar için söyledim şiirlerimi
onlar için yazdım bütün yazdıklarımı
ne çektimse bunca yıl, onlar uğruna
istedim ki duyar gibi yağmuru duysunlar yüreklerinde
istedim ki tokat gibi insin suratlarına
istedim ki desinler
işte bizim de şairimiz
işte bizim de sesimiz
işte bizim de kurtuluşumuz
demediler bir tek gün
demediler bir tek gün
ağaçlar anladı beni
kayalar, sular, yollar
ama onlar anlamadı
ama onlar iğilmedi şiirlerime
ne güzel
ne güzel
…
ben bu şiire yaşanmamış denizlerimi
ben bu şiire gidilmemiş ülkelerimi
ben bu şiire utanmazca çalınmış emeklerimi
ellerimden uçup gitmiş yıllarımı ben bu şiire
koydum a dostlar
akbabalar götürdü ciğerlerimi
zindanlarda kaldı kolum kanadım
bir gün yaslanırlar belki
şiirlerimdeki gibi korkunç acıya
ne güzel,ne güzel.”
Şair daha sonraları biraz daha sertleşir bu konuda. Dünyayı yaratan, kuran ellerin kendi ellerine yabancılaşmasını bir türlü içine sindiremez. Elleriyle, emekleriyle dünyayı yaşanası kılan emekçilerin bundan haberi bile olmamasını “ Ağlasun Ay şafağı” adlı şiirinin bir bölümünde bir tokat gibi çarpar yüzlerine:
“ Yolları yapıp yapıp durmadan yapıyorsak
Ve yine yolsuzsak dağ başlarında
Kentleri kurup kurup yeniden kuruyorsak
Ve yine kentsizsek vatanımızda
Pamukları ekip büküp dokuyorsak durmadan
Ve yine çıplaksak karın altında
Kömürleri pençe pençe yerin cehenneminden
Ve yine de donuyorsak ayazda karda
Buğdayları ekip ekip öğütüyorsak
Ve yine de rezilcene açsak dünyada
Yüz katlı yapılarda ter döküp karıncalarca
Ve yine yuvasızsak şu yeryüzünde
Bu trenler, bu uçaklar, bu gemiler, bu otobüsler
Ve yine de yayan ve yapıldaksak
Barajlar ışıtmıyorsa karanlık gecemizi
Kapısından bakmak bile yasaksa o güzelim okulların
Ak çarşaflı hastaneler bize haramsa
Haramsa hekimlerin ak pak gülücükleri
Ölülerimiz kalmışsa kollarımızda
Gömülecek bir yerimiz bile yoksa vatanda
Ve dövülmüş köpek gibi yalnızsak
Bu suç bizim suçumuz ey emekçiler
Bu karanlık bizim kendi karanlığımız!..
Nevzat Çelik bir şiirinde “ Kore ye çağrılsan hiç düşünmeden yine gidersin oraya dövüşmeye” diye serzenişte bulunurken, Metin Demir taş, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına şikayet eder onları:
“ Bütün silahlar üstünüze çevrildi
Sürüldü made in U.S.A. marka kurşun namluya
Başladı faşizmin kanlı sürek avı
Kaldınız kavgada bir başınıza
Çünkü ne biz balığız, ne halk deniz daha.”