- 1330 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
BUSE’NİN GÖZ YAŞLARI (40)
Selma,kocası Salih ile birlikte el öpmeye konağa geldiler.Onun gelişi ile birlikte konağın kadınlarında az da olsa bir canlılık baş gösterdi.Damada karşı ayıp olmasın diye yemekler hazırlandı,etraf temizlendi.Herkese haber verildi.Bayramlık elbiselerini,dolaplardan çıkardılar…
Minibüs köy meydanına yanaştığında Selma:
-Şoför bey,az ilerde inecek var.
Şoför,Selma’nın uyarısını duymadı.Teyipten çıkan arabesk müziği,içeriye dalga dalga dağılıyor,yolcuların efkarını dağıtıyordu adeta…
Sevemedim kara gözlüm seni doyunca
Hep kıskandım seni elden yıllar boyunca
Kuşlar gibi ikimiz bir yuva kuralım
Ayırmasın mevlam bizi ömür boyunca…
Selma ikinci bir kez yüksek sesle:
-Heyyy,kaptannnnnnnn gardeeeşşşşşş!
Köy meydanında inecek var dedik…
Şoför,dikiz aynasından baktığında;biraz önce kendisine bağıran kadının ayağa kalkmış,hiddetle kendisine doğru baktığını görür görmez:
-Emrin olur abla.Köy kahvesinin dibinde mi?..
-Ulan senin kahvene başlarım şimdi. Beni kahveye kumar oynamaya mı sokacan…
Selma’nın bu sözüne minibüsün içerindeki yolcular,gülüşmeye başladılar…Selma ile kocası,aşağıya indiklerinde:
-Ne şakacı hatun ya.Kadının lafları, insana dokunmuyo…
Selma,köy meydanını şöyle bir eşarbının altından göz gezdirdi.Yaşlı Kemal,elindeki bastonuna dayanmış,yanındaki orta yaşlı bir köylüye savaş anılarını anlatmakla meşguldü.
Birisi,yanına gelip de “ Nasılsın Kemal amca? “ demeye görsündü.Onu ne yapar yapar yanına otutturup Kurtuluş Savaşı anılarına başlardı.Birinci İnönü,Dumlupınar,Sakarya, Büyük Taarruz savaşlarını tarih hocasından daha farklı ve heyacanla anlatırdı.Sonra da Atatürk’ün dünyada tekten bir lider olduğunu ve Cumhuriyetin önemini vurgular ona her ne koşulda olursa olsun sahip çıkılmasını hatırlatırdı.
Kahvenin her tarafı bayraklarla donatılmış, bugünün özel bir anlamı olduğu ortaya çıkıyordu.Kahvenin içerisindeki köylüler de zamanın boşluğunu fırsat bilip masalarda okey ve yanık oynamaya kendilerini kaptırmışlardı.
Selma,göz ucuyla her tarafı taradı.
-Ulan sarhoş Hüseyin,yine kumarın başına oturmuşsun.İyi ki sana varmamışım.Yoksa geceleri sabaha kadar senin yolunu bekleyecektim .Benim şansım sonradan açıldı ama tam açıldı ha.Kuzu gibi kocam var.Allah ömrünü uzun etsin.Dizimin dibinden heç ayrılmıyo.Otur desem oturuyor.yat dersem yatıyor.Sanki içindeki düşünceleri karşısındakiyle konuşuyor muşcasına.
-Öyle değil mi Salih?
Salih,karısının neyi kastettiğini anlamadan:
-Öyle, Selma.
Az ilerde, mahalle fırınından, kafasında ekmek teknesiyle yürümekte olan kadın,göz ucuyla Selma’yı görünce hafifçe dönerek:
-Gızzz Selma, hoş geldin,hayır mı ,şer mi? Yosama malları mı paylaşmaya geldin hııı?
-Ulan bu sürtük, aklımdan geçenleri nasılda biliyor… El öpmeye geliyorum ama içimdeki şeytan da; “tarlaları kardeşin Ahmet efendi ile üleş” diyor..
-Yok gız Aysel abla.ne tarla paylaşması.Daha sağlığımız yerinde..Ölmeye yakın paylaşırız onları…El öpmeye geldim…
-Dur gız gitme. Gel de kafamdaki ekmek teknesinden bir sıcak somun al da.Ev de ıccaakkk ıccaakkk yersiniz…
-Peki Aysel abla seni mi gıram.Dur bakem,madem öyle,bir somun alam…Hadi geçmişlerinizin canına değsin…
-Yarasın gız.Bir somun ekmeğin lafı mı olur…
Kafasında ekmek teknesiyle hafifçe yan dönüp Selma ile kocasının arkasından bakıp:
”Gız Selma,durdun durdun turnayı gözünden vurdun ha.Gocan biraz sünepe birine benziyo ama varsın öyle olsun.Bizimkiler gibi canavar olacağına…”
Selma,merdivenlerden tırmanıp konağın salon bölümüne girdiğinde;ortalığı çınlatan sesiyle gelişini belli etmiş herkes ayrı bir heyecanla odalardan çıkıp,karşılama merasimi oluşturmuşlardı sanki…
Selma diğerlerine inat önce Buse gelinle tokalaşıp sarıldı.
-Vay yengem benim seni ne kadar da özlemişim.Bak bak bak karnın burnuna değecek kız .Akşama sabaha kalmaz doğurursun sen ha..
-Ehh,Allah kısmet ettiyse o da olacak…Hep başkaları doğuracak değil ya.Ben de doğurayım bakalım,anne olmak nasıl oluyormuş görelim…
Sonra diğerleriyle de sarılıp hasret giderdiler…Salona geçip oturdular…Eniştelerinin ürkek bakışlarla etrafı süzdüğünü ve çoğunlukla da utangaçlıktan ayaklarının ucuna baktığını gözlerinin altından izlediler…
“Nasılsın enişte” dediklerinde sadece “iyiyim”demekle yetiniyordu…
Ahmet efendi de iki saat sonra araziden yorgun dönmüştü.Son zamanlarda kafasını olur olmaz şeylere takıyor,en ufak bir şey de işçilere kızıp hıncını onlardan almaya çalışıyordu…Aslında karısı Buse ile nasıl mücadele edeceğini bir türlü kestiremiyordu.
“Bütün silahlarım elimden alınmış gibi hissediyorum, onun karşısında “ hissine kapılmaktan kendisini alıkoyamıyordu…
Salona girdiğinde kardeşi ve eniştesiyle tokalaştılar. Küçük bir hal hatır sormalardan sonra :
-Çabuk sofrayı kurun, misafirlerimiz acıkmıştır…
Aslında kendisinin acıktığını belirtmek istiyordu….
(devam edecek)