- 778 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bu evlat doymasın...
Anneciğim, düşündüm seni yine bugün. Şefkatin damarlarımda hapsolmuş bir kan gibi, o olmazsa ben yaşayamam. Gözlerime rengini sen verdin, o zaman ben de renksiz yaşayamam.
Kalemim yazınca anneciğim, mürekkebi damlar gözlerimin. Kalbim titrer, su dolu bir bardağın titremesi gibi. Dışım cam gibi donuk olsa da, içim süzülür inceden inceye anneciğim.
Hani derler ya insann dörtte üçü sudur, inanırım. Her aya bakışımda sana olan sevgimin gel-gitleri beni parçalar da sahile vuran son bir dalganın halsizliği gibi kıyıya uzatıverir.
Benim içten riyasız anneciğim, yıldızlar gecenin koynuna atılırken, ben bir sokak kedisi gibi kaldırımları arşınlamaktan ve yüz öğün, bin öğün anne hasretine boğulmaktan başka bir şey yapmıyorum.
Benim buram buram sevgi kokan anneciğim, kırlar kokusunu sana vermek ister, sıra sıra dizilmiş öbek öbek açmış güller ağlar anneciğim.
Kızlar oya işlerken altın simli iplikler kullanır, bir desen çizerler çeyizlik diye. Benim güzel anneciğim ben seni nereye işleyeyim? Hattatlar şekil verirken harfteki manaya, ben adındaki manayı hangi şekilde vereyim.?
Biliyorum bir gün göçücüsün. Şunu bil ki; çarptıkça kalbim, soludukça rüzgâr havayı, boğdukça kar toprağı, öptükçe çiğ yeşil bir yaprağı, sallandırdıkça bir dal bir yaprağı ve mezarlar gömüldükçe toprağa, bir boşlukta kayboldukça sen, minareler üfürdükçe salanı inceden, yaşlar feryadı bastırdıkça sevgiden, ruhuma süzecek inan anneciğim senin adın kimseciklere gözükmeden. Ebedi âlem seni de kucaklayacak, toprak seni de öpecek, soğuk bir yorgan seni de örtecek ve sekil verilmiş bir taş olacak başucunda bir de toprağını koklayarak ağlayan bu garip evlat. Sen oracıkta, ıssız bir kösede paramparça olurken, benim yüreğim içimde seni ağlayacak benim güzel anneciğim. Dualarım mı?Ah....!Bilmiyorum....şu garip dilencilerin duaları benim dualarım karşısında ahkam keserken sana hangi dualarla ağlayayım. Kelimelerim kifayetsiz kalır, dualarım bir uçurumla sonlanır....
Bir geceye saklanmış inciyi ararım bu akşam. Kalın yaprakların gölgesinde yolunu kaybetmiş, küçük, sahipsiz bir tırtıl gibi.
Zaman, seni kesmek isterim kör bir bıçakla. Hasretime ağırlığını koydun, beni gece ve gündüzünle vurdun. Bir bak! Namlunun ucunda başka hasretler var mı? Anneciğime giden yolda topun tüfeğin var mı? Zaman, kestikçe seni, akacak hasret şırıngasıyla benden çektiğin kan. Kelebeğin renklerini çalan zaman, hasrete karalar düşüren, vuslata ağıtlar döktüren, sırdaşa sırlarımı veren, duvarlara ruhumu asan, zıpkını kalbimde bırakan, hıçkırıklarımı içimde boğan, düğümlerimi körleten, çelik zırhlı zaman... Anneciğime giden yolda söyle, daha başka kapanın var mı?
Anneciğim, yelkovana ayak diriyor olsa da özlem, biliyorum akrebin ucunda vuslat var, zamanın arkasında sen. Ne olur anneciğim uzaktan da olsa bir gülüver aya. Ne de olsa sırdaşız pencereme vurdukça, tut elinden götürüverir seni bana doludizgin bir koşuşla. Ne olur anneciğim uzaktan da olsa bir gülüver aya.
Ay güzelliğinde kuyuma düştün, ben Nasreddin Hoca değilim ki; seni kuyudan çıkarayım. Hep orada kal ki;göz yaşıyla dolmuş bu kuyu yalnız ve duçar kalmasın,seni her içişinde bu evlat doymasın,doymasın doymasın!!!!!!!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.