- 784 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Herşeyim Değildin...
...ama çok şeyimdin...
Önce okul arkadaşım oldun, sonra meslektaşım. Derken çalışma arkadaşım oldun. Sonra aldın başını gittin buralardan, hasretim oldun.
Bir hafta kadar önceydi, ben Ankara’daydım aradığında. ’Geliyoruz’ demiştin, ne de mutlu geliyordu sesin! Sen, eşin ve karnında bebeğiniz... Sahi ya, neredeyse bir yıl olmuştu yüz yüze görüşmeyeli hani bebek de doğdu doğacak...
İki gün önceydi; hani seninle son ’görüştüğümüzden’... İkimiz aynı şehirde, ki o şehre ikimiz de yeni gelmiştik ve lanet olası yapılacak işlerimiz vardı! ’Sonra’ dedik. ’Tamam’ dedik, ’sonra görüşürüz...’.
Sonra ne mi oldu? Ben o konuşmadan 2 gün sonra bir telefon aldım. Ama arayan sen değildin. Tedirgin bir sesti, beni yanına çağırdı ’hemen’. Tedirgindi, kimdi? Yanına gittim, beni arayan o kişi, senin bir daha beni asla arayamayacağını söylemeye çalışıyordu. Bense bir yandan inamazken aldığım habere, ’Neden biz dün görüşmedik?’ gibi cevapsız bir soru sordum kendime... Öyle ya, sözleşmiştik, sonra görüşecektik! Soğuk bir yolculuğa çıkıverdik aniden Bitlis’e doğru. Bu yolu bir gün sonra dönmem lazımdı oysa... Güroymak’a yaklaşırken, hani bana gelen telefon sayısı bini bulmuşken inanmaya başladım aldığım habere. Son bir seçeneğim vardı, ölü ya da diri seni görmek.
Ömrümün geçtiği hastane koridorları dardı o gece... Bilmem hangi hukuk devletinin bir savcısı 4 saat göstermedi seni bana! O dört saat boyunca, ’O muydu, gördünüz mü?’ diye sorup durdum çevremdekilere... Kimisi görmüştü ve sen olduğunu söylüyordu ama ben inanmıyordum. Artık sadece ağlıyordum. Kendi başıma bazen sessiz, bazen hıçkıra hıçkıra dört saat... Göz görmeden yürek inanmaz ya, inanmıyordum ama acısını öyle derin, öyle serin hissediyordum. Bedenim cayır cayır yanıyordu ama ben üşüyordum!
Sonra... 4 saat sonra, ömrümün geçtiği ve o gece bana dar gelen hastane koridorunun hukuk kapısı açıldı. Savcı dışarı çıktı. Sana doğru yaklaştım. Yüzünü açtım, elimi sürdüm alnına ’geldim’ dedim.
Sonra birlikte uzun bir yolculuğa çıktık seninle; bu sondu, artık biliyordum. En son düğünün için gelmiştim Mersin’e. Bu defa bekleyen kalabalık hiç de neşeli değildi... Seni o soğuk odaya bıraktık, ertesi gün yeniden buluşacaktık. O akşam nasıl gece oldu, o gece nasıl sabah oldu bilmem ama, tam öğle vaktiydi; hepimiz tıpış tıpış yürüdük ve geldik yanına... Aldık seni o soğuk odadan. Son defa, en son defa ’güle güle’ dedim sana... Üç kürek toprağı üzerine sererken!
Kızgın desen değilim, dargın desen değilim! Pişman desen deliler gibiyim...
Seni çok özlüyorum, özleyeceğim...
Ufuk Bayraktar
20.10.2009
Yani 14 gün sonra... ; Bitlis’ten yine...