- 595 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
NE DERSİNİZ?
Sitede, tam olarak kaç kişiyiz bilmiyorum ama oldukça kalabalığız. Yazıların ve şiirlerin geneline bakarsak hemen hepsinin ortak paydası aşk, sevgi.
Ayrılıklar, bitişler ve yanıt aranan Neden? Sorusu.
Günlük yaşamımızın gittikçe maddileşmesi, insan ilişkilerinin yozlaşması, bizleri arayışa sokuyor. Aşk ve sevgi arayışına.
Bu kadar sertliğin içinde yaşayabileceğimiz güzellikten neden vazgeçtiğimizin yanıtını arıyoruz. Sorunun kaynağını bulmaya çalışıyoruz.
Sevgi egemen bir dünya yaşamak varken neden sürekli sertliği, kırıcılığı, yok edişi seçiyoruz?
Henüz bir yanıt bulabilmiş değiliz.
Acaba yanlış yere mi bakıyoruz? Sorundan önce kendimize mi bakmamız gerekiyor? Kendimizi dürüst gözlerle inceleyebilsek, yargılayabilsek ve sonunda “ evet, ben de hatalıyım “ diyebilsek. Ne dersiniz?
Şu sıralar kitap okuma eğrim zirve yapmış durumda. Bir anda sıfır noktasına ineceğini ve uzun süre okuyamayacağımı biliyorum, geçmişteki deneyimlerimden. Bu yüzden de deliler gibi okuyorum.
Son okuduğum kitap, uluslar arası bestseller olmuş bir roman. Kayıp Gül. Yazarı Serdar Özkan. Vatan gazetesinin kitap ekinde hakkında pek çok eleştiri okudum. “ Simyacı, Küçük Prens ve Martı’yı sevenlerin mutlaka okuması gereken bir kitap” diyordu Air Bellerine. Üçünü de seven bir okur olarak hemen aldım ve elimdeki kitap biter bitmez de okumaya başladım.
205 sayfalık kitabın 79 sayfasını bir solukta okudum. Akıcı ve kolay okunur bir dili var kitabın. Altı çizilecek pek çok satırı olduğu gibi.
Kitaptan bir alıntıyı paylaşmak istiyorum, sizlerle.
Özellikle bir cümle var ki...!!!!!
Ve görüşlerinizi merakla bekleyeceğim.
“Aşkta deneme yanılma metoduna inancını yitirdiğinden, epeydir kimseyle ilişki yaşamıyordu. Zamanla, başladığı her yeni ilişkinin yeni bir ayrılık anlamına geldiğini iyice kavramış, sonunda yalnızlığın zahmetsizliğini seçmeye karar vermişti.
Eskiden, her ayrılığın onu bir sonra ki beraberliğe hazırladığını düşünür, ilişkilerin sona ermesiyle bir şey kaybedilmediğine inanırdı. Ancak bir süre önce, biten bir ilişkinin ardından yaşanan yıkımın gelecekteki ilişkilere taşındığını fark etmişti. Bunun yanında, dikkatini çeken bir şey daha olmuştu: Kız olsun erkek olsun, arkadaşlarının çoğu, geride bıraktıkları ilişkiler sonrasında, haksızlığa uğrayanın hep kendileri olduğunu savunuyorlardı. Nedense herkes sevgilisini çok özel bir şekilde severken, sevgilisi ona aynı şekilde karşılık vermiyordu.
Üç yıl önce, son kız arkadaşından ayrıldığında, hem kız arkadaşı, hem de kendisi benzer düşüncelerle karşı karşıya kalmıştı. Günlerce bu çelişkiyi açıklamaya çalıştıysa da, bir sonuca varamamıştı. Nasıl oluyordu da biten bir ilişkide her iki taraf da haksızlığa uğrayanın kendisi olduğunu düşünebiliyordu?
Aradığı açıklamayı en nihayet, bir çift martının uçuşuna tanık olduğu gün bulmuştu.
Kaldığı evin az ilerisindeki falezlere kurmuştu o gün tuvalini. Tam resme daldığı sırada, yakınından havalanan bir martı denize doğru süzülüşe geçmişti. Hemen ardından, karşı kayalardan fırlayan bir başka martı da aynı yönde doğru alçalmaya başlamıştı. İkisi de suya çarpmalarına az bir mesafe kala, seri bir manevra yaparak göğe doğru yükselişe geçmiş, adeta kanatlarıyla birbirlerine sarılmış vaziyette falezlerin seviyesini bir hayli aşana dek yükselişlerini sürdürmüşlerdi.
Bu iki martının uçuşunu izlerken kendince bir çıkarımda bulunmuştu:
Bağlanabilmek için, önce bağımsız olmak gerekir.
Oysa insanların çoğu, yeni ilişkilere eski bağlarla geliyorlardı. Geçmişten taşıdıkları ister güvensizlik, ister anlaşılamamak, isterse de çevrelerine ördükleri savunma duvarları olsun, her bağ yeni ilişkiyi özgürce yaşamalarını engelliyordu. Daha önceki ilişkilerinde haksızlığa uğradıkları konusunda belki haklıydılar ama haksızlık edenin karşı taraf değil de, bir türlü bırakamadıkları “ geçmişleri “ olduğunu göremiyorlardı.
İşte farklı kayalarda, ayrı ayrı kendine yetebilmeyi gerçekleştirebilmiş bu iki martı, birbirleri için “ geçmiş “teki yerlerini terk edebilmiş; sıfır seviyesine inerek benlik bağlarından arınmış, böylece “ bir “ olarak göğe yükselebilmişlerdi.”
Eser Aslanlı
İzmir.
YORUMLAR
İşte farklı kayalarda, ayrı ayrı kendine yetebilmeyi gerçekleştirebilmiş bu iki martı, birbirleri için “ geçmiş “teki yerlerini terk edebilmiş; sıfır seviyesine inerek benlik bağlarından arınmış, böylece “ bir “ olarak göğe yükselebilmişlerdi
Evet güzel acikliyor yasam riski alabilmeyi.
Herkes herseyi hazir bekliyor ve neden sorusunu sürekli yineliyor.
Kosabilmek icin emeklemeyi ve yürümeyi ögrenmenin zahmetine katlanmak istemiyor.
Özünde sorulari cevaplamis bir yazi yazmissiniz,severek okudum.
Selamlarimla Sayin Eser Aslanli