Devlet-i Âliye - (Bir Kaç Düşünce...)
Efendim, öncelikle ifade etmeliyim ki, Devlet-i Âliye hakkında söz söylemek, bir şeyler karalamak pek haddim değildir. Az-çok okusak da, yeterli bir malumatımın bulunmaması bir yana, tarihçiliğin bence besmelesi olan belgelerle de konuşamayacağım. Bizimkisi birkaç düşüncenin dile getirilmesidir.
1. İçimde hep bir kor gibi duran ve beni üzen bir cümleden bahsedeceğim. �Anadolu toprakları üzerinde Osmanoğulları sanki babalarının malıymış gibi 600 sene boyunca at koşturdular.� Bu cümleyi bir Yunan(Atalarının geçmiş zamanlarda topraklarımızın bir bölümünde yaşaması hasebiyle), ya da fanatik bir Batılı söylemiyordu. Bu cümle kendi cumhuriyetimizin bir üniversitesinin Atatürk ilke ve inkılâpları dersinde izletilen bir belgesel tarzı bir videoda dile getiriliyordu. ( Aynı videoda seslendirilen tamamen saf Türkçeye çevrilmiş �Atatürk�ün gençliğe Seslenişi�ni orada bulunan gençlerden hiç biri beğenmemişti.) Bu videoda Osmanlı alabildiğine kötüleniyordu. Cumhuriyet göklere çıkarılıyor, padişahların hainliklerinden vs. bahsediliyordu. Anlayacağınız, dozu biraz fazla kaçırılmış resmi tarih� O andan aklıma bir şey geldi: �Yahu, biz milletçe uzaydan mı geldik? Birkaç yıl önce Devlet-i Âliye olan yürütme sistemimizin başta dâhi Mustafa Kemal Paşa(O zamanlar Atatürk olmamıştı) tarafından (gerçekten de doğru bir hamleyle) Türkiye Cumhuriyeti�ne inkılâp ettirilmesi sonucu, acaba herkesin tamamen eskiye yabancı insanlar olması mı iktiza ediyordu? Ki, öyle değildi. Cumhuriyet�in ilanından beş sene önce Çanakkale�de kahramanlıklar sergileyen Mustafa Kemal Paşa ve diğer muzaffer askerlerimizin hepsi birden birer �Osmanlı�ydı. Cumhuriyetin ilanı sonrasındaki insanlarımız da aynı insanlardı. Fakat değişen zannımca Peyami Safa�nın Mahşer romanında Çanakkale�den İstanbul�a gazi olarak dönmesi sonrasında, Nihad�ın karşısında bulduğu o âcib milletin meyveleri olan düşünce ve ufuk kaymasıydı.
Demem o ki, Çanakkale�yi sahiplenip �Osmanlı öldü, çok oldu.� Diyerek koskoca bir kültür ve tarihi kapı dışarı koymak, atalıktan reddetmek ne kadar da gariptir. Dahası, biz Türkiye insanlarını (Türkleri, Kürtleri, Lazları, Çerkezleri, vs.vs.) bir gece vakti aniden bir uzay gemisin Anadolu�ya yayıp gitmemiştir.
2. Batı düşüncesinin geçirdiği değişimleri az çok bilirim. Özellikle Kilise�nin onlar üzerindeki etkisini� Şöyle söyleyeyim, Türkiye�deki dinden ve dindardan duyulan korku�nun (gizli emelleri bilmeyerek atlıyorum) bence büyük bir bölümü Batı�ya dayanır. Atatürk sonrasından beridir ülkede �gericilik ya da irtica� adı altında bir korku kültürü sürüp gitmektedir. (Bu arada, Türkiye�de şeriat �ve tüm sistemlerin değişmesini- isteyen zamanın ve mekânın gerçeklerinden habersiz birtakım safdil kimselerin olduğunu da inkâr etmiyorum, fakat bunların sayısının mevcut yönetim sistemimizin destekçilerine nazaran son derece � yok denecek kadar- az ve niteliklerinin de etkisiz olduğunu düşünüyorum. Dahası, şeriatla yönetilen tek Sünni ülke �bildiğim kadarıyla- Malezya�dır)
- Efendim, bunun şimdi Batı�yla ne alakası var, İslam dini Doğu kökenli sayılmaz mı?
Şöyle ki: Kilise Avrupa�da yaşanan ve Müslüman Doğu�ya alakası olmayan Ortaçağ karanlığının en önemli sorumlularından bir tanesidir. Kendi çıkarları doğrultusunda koyduğu kurallarla herhangi bir sanat ve bilim gelişimine müdahale etmiş, tek kendi borusunun ötmesini dilemiştir. Aydınlanma Çağı denen dönemle birlikte Kilise�nin baskısından yavaş yavaş kurtulan Avrupa, bilimde ve sanatta ilerleme kaydedip ve Sanayi İnkılabıyla birlikte ekonomik refah ve Fransız İhtilaliyla birlikte de eşitlik düşüncesine ulaşınca Kilise devletlere ayak uydurmak zorunda kalmıştır. Yani bizdeki korkunun kökeni aslında Batı�dan, Batı�nın Orta Çağ�daki dogmatizminden kaynaklanır. Orta Çağ�da Doğu altın çağlarını yaşıyordu.
Sonuç olarak,
1- Devlet-i Âliye�yi dışlamamızdaki garipliği
2- Günümüz Türkiye�sindeki irtica korkusunun kaynağının Batı olduğunu
Belirtmek istedim.
(Not: Devlet-i Âliye�nin gerilemesinin �ve tabi sonra da yıkılmasının- zaten başlıca sebeplerinden olan devlet sisteminin �tabi bunlara ulema sınıfını da eklemek gerekir- Devlet-i Âliye�nin son üç yüzyılında bozulduğunu eklemek zorundayım.)
(Not2: Vakti zamanında Osmanlı Devleti/İmparatorluğu vs. adlandırmaları ecnebiler yapardı ve teb�a devletine �Devlet-i Âliye� derdi. Ben de eski günleri yad etmek istedim.)
(06.08.2009)
Tunç AY
YORUMLAR
çok değerli yazar sevgili TunçAY;
çok önemli bir konuyu mercek altına yatırmışsın....kendimizden bi haber yaşayan bizlerin gözüne sokulması mutlaka okunup düşünülmesi gereken bir yazı...vakit hayli geçti bu konuda yazmak üzre tekrar geleceğim...kutlarım dikkatini hassasiyetini yürekten...
sevgim saygım her daim...tebriklerimle...