soru-cevaplar-10 / çiçeği sev bebeğim,böceği,kurdu, kuşu ,dağı ,taşı,SEV.
4/20/2009 10:31:02 AM
Sayın Hacı Ali
tavsiyenize uyarak takip ediyorum gül’e mektuplar yazınızı sayın hacı ali bey.
bir anne babanın asıl görevi allahın izniyle dünyaya getirdikleri (ki bu zaman ve mekan da allahın izniyledir ve Allah’ın her zaman ve mekanı değerlidir.bence sizin vefasız oğlunuza atfettiğiniz güzel zamanda ana rahmine düşmesi vs gibi)evlatlarını hakkıyla bakmak ve bakabileceği kadar evlat sahibi olmak.bu evlatlara kız yada erkek olarak ayırım yapmak Allah’a en büyük isyandır bence.bizi yaratan cinsiyetimize de karar veren o değil mi.diyorsunuz ki iki oğlumu öğretmenleri çok dövmüş benim yüzümden,nasıl bir zihniyet nasıl bir öğretmendir makbule hanım anlayamadım.esef duydum tanıdığım tüm öğretmenler adına.yalnız size de hayret ettim nasıl olurda çocuklarınıza bu denli uzak olabildiniz de sınıftaki durumlarının farkına varamadınız.küçük kızım ilk okulda okumadan yazmaya başlamış,arkadaşları okuyunca ezberleyiveriyormuş.bir iki dedim öğretmenine yok dedi o sınıfın ilk okuyanlarından.inanmadı bir gazete alıp gittim okula ve öğretmenimize kızımı nasıl atladığını,aslında çocuğun okuyamadığını okul kitaplarını sadece ezberlediğini ispatladım .biraz geç de olsa anladı ama o kızım bunun acısını hala çeker.sizinki de sizin ve öğretmeninin yanlışını hala çekiyor.öyle kolay değil sayın hacı ali sonradan ben elimden geleni yaptım o hayırsız çıktı falan filan.çok üzgünüm çok özür diliyorum bu benim düşüncem.
zamanında daha küçükken çocuklarımıza veremediklerimizi sonradan istesek te veremiyoruz artık.tabi bizler vicdan azabıyla bir şeyler yapmaya çalışsak da olmuyor.bir de ben şöyle düşünüyorum rabbim her birimize bir sınav veya birkaç sınav koyuyor işte sizin sınavınız da bence bu oğlunuz .sadece sevin bence oğlunuzu yol değiştirin ne olursa olsun bir anne baba evlatlarını karşılıksız sevmeli .hep var olduğunu hissettirmeli onlara sevgisi vermeli öncelikle..
dedim ya sayın hacı ali bu benim düşüncem .kimseyi eleştirmek yada kırmak değil derdim .
gelelim gül kızımıza.
evet anladığım kadarıyla o da sevgisiz ilgisiz büyümüş.kız olduğu için aşağılanmış.kendi isteğiyle değil ablaların etkisiyle kapanmış saçı belki ama ya yüreği ,yüreciği.hala sevgi arayışı içinde.o yüzden babasından görmediği sevgiyi belki görürüm diye başka erkeklerde arıyor.
akıllı olmalı bence .önce kendini sevmeyi öğrenmeli.ne değerli olduğunu rabbinin onu ne çok sevdiğini bilmeli.her olumsuzluğa sevgisizliğe rağmen çıkar yolu bulmuş.okumuş ve kendi ayakları üzerinde durabilecek hale gelmiş.
bir kadın önce kendi ayakları üzerinde durmalı,kendine saygı duymalı,kendi ekmeğini ama ev kadını olarak ama iş kadını olarak çıkarmalı(diyorsunuz ki kocasının ekmeğini yiyor kadın diye çok üzüldüm bu düşüncenize kadın evde ağır işçi ama eş bunu farkına varmıyorsa yaptığı haksızlığı Allah’a havale ederim).kendi inisiyatifini,kendi yaşamının ehliyetini kimseye vermemeli.Allah ona akıl da vermiş fikir de
(ki okumuş)önce insan olduğunu bilmeli.önce rabbini ve onun yarattıklarını sevmeli karşılıksız.alamadığı,ondan esirgenen sevgiyi doğru şekilde vermeye başladığın da görecek bakın herşey nasılda yoluna girecek.
çiçeği sev bebeğim,böceği,kurdu, kuşu ,dağı ,taşı.her zerrede rabbimi göreceksin.sana varlığını hissettirecek.ve senin ne değerli olduğunu .
şu an ağlıyorum gül.karşımda bir papatya var bir arkadaşım çok çalıştığım dışarı çıkmaya vaktim olmadığı için ama doğayı çok sevdiğim için bana getirmişti.üç gündür karşımda seviyorum onu konuşuyorum.ve şimdi şu yazıyı yazarken gördüm ki tomurcuk vermiş.bir bebeği olacak papatyamın .onu ne sevdiğimi ne değer verdiğimi fark etti.koparılmışlığa rağmen sevgimle dimdik ayakta ve tomurcuklandı.rabbimin izniyle doğru yolda olduğumu bana gösteriyor.
herşeyin sevgiyle başladığını sevmek gerektiğini dedim ya önce rabbimi sonra en değerli yarattığı insanı ve her şeyi
sevgimle,rabbimin izniyle
size bu yazılarınız için bu paylaşımınız için binlerce teşekkürler sayın hacı ali bey
nertenn tarafından 4/20/2009 10:34:19 AM zamanında düzenlenmiştir.
4/20/2009 4:42:05 PM
Sayın nertenn;
Yazıya gösterdiğiniz ilgiye,yaptığınız yoruma ne kadar teşekkür etsem azdır.Yazı serilerimiz doğrudan yardım almak isteyen kızlarımızla evlat baba,öğrenci öğretmen,iki insan ilişkisi olarak başladı.Maksat dertleşmek,karşılıklı etkileşmek,mümkünse yardımlaşmaktı...
Belli bir seviyeye geldiğinde kızlarımızdan birisinden kendiliğinden gelen yayınlanması fikrini,diğerlerine de ben teklif ettim.Kabul edenleri yayınladık,etmeyenler aramızda kaldı.Hatta mektuplarını yayınlatanlardan, bazı mektupların yayınlanmasını istemeyenler de oldu,seri içinden o bölümleri atladık.Amaç hizmetti.İncitmeden yardımcı olmaktı.Doğrudan gönüllere hitaptı.
Ortalama otuz kırk kişilik okuma sayısına ulaşan bu mektuplar,blok sayfamızda daha fazla okuyucu tarafından taktir edildi.Gide gide her mektup daha çok ziyaretçiye ulaştı...Tavsiye üzerine okuyup bizden yardım talep edenler oldu.Elden geleni esirgememek üzere tavsiyelerimize uyup kendilerinde değişim hissedenler olduğu gibi,ilişkimizi kısa kesenlerde var.
Mesela bu Gül hanımla ilişkimizi kısa kesmek zorunda kaldık.
Devamında nedenlerini de göreceksiniz.
Doğrudan klavye başına oturup sıcağı sıcağına cevapladığımız mektuplarda duygusal davrandığımızdan,hem mantık hataları hem yazım kurallarında yanlışlarımız var.Sonradan değiştirmek samimiyete ve duygu aktarımına zarar verir kaygısıyla değiştirilemedi.
Maksat güzel yazı değil güzel iletişim idi.
Kendi kusurlarımı kızımıza aktarmakla,herkesin kusurlu davranmaya açık olduğunu anlatmak istedik.Kendisini ölçüsüz olarak suçlamak suretiyle yaralanmalarını önlemekti.
Bazı hatalarını yüzüne vurmaktan maksatsa,biraz da kendine baktırmak,şok yaratıp akla ayar yapmak olarak değerlendirilmeli.Amacımız buydu..Başaramadık ise kusur bizimdir.
Ben de kızlarımızdan gelen hemen her mektupta ağlamışımdır...Neden se kadınlarımızın kızlarımızın düştükleri incitici durumlardan çok fazla acı duyuyor olmamdır.Erkeklere nazaran daha duygusal davrandıklarından,iyi niyetlerinin sık sık suiistimal edilmesinden, hep mazlum durumda oldukları fikrinden kendimi alamıyorum.Aslında her zaman öyle olmadığını bildiğim halde.
Özellikle namus konusunun kadınların meselesiymiş gibi algılanmasından öfke duyuyor, erkeklere kızgın,kadınlara fazla merhametli davranıyorum.
Hem kız babası hem erkek çocuk sahibi olduğumdan ve otuz yıl ilkokul çağındaki sabi sübyanla bire bir ilişki kurup her dertlerine aşina olduğumdan adil olduğumu zannediyorum.
Kendi çocuklarım arasında ayırım yapmadığım gibi,öğrencilerimle kendi çocuklarım arasında da yapmadım.En azından yapmadığımı zannediyorum.
Bu çocuklara nasıl yansıdı onu da bilmek mümkün değil tabii.
Her çocukta kendi adalet duygusuyla beni yargıladı muhakkak.Neyi neden o şekilde yaptığımızı her zaman açıklayamadığımıza göre,adil olmak hem zor, hem de çetrefil kararların ardından gelen bir hüküm olduğundan ve yalnız adalet yapmaya çalışanın bildiği sebeplere dayandığından, muhatapları tarafından yanlış değerlendirilmesi kaçınılmaz bir durum.
Yoksul bir ailenin yatılı okuyarak öğretmen olmuş,yedi çocuğundan ikincisi olarak ilk zamanlar anne babama yardım edeyim derken,sonraları da artan nüfus nedeniyle yoksulluğun pençesine düştüm.
Yirmi iki sene ücra köylerde her nimetten yoksun yaşadım.Doktoru nereden bulacaksınız,ebeye nasıl ulaşacaksınız ki.
Üstelik her doğum kontrol metodunun ekstraları bize denk gelmişti ve korunduğumuz halde hamile kalmıştık.Ve ana rahminde öldürmeye kıyamamıştık.
Yani,kimsenin kontrol edemediği gibi ben de bazı şeyleri kontrol edemedim.Aczimi itiraf etmeliyim.
Şimdi dönüp baktığımda geriye,ben de keşkelerden kendimi alamıyorum.Ama bir zamanlar farkına bile varmadığınız kusurunuzdan dolayı pişmanlık dursanız ne faydası var.Dönüp değiştiremeyeceğiniz hatalara karşı ancak hakk’tan istiğfarla yetinirsiniz.Ötesi mahcubiyettir.
Her dava kendi delilleriyle,çevre şartlarının etkisi göz önünde tutularak en son yasalara göre görülür.
Ne yazık o zamanlar bazı şeyler suç sayılmıyor,bugünün kabahatleri o zamanlar meziyet olarak değerlendiriliyordu,beklentiler çok farklıydı,hakimler daha bizden karalar veriyordu sanki.
henüz AB normları vicdanlarımızda neşvi nema etmemiş,bakış açılarımız bu kadar küresel hale gelmemişti.
Otuz yıl önceyi bugünün anlayışıyla yargılamak ne kadar doğru ve adil olur düşünmek gerekir.
Bu günün doğrularının yarın ne kadar yıkıcı sonuçlar doğuracağı da ayrı bir konu..Kesin iyi sonuçlar vereceğini kim garanti edebilir ki.
Toplumsal konularda doğrular sürekli değişmiştir.Bunu tarihten öğreniyoruz.Ve yüksek beklentilerin silik,tarumar,ören yeri mezarlığından ibarettir, tarih.
Bilimin kesin doğruları ile vahiyden gayri herşey sürekli değişmiş.
Bilimsel denilen verilerin bile ömrü bazen birkaç ay sonra değişir hale gelmişken hangi kesinlikten bahsedebiliriz ki.
Rüzgarın önündeki yaprak misali,ademoğlu ezeli kader ile,iradesine terk edilenler arasında bazen kantarın topunu kaçırarak yaşıyor,ara sıra kişisel veya topyekûn ilahlık taslamadan edemiyor.
İşin farkına varıldığı zaman geriye dönüş olmuyor,geçmiş acılarıyla ve sevinçleriyle tarihin yargısına terk ediliyor.
Biz insanlarında kısa tarihlerimiz var değil mi.
Yaptığınız yorumla beni mutlu ettiniz.Uyarılarınızın bazılarını uygulama şansım halen var.
Dünyanın en merhametli insanı olduğumu kendi kendime itiraf ediyorum.
Acılarımın yüzde doksanını bu merhametimin suiistimal edilmesi oluşturdu.
Ama nihayeti ben de bir aciz zerreyim.Herşey ilahi gücün kayıtsız şartsız etkisi altında,Allah’ın rahmet ve merhametine havaledir.
Saygılarımı, selamlarımı kabul ediniz lütfen.Ve yazılarıma ilginizden mahrum etmeyiniz.Bel ki bir hayıra vesile olursunuz.
YORUMLAR
İman; İnsanın Allah ile GÜVENE dayalı sözleşmesidir. Kuran ise, bu hayatı sözleşmeye uygun bir YOLCULUĞA DÖNÜŞTÜRMEYE SÖZ VERMİŞ BİR MÜMİNİN yol haritasıdır. Sizler yol haritanızın değerini keşfetmişsiniz, yolcu olduğunuzu gözardı etmemişsiniz, ki gerek Her türlü toplumsal, ailevi, dünyevi gerekse evlad_ı amalinizden yana, DİK DURANLARIN safflarına katılmaya çabalamışsınız, Oysa baksanıza yola revan olup da yol haritası olmayanlar ne yapsın ? Onlar zaten yol almak için de yürümüyorlar ki, Yola o kasıt ve niyetle çıkmadıkları için varacakları yer konusunda bir fikirleri de yok...Yolcu olduğunu unutup, yolu gerek dünyevi, gerekse ailevi, gerekse evlatları yönünden, gerekse insan ilişkileri yönünden kerhaneye, şerhaneye, meyhaneye çevirenlerin varacakları yer malum.. Kur'an-ı Kerim'in 114 süresinde ISRARLA vurgulanmakta...Ve tümpeygamberler HİCRET'i öğretmişler.. HİCRET'i yaşamımıza almaya bakmamızı ifade etmişlerdir...
Bu minvalde azizim, bu mektuplaşmaya o gözle bakarak diyorum ki, Hicret, Müminim mekke'den medineye geçişi değildir. Asıl Hicret, gerek 40 yıllık, gerekse 60 yıllık hayatımızda hatalardan ders alarak, daha iyiye, daha güzele, daha doğruya YÜRÜMEKTİR... YOL'da olmaktır.. Hatta YOLUN KENDİSİ olmaktır...Ve daim Yol'da kalmaktır...
Bu hayatta hepimizin dört yanımızla bunu başarmamız duası ile..
Muhakkak Mümin'ler KURTULUŞA ERMİŞTİR..
Ve Muhakkak ; ALLAH NURUNU TAMAMLAYACAKTIR...
Selam , Sevgi, Dua, Tevhid Ve Devrimle....
Yağmur SANCAK