- 583 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Çuval İnciri Berbat Ettiler !
Bir Çuval İnciri Berbat Ettiler !
Açılım bizim aileyi de böldü ! Duygu ve düşüncelerimize denk düşen köşe yazılarını okuyarak , yer yer fikir tartışmasına giriyoruz birbirimizle . Bu tartışmalar sırasında bir an geliyor görünmez bir duvar oluşuyor aramızda ve herkes kendi tarafında kalmayı tercih ediyor . Kimse karşı tarafa geçmeye meraklı değil . Resmen bölündük !
Lise yıllarında edebiyat dersinden kalan “millet”i tarif eden bir cümle takılıp duruyor aklıma bu aralar . “Bir milleti millet yapan değerler vardır !” Neydi onlar ?! Din , dil , tarih , kültür , örf , adet , gelenek , görenek ve töre … O günlerden bugünlere geldiğimde kafası globalleşme , sınırları kaldırılmış bir dünya gibi çok uzak zamanlara atfedilen hayal terimlerle doldurulmuş , dünyayı internetin önünde bir “tık” ın ucunda zanneden ve o bize öğretilen milleti millet yapan değerlerden çok uzaklara savrulmuş gençliğin bu tanımı nasıl okuyacağını doğrusu merak ediyor insan .
Din , milli eğitimin üzerinde bir gölge olarak düşünülürken ; Dil , hala günlük konuşma dilinde 300 kelimeyi geçemezken ve bir de Kürtçe ‘ nin oluşturduğu karışık gündem sayesinde ; Tarih deseniz , hala magazinsel boyutta ele alınırken , gerçek tarihin devlet arşivlerinin tozlu raflarında durduğu söylenirken ; Kültür dediğimiz zaman , hala kendi hazinelerimizin Avrupa insanının kendi tezgahında çalıntı bir mal olarak sergilediğinde farkına varırken ya da üzeri sıkı sıkıya örtülüyken nasıl okuyup ne anlayacaklar bu ve benzeri cümlelerden bugünkü nesil acaba ?
Yıllar yılı toplumca muhatap olduğumuz iletişim araçlarının seviyeli , seviyesiz , doğru , yanlış aktarımlarıyla oluşturulmuş bir genel toplum duruşu sergiliyoruz milletçe . Sinema , tiyatro ve televizyon dizileri bu duruşa direkt olarak etki etti . Vizontele , Eşkıya , Gönül yarası’ndan sonra en son Güneşi Gördüm filmi Kürt – Türk olgusunu yan yana getirerek yüreklerde açılımı gerçekleştirdi yer yer .
Bunlar olmadan çok önce edebiyat da açılıma alt yapı oluşturacak eserlerini verdi , kalem kılıçtan keskindir tabirine uygun olarak . Ayşe Kulin “ Birgün” adlı gerçek olaylara dayalı romanında , biri Türk ve diğeri Kürt iki kız arkadaşın çocukluklarını aynı ortamda gözlemleyerek , farklı statü , kimlik ve tabi örf , adet , gelenek ve göreneklere muhatap olarak yaşama biçimlerini acılarını , sevinçlerini anlattı .
Edebiyatın , sinemanın , tiyatronun ve televizyon dizilerinin insanların birbirini anlamaları için sarfettiği iyi – kötü çabalar öteden beri vardı . İçerdiği bütün alanları seferber etmişti bu meseleye . Dilleri naif ve bir o kadar da sarsıcıydı yazarların . Her şey gayet yolunda ve yavaş yavaş , adım adım , sessiz ve derinden barışın kardeşliğin binasını inşa ediyordu ; ta ki siyasetin aniden ortaya çıkarak özensiz , acımasız , düzeysiz dili bu işe müdahil oluncaya kadar .
Bir çuval inciri berbat ettiler !
Peki bundan sonra neler olacak . Kasıtlı , kasıtsız yapılan davranışlar ve sarf edilen sözler üzerine bu hassas sürecin çok iyi rehberlere ihtiyacı olduğu ortada . Ama kesinlikle bugünkü siyasetçi profilinden uzak rehberlere . Belki toplum bilimcilere , sosyologlara , psikolog ve siyasete bulaşmamış din alimlerine .
Gündemin her tarafından bir sürü hikaye fışkırıyor fışkırmasına ama "sil baştan" bir durum da söz konusu . Sarf ettikleri her kelimenin sorumluluğunda ve bilincinde olan kalemşörlerin işi zorlaştı . Çünkü iki kere düşünüp bir kere söylemek , artık iki kere huzur ve iki kere barış demek !
25 Ekim 2009
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.