- 560 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ÇÖZÜM HUKUK…
Nihayet açılımın sonuçlarını almaya başladık(!) Habur sınır kapısından nihayet beklenen misafirler(!) geldiler.
Gelmesine geldiler de, gelince de yer yerinden oynadı. Biz gelenlerin kardeşlikten, barıştan ve vatanın birliğinden bahsedeceklerini beklerken; onlar “Demokratik Özerkliğin gerçek çözüm” olduğunu ve gelişlerinin pişmanlıktan değil “İmralı Sakinin” emri ile geldiklerini ve görevlendirildiklerin beyan ettiler.
Gelirken ellerinde muhatap kabul ettikleri, devlet adamlarına da mektuplar getirdiler.
Otobüsün üzerinden öylesine bir haykırışları vardı ki, hallerinde galip ordunun muzaffer komutanlarının edası vardı. Üzerlerinde PKK’nın dağlarda giydiği elbiseleri vardı. Hem de bütün bir millete ve devlete meydan okurcasına.
Hangi aklıevvelin fikridir bilinmez; ama ayaklarına savcının ve hakimin bizzat gitmesi ve binlerce kalabalığın arasında Çadırlarda ifadelerinin alınması ve sorgulanması sırasında yine meydan okuyuşlarını sürdürdüler.
Bu satırlardan; ne olursa olsun devletin hukuk devleti olmasının bir zaruret olduğu ve pahası ne olursa olsun hukukun mutlaka herkese eşit uygulanması gerektiği anlatıldı hem de defalarca! Bunun ne kadar gerekli olduğu bir kere daha ortaya çıktı.
Devletin adaletle vurduğu yerlerde gül biter. Devlet adaletle kelle bile kesse yerinden mutluluk çıkar, huzur çıkar. Birde devlet hukuk devleti olma özelliğini kaybetti mi! Seyreyle sen gümbürtüyü, milletin ne birliği kalır ne de dirliği…
Çaldıran seferi sırasında ordu yorulmuştur. Ordu içinden çatlak sesler gelmeye başlar. Ordunun içinde fitnenin içersine Yavuz Sultan Selim Han’ın çok sevdiği Cafer beyde vardır.
Yavuz sorar:”Bire Cafer, ordu içinde fitne çıkarmanın devlete ihanetin bedeli nedir?” Cafer “Bey: Ölümdür sultanım?
Yavuz: “Kendi hükmünü kendin verdin.” Der ve başını vurdurur.
Gelenler alenen devlete başkaldırdıklarını beyan ediyor. Gelme nedenlerinin Abdullah Öcalan’ın emri olduğunu söylüyor ve üstelik pişmanlıkta duymuyorlar. Ama biz adamları serbest bırakıyoruz evlerine dönsünler diye ve onlarda şehirleri gezip şov yapıyorlar. Devleti idare edenlerde buna seyirci kalıp, kınamakla ve kızgınlıkla cevap veriyorlar.
Devletlerin yanlışa ne cevap vereceği kendilerinin koyduğu kanunlarda bellidir. Gereken o kanunlarda yazılıdır. Yeter ki devleti idare edenler gereğini yerine getirsinler.
Osmanlının son zamanlarında eşkıyalara serkeşliklerini bitirmek için devletin gücü yetmediği için veya basiretsiz devlet adamları tarafından paşalık(!)lar verilmiş! Ama neticesinde devletin sonu da gelmiş, küçücük bir karaya sıkışmış kalmışız. Acaba dünyanın sayılı Askeri gücüne sahip Türkiye Cumhuriyeti devleti iradesini icra kadir olmaktan çıktıda bizimi haberimiz olmadı.
Bizim mensubu olmakla iftihar ettiğimiz İnancımızın kahramanlarından Hz.Ebu Bekir(RA) halife olduğu gün halka hitabında:”Ben sizin en iyiniz olmadığım halde başınıza emir seçildim. Bu andan itibaren benim yanımda en zayıfınız güçlüden hakkını alıncaya kadar en güçlünüzdür. En güçlünüzde en zayıfınızdır.” Diyor.
Doğuda, ihaneti belgelenmişler şov yaparken ve devlete başkaldırır zafer naraları atarken, gazilerimiz vali ile bile görüşme imkânından mahrum, bir emniyet müdür yardımcısının engelini aşamıyor.
Acı ama gerçek bu. Onun için uyardık yine uyarıyoruz lütfen açılım sahipleri, ne düşündüğünüzü gerçek devlet adamları ile ve bu milletin dertlerinden dolayı yüreği yanan siyaset ve aydınları ile düşüncelerinizi paylaşın. Göreceksiniz size aklın yolunu yani çözümü göstereceklerdir. Gittiğiniz yol yanlış. Uçuruma yuvarlanan milletin ipi elinizden hızla kayıyor. Millet birlik ve beraberliğini tamamen kaybetmek üzere inadın kimseye bir yararı yok. Bir an önce milletin gerçek aydınları ile istişare edin ve hukuku çalıştırın. Bizden söylemesi…
Mustafa Göktekin