- 692 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
EY AŞK NEREDESİN ? 22
Dükkanı aradığında, telefonu açan Sedat’a , durumu kısaca anlattı. Sedat’ ın da telaşlandığı ve üzüldüğü konuşmasından anlaşılıyordu. Ona telefonda,
“ Sedat, ben babasını veya ailesini tanımıyorum. Sen, arasan da haber versen olur mu ? Yakınlarından, en azından bir kişi olsun. Ne yapacağımı şaşırdım. Biz, İzmit Devlet hastanesindeyiz. “
“ Tamam ağabey, sakin ol tamam mı ? Ben, hemen arıyorum babasını. Sen, orada bekle. Hemen geliyoruz. “
Dedikten sonra telefonu kapatan Sedat, bu üzücü haberi babasına nasıl vereceğini düşünmeye başladı. Telefon ile söylenecek bir haber değildi.” En iyisi, eve gidip, kendisine söylemek “ Dedi, kendi kendine.
Acele ile dükkanın kapısını kilitledi. Dışarıda duran müşterilerinden birine ait arabaya binerek Tarık’ ın babasının evine doğru yola çıktı.
Eve geldiğinde, kapıyı çalmadan önce söyleyeceği şeyleri içinden bir daha tekrarlayarak, zile bastı. Biraz bekledikten sonra, kapı açıldı. Kapıyı açan Kamil, karşısında o güne kadar hiç gelmeyen Sedat’ ı görünce şaşırdı. Yüzüne merakla bakıyor, Sedat’ ın konuşmasını bekliyordu sanki.
“ Merhaba Kamil amca, nasılsınız ? “
“ Hoş geldin Sedat oğlum. Hayırdır ? Sen hiç gelmezdin bize. Kötü bir şey yoktur inşallah ? “
“ Yok yok Kamil amca. Önemli bir şey yok. Kamil ağabey aradı, Tarık Ağabey biraz rahatsızlanmış. Sizi almaya geldim. Merak edilecek bir şey yok. Gidelim mi ? “
Kamil’ in yüzü birden bire değişmiş, üzüntüsü ve endişesi yüzüne yansımıştı. Elleri ve ayakları heyecandan titremeye başlamıştı. Ne yapacağını bilmez bir halde üstüne bir şey almadan çıkmak için adım attığı sırada, aklına hastanede paraya ihtiyaç olabileceği gelerek, içeriye girdi. Beş dakika sonra da araca bindiler ve hastaneye gitmek üzere yola çıktılar.
Hastaneden içeri girdiklerinde, bekleme salonunda oturmakta olan Kamil Sedat’ ı görünce yanlarına geldi. Tarık’ ın babasını ilk kez görmüştü. Sedat’ ın onları tanıştırması ile onlara olan biteni kısaca anlattı. Kamil Bey, duyduklarına inanamamıştı. Oğlu, kronik böbrek hastasıydı! Kabul edemiyordu bir türlü onun hasta olmasını.
“ Oğlumu görmek istiyorum. Nerede yatıyor? Ne olursunuz. Beni ona götürün. Görmek istiyorum. “
“Tamam, Kamil Ağabey. Önce sen istersen bir doktoru ile durumu hakkında bir görüş. Sonra, izin alarak gireriz odasına. Ziyaret saati değil ya. Almayabilirler. Ben, tek başıma ne yapacağımı şaşırdım. O yüzden, Sedat’ ı aradım. Sizi de tanımıyordum. Size ulaşamadım o nedenle. Sakin olmaya çalışmalıyız. Bizi, bu halde gördüğünde, kendisi de telaşlanacaktır. “
“ Doğru söylüyorsun kardeşim. Tamam, öyle yapalım. Hissettirmeyelim endişelerimizi. Onun en çok morale ihtiyacı var. Haydi, sen beni götür doktora. Neymiş, ne değilmiş. Sonra da Tarık’ ı görürüz. “
Kamil’ in sözlerinden sonra sakinleşmişti. Baba yüreği, bir türlü kabullenmiyordu oğlunun hastalığını. Hastaneye girdiğinde, sanki kendini morga girmiş gibi hissetmişti. Hastane ortamı buz gibi gelmiş ve tüyleri diken diken olmuş ve titreme başlamıştı vücudunda. Sanki, ona “ Oğlun, yaşamıyor artık” diye haykırıyorlardı.
Doktorun kapısına geldiklerinde, kapıyı hafifçe tıklattı. İçeriden , “ Girin “ Sesini duyunca, kapıyı açtı ve içeriye girdi. Sedat ile Kamil ise dışarıda, gelecek haberi sabırsızlık ve endişe ile bekliyorlardı.
Kamil, kapıdan çıktığında, yüzünde küçük de olsa umut kırıntıları oluşmuştu sanki. Yanlarına gelerek durum hakkında bilgi verdi.
Tahlil sonuçları çıkmıştı. Doktor, şimdilik beklediği gibi ağır bir vaka olmadığını ama dikkat edilmezse böbreğinin işe yaramaz hale gelebileceğini söylemişti.İyi bir bakım ve dikkatli bir ilaç tedavisiyle önlenebileceğini söylemiş ve baba yüreğine su serpmişti.
Bu durumda bile en küçük bir habere sevineceğini hiç düşünmemişti Kamil Bey. Şükrediyordu içinden. Doktordan da izni almıştı konuşma esnasında. Tarık’ ın odasına gittiler hep beraber.
Odaya girdiğinde, içi sızladı Kamil Bey’ in. Öylece yatakta, sap sarı olmuş bir yüzle uyuyordu oğlu. Geriden bir süre baktı uzunca. Sonra, onların varlığını sanki hissetmişti Tarık. Gözlerini açtı. Ona bakan babasını ve arkadaşlarını görünce zoraki bir şekilde gülümsemeye çalıştı.
Birazcık kısa bir sohbetin ardından, babasına dönerek,
“ Baba, lütfen burada bekleme tamam mı ? Eve gitmeni istiyorum. Ben, iyiyim. İyileşeceğim.”
“ Olmaz oğlum. Ben, senin yanında kalacağım. Eve gitsem, ne yapacağım. Seni merak ederim. Gidemem. “
“ Baba! Lütfen, beni seviyorsan git. Yarın yine gelirsin. Bak, yanımda Kamil Ağabeyim var. “
Israrının işe yaramayacağını anlayan Kamil Bey, oğluyla biraz daha sohbet ettikten sonra Sedat ile yola çıktı.
Nihal işe gitmek için her zaman kalktığı saatte ayakta bulmuştu kendini. Diğer sabahlardan bir farkı vardı. İçinde bir sıkıntı vardı. Canı hiçbir şey istemiyor, hatta her sabah severek gittiği işine bile gitmek istemiyordu canı. Zoraki bir şekilde ayaklarını sürüyerek, banyoya geçti. Duşun altına girdi. Güzelce yıkandıktan sonra üzerini giyindi. Saçlarını kuruttuktan sonra şekil verdi. Tüm bunları yaptığı halde, yine neşesi ve içindeki sıkıntısı geçmemişti.
Odadan çıkmadan önce aynada son bir kez yüzüne baktı. Yüzü asıktı ve gözlerindeki o parlayan bakışları kaybolmuş ve matlaşmıştı sanki. Onu heyecanlandıran, gözbebeklerinin içini parlatan adam, yemekten sonra bir daha aramamıştı. İçindeki sıkıntı da bu yüzden olmalıydı. Çantasından, cep telefonunu çıkardı ve aramalara baktı, aranmadığını bildiği halde.
Sonra da o halde işine gitmek üzere yola çıktı. Zihnini çok meşgul etmişti bu durum. En azından bir kez aramalıydı. Daha ilk zamanlarında, bu şekilde davranışla karşılaşınca, canı sıkılmıştı ister istemez. Görünüşte, düşünceli ve bu gibi şeylere önem vereceği hissini uyandırmıştı. Aramalı mıydı acaba ? Ne diyecekti aradığında ? Aramayacağım dedi kendi kendine.
Masasına oturdu. Kendine bir Türk kahvesi söyledi. Kahveyi içtikten sonra da onu bekleyen dosyalar dolusu işlerine daldı. Arada bir masasının üzerine çıkarttığı telefona da bakmayı da ihmal etmiyordu onca işinin arasında. En sonunda, duyguları ile baş edemeyeceğini anlayınca, telefonu eline aldı. Gururunu bir yana bırakarak, Tarık’ ın numarasını tuşladı. Epey bir çaldıktan sonra telefonu hiç tanımadığı bir ses açtı. Bir an konuşmak ile konuşmamak arasında tereddüt ettikten sonra ,
“ Alo, ben Tarık Beyi aramıştım. Yanlış mı aradım acaba ? “
“ Doğru aradınız. Tarık Beyin telefonu fakat ben Tarık’ ın arkadaşıyım.”
“ Kendisi nerede acaba ? “
“ Kendisi burada fakat uyuyor. Biraz rahatsızlandı. Hastanede yatıyor şu anda. Kim aradı diyeyim uyanınca. “
Bir an Nihal, küçük bir şok yaşadı. Hiç bu şekilde düşünmemişti aramayışının nedenini. Korktu ve endişelendi. Kendini toparlamaya çalışarak,
“ Ben Nihal, bir arkadaşıyım. Hangi hastanede yatıyor. Nesi var acaba ? Oda numarasını söyleyebilir misiniz lütfen ? “
“ İzmit Devlet hastanesinde yatıyor. Yüz on iki numaralı odada yatıyor. Doktorun dediğine göre kronik böbrek rahatsızlığı varmış. İlaçların etkisiyle uyuyor Nihal Hanım. Uyanınca arasın mı ? “
“ Yok aramasın. Ben geliyorum zaten. Görüşmek üzere. Ben kiminle görüştüm acaba ? “
“ Kamil, Nihal hanım. Görüşmek üzere. “
Masasının üzerindeki dosyaların kapaklarını kapattı ve masasını topladı. Cep telefonunu çantasına koydu. Telefona uzandı. Banka müdürünü aradı ve bilgi verdi. Aranma ihtimaline karşı tedbir için arama gereği duymuştu. Çantasını eline aldı ve hızlı bir şekilde asansöre bindi. Arabasına bindiği gibi hastaneye doğru hareket etti.
Hastaneden içeriye girdiğinde, şöyle bir etrafına baktı. Uzunca bir kuyruğa gözü ilişti. İnsanlar sıraya girmiş ve birbirlerini iteler gibi hareket etmekteydiler. Sonra müracaata yöneldi. Görevliye, durumu anlattı. Tabeladaki ziyaret saatine baktığında, neredeyse ziyaret saatinin bitmesine yarım saatin kaldığını görerek, odayı bulmak için yola çıktı.
Odanın kapısına geldiğinde, kalbindeki atışları ve korkuyu atmaya çalışarak, kapalı olan oda kapısını çaldı. Sonra da içeriye girdi. İçeri girdiğinde, onu yatakta , bitkin bir halde, yüzü sararmış bir şekilde, karşısındaki bir adamla konuşurken gördü. Kapının açılması ile birlikte ikisi de bakışlarını kapıya çevirmişler ve merakla bakıyorlardı.
Nihal’ i görünce yüzünde bir gülümseme meydana geldi. Fakat şaşırmıştı. Nasıl ve ne şekilde haberi olduğunu anlamaya çalışıyor gibi bir hali vardı. Onu gören Kamil Bey ‘ de “ Hoş geldiniz “ dedikten sonra odadan çıktı.
“ Hoş geldin. Nerden öğrendin hastalandığımı ? “
“ Hoş buldum. Sen, beni aramayınca, merak ettim. Telefonda, arkadaşın söyledi. Ben de koştum geldim. Nasılsın şimdi. Neyin var? Nasıl hissediyorsun kendini. “
“ Şimdi daha iyiyim Nihal. Seni görünce daha iyiyim. Geçecek. Fazla önemli bir şey değil. “
Bitkin hali ile bile Nihal’ e sevgiyle bakıyordu gözleri.
DEVAM EDECEK ! ETMELİ ! OKUNSA DA OKUNMASA DA DEVAM EDECEK !
YORUMLAR
nermin hanım sizi böyle düşünmeye sevk eden ne bilmiyorum ama sorun neyse bence önemli olan sizin ne düşündüğünüz. öykünüz de bence okunuyor bu zamanla da artacak. ben edebiyat defterini sık açan üyelerden değilim pek ama açtığım zaman okumaya özen gösteriyorum. hepimiz belki geleceğin en önemli yazar adaylarındanız. ama şu anda kimse profosyonel değil ve en iyi olanın bile bir hatası olabilir. bu ancak gelişmeyle ortadan kalkar. bence de neler olduğunu bilmiyorum ama devam edin.
Sevgili kardeşim Nermin, bizler bir çok işimizin arasında kendimizden feragat edip, emek harcıyarak yazıyoruz. Bu iş yürek ister; bu yürek sende fazlasıyla var. Sen yazmana devam et. Mutlaka okuyanlar olacaktır...
Seni azmin için alkışlıyorım...
Çokça öpüyorum...
Ayrıca hikayende çok güzel gidiyor...
sevgilerimle...
DEVAM EDECEK ! ETMELİ ! OKUNSA DA OKUNMASA DA DEVAM EDECEK !
Ben yine neler kaçırdım bilemiyorum.
Bu öykü bence de okunsa da okunmasada bitmemeli. Yine moralini bozan birşey olmuş anlaşılan ama sen bunlara takılmayacaktın söz vermiştin.
Hikaye güzel gidiyor. Umarım Tarık'ın hastalığı ilerlemez ve Nihalle kavuşurlar.
Yarın ki bölümde görüşmek umuduyla.
Sevgim çokça...
Aynur kardeşin yorumuna katılıyorum.Bizler,magazin proğramcılığı yapmıyoruz...
Ciddi bir işle uğraşıyoruz...Yazdıklarımızı okuyan okur.Okuyana da okumayana da saygımız var...
Bir yazar:"Yazmasam delirecektim..." demiş.
Bizler,deliirmemek için mi yazıyoruz acaba diye kendi kendime bazan soruyorummm...
Roman,iyi gidiyor kardeş...Her şeye kafayı takma...Sen yazmana bak...Dostların sana yeter de artar bile...
sevgilerimi gönderdim sana...
ayhansarıkaya tarafından 11/1/2009 12:11:50 PM zamanında düzenlenmiştir.
ayhansarıkaya tarafından 11/1/2009 4:20:39 PM zamanında düzenlenmiştir.
Bu öykü burada bitebilir mi sevgili nermin hanım. Biz yazmalıyız. Okumak ve okutturmak belki zamanla olacak biliyoresunuz. Çünkü ülkemizde okuma oranı çok düşük. O nedenle biz asla vazgeçmemeliyiz.
Okuyamadığım bölümleride okuyunca gözlerimden akan yaşları anlatamam. Nihal bakacaktır Tarık'a ve iyileşecektir umut ediyorum. Aşk herşeyin üstesinden gelir. Sevgi binlerce ilacın yerini alacak kadar değerlidir çünkü.
Sevgiler yüreğinize
Nermin abla...Öykün sabır ve emek işi. Yazmayı ne kadar çok sevdiğini ve kendini her geçen gün nasıl geliştirdiğini ben çok iyi biliyorum. Hiç birimiz düzinelerce kitabı olan yazarlar değiliz.Hepimizin pek çok hatası var. Gayet normal.Senin öykün gayet güzel gidiyor. Bazı aksaklıklar var elbette. Hepimizde olduğu gibi..Ama bunlar yaza yaza yok olacaklar. Sen çok emek verip çok zaman harcıyorsun.Ve ortaya güzel şeyler çıkartıyorsun. Kendin için yazmalısın. Sevdiğin için...Öyle de yapıyorsun zaten...Dediğin gibi, kimse okumasa da yazmalısın. Ama senin bir çok dostun ve takipçin olduğunu da unutma...Yazılarını muntazam takip eden, merakla bekleyenler var.Ben hep söylerim, okuyanı yoksa, yazar kendi kendine konuşuyor demektir diye...Ama varsın biz kendi kendimize konuşalım...Çok okunmak için neler yapmak gerektiğini biliyorsun, biz de o karakter olmadığına göre, kendi kendine konuşmaya devam, sana da selam...
Sevgilerimle...