BEN KÜSKÜNÜM FELEĞE
Yıllarca sana dair ettiğim yeminleri çizdim bir kalemde. Hiçe saydığın duygularımı ayaklarımın altına alıp ezdim hınca hınç. Seni ararken, sen sandığım her beden de üşüdüm ben. Kimsesiz kaldığım her an seni neden bu kadar sevdiğimi düşündüm, göğsünde ihanetperver serserilere yer verirken, köpek kadar değerim olmadığını gördüğümde… Sen makam sevdalısı olamazdın ama, sen dediğim her insan; ya takım elbiselerin şık rengiyle boyadı gözlerini, ya lüks arabaların arka koltuklarında harcadı tertemiz duygularını, ya loş ışıklı mekanların gizli köşelerinde sakladı kızıl dudaklarına dişleriyle gem vurarak…. Ben neydim ki, yüreği olan sefil bir adam, koridorların arasında bir nebze de olsa, yıllarca sensiz kalmaya karşı seni bir dakika görmek adına geçerken küçümseyici bakışlarını üzerime bir düşman gibi salabileceğin basit bir ruhtum sadece… senin yüzünden, divane olan ruhlara bile kapattım kalbimin kapısını, sana olan sadakatim yüzünden sus dedim nefsime, sus ben ona aitim sadece ve bu öykümsü kadınların koynunda soluklanamam ben. Ne sadakatime zeval getirdim, ne sana olan aşkıma zarar verdim. Ama sen ne yaptın, yeşil gözlü bir sevdanın yalancı sözlerinin peşinde gittin, hapsettin kendini kendi içinde ve sundun kuytu köşelerde ona ruhunu. Ben geceler boyu senin hayalinle yetinirken, sen çılgın sevişmelerinin ortasında duvarların soğuk renginde sesinin sana dönmesine şahit oluyordun. Senin yüzünden aşkımı kaybettim ben, senin yüzünden, güvenimi yitirdim. Sen neydin ki Venüs mü? Afrodit miydin sen? Dünya senin çevrende mi dönüyor sanıyordun. Seni korumaya çalışırken sen, nefsinin hoş sesiyle söylediği şarkıları dinliyordun. Kadehlere gömseydim aşkımı, bir yudum komalık ederdi beni ama şimdi içmeden bir sarhoşum.
Nerden tanıdım seni, keşke sorunu sorsaydın o an bana, keşke uzman sanmasaydın beni bu hayatta, içime işlemezdim o zaman seni ilmek ilmek. Çeyizini hazırlayan bir gelinlik kızın işlediği gergef gibi yüreğime iğnelerle sevdanı işlemezdim. Sana ihanet etsem, serseri olsam, seni gün içinde defalarca aldatsam, ruhunu boş verip, söndürürüm diye korktuğun güneşe çıkarmadığın bedeninden faydalansam, akşama kadar sevgiye dair defalarca sana yalan söylesem, sana ait olduğun sevgi sözcüklerini sarf etsem benden iyisi olmazdı değil mi vefasız sevgili?
Şimdi nereye gitsem sen, nereye baksam sen, kiminle konuşsam senden bir parça arıyorum. Kaçıyorsun benden köşe bucak, ne zaman sana doğru gelsem sevgimi yanıma alıp, sen kaçıyorsun hayalinin gölgesini bile bana bırakmayarak. Kaçamak bakışlarımla can buluyorum, korkuyorum seni kaybetmekten, yoksa seni sevdiğimi söylemekle kalmaz kelimelerimle sarhoş ederdim seni ve sende cesurca söylemekten çekinmezdin bana sevdiğini. Senin de o güzel gözlerinde, dibindeki sevdayı göremeyecek kadar körleşmiş ki sevgili en zor olanı hediye ettin bana yine hayatımda. Bir adım yakınken sevmenin, yanında iken özlemenin ve dil ucuyla da bana bakıp söylediğin birkaç kelimenin anlamını sen bilebilseydin şu an bu yazıyı yazmakta olmazdım ben, seni yazmak yerine, ruhumu yazılara ve acı dolu kelimelere hapsetmek yerine seni delice yaşıyor olurdum. Tüm hayallerimizi ve birbirimizi bulana dek biriktirdiğimiz ne varsa hepsini yaşardık ama ben sefilim işte. Biliyorum, seni içimden terk etmedikçe ben adam olamayacağım, durmak bilmeyen zamanın hakimi olan saatlere nasıl ayrılık yakışıyorsa senin gibi bir vefasız ruha da ihanet elbisesi yakışır ve aşkın elbisesini taşıyamazsın sen o bedeninde.
Yazık etmişim yıllarımı, seneler önce senin için kendimi adayışım yalan oldu sevgili. Düşlerime dahil etmemeliydim seni, atmamalıydım sensizliğimde hayalini yaşadıktan sonra yokluğunun içinde yanan aşk ateşine kendimi bir pervane gibi. Kah retsin seni nerden sevdim ben. Nereden gördüm hayalini, gecenin soğuk koynunda daldığım bir uykuda gördüğüm rüya da ve öylesine işledim ki seni yazılarımda, öyle büyük bir sevgi ki sana duyduğum, yazılarıma dahil etmediğim öykümsü kadınlarımı hiçe sayıp, her parağrafa ismini gizledim. Bakmakla görmek arasındaki farkı görebilenler ya da hissedebilenler görebilirdi bunu yani senin dışında tüm insanlar görebilirdi ama sen göremezdin. Çünkü bir adam bir kadını gereğinden fazla değer verir ve kendini yok edecek kadar yoğun sever de karşılık bulamazsa o kadın o adamı hak etmemiş demektir. Sen hak etmedin bu aşkı ama gönüldü bu nereye konacağı belli olmazdı işte. Sevdiğin seni sevmez, seni seveni sen sevmezsin diye saçma bir düzen üzerine kurulmuştu bu kavanoz dipli dünya. Karşıma çıksan da, aynı mekanda seninle birlikte aynı havayı teneffüs etsek bile biliyordum ben, senin için asla can olamayacaktım. “Bey” diyerek boğacaktın beni, sana duyduğum sevdamın mezarlığına bir defa değil bin defa gömecektin beni. Gözlerimin içine başka hayal girmedi senden başka, bir ben giremedim gözlerinin içine hayal bile de olsa. Dilerdim ki benden evvel başkası bakıp seni görmesin, başka biri sevmesin ama sen benden başka herkese sunmakla kalmadın ruhunu, onların hepsini beni hiçe sayarak sevdin.
Ne deme mi bekliyorsun? Sahiplenmesini istediğim ruhlar sahiplenmedi bu sefili ve senin dışında herkes sahiplenirken beni, mengeneye sıkışmışçasına acı çekerken sen şuh kahkahalarınla inadına lekelenmeyecek aşk yok dercesine beyazlar giyip, sen benim pembe düşlerime bile ulaşamazsın dercesine ihanetlerini pembelere boyarken benim acılarımdan hiç haberdar olmayacaksın sen. Belki bir gün geleceksin ama vakit geçmiş olacak sevgili ve bu gönül aşk şarabından yudum yudum içmiş olacak ki sana senden fazla seven bir ruh kalmayıp toprak olacak. İşte senin artık platonik aşklara elveda deyip, gerçeklerin koynuna attığın anda bitirdiğin baharların gerçekçiliğini sunuyorum, üzerim gazal dolu ve benim katilim aşkım değil sevgili. Sensin. Allah kahretsin nasıl sevdim seni. Ben ağlarken sen ellerle güleceksin biliyorum. Sevdim desem, niye sevdin diyeceksin. Hatırlıyor musun? İçimden bir şey gelmişti hayaline karşı, hayalin bile senin varlığını hissettirmekte geri kalmadı “Neden” diye sordu bana. Nasıl acı çekmiştim o an. Hayatımdan çıkarmıştım neden sorularının anlamsızlığını.
Sahne hayat sahnesi, oyun aşk oyunu ve son perde sevgili. Bak Zeki Müren ne güzel özetliyor sevdamızı nağmelerle: * “ Ben ağlarken o ellerle gülüyordu / Sevdim dedim / Niye sevdin diye sordu./ Ben yanarken/ Aşk yalandır, Aşk yalandır diyordu/ Mecnun gibi sevdiğimi biliyordu/ Sevdim dedim, Sevdim dedim, Sevdim dedim/ Niye sevdin diye sordu.” İşte sen ve ben. Aynı filmde iki yalnız, aynı filmde iki ayrı kare duruyoruz sevgili. Seni içimden terk ediyorum. Git şimdi, ihanetlerine sahip çık olmayan sadakatinle ve mutluluğu özle sevgili. Çünkü bu aşkın elbisesi sana bol geliyor, bu sevda sana fazla ve sen sevilmeyi hak etmiyorsun. Şimdi ise ben küskünüm feleğe sevgili. Güle güle, yolun açık olsun. Seni sevmiyorum demek isterdim ama kahretsin ki seviyorum. Gönül’e söz geçmiyor işte. Felek ne yaptım sana da verdin bana bu derdi. Aşka aşık olmak bu kadar mı zordu. Hayatımda ne zaman kolayları seçtim ki?
BAKİ EVKARALI
* Zeki MÜREN’in yorumladığı "Ben Ağlarken O Ellerle" adlı şarkısından...