2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
955
Okunma

Üzerine romanlar, şarkılar yazılan yaştayım... On yedinin tam ortasında...
Küçükken çok uzak görürdüm on yediyi, bir asır kadar uzak gelirdi bana, şimdi on sekizin olduğu gibi. Gayet dinç ve sağlıklı olmama rağmen, biraz yürek sancım var. Biraz da dönüm noktası gibi görünen, büyüttükçe büyüttüğümüz sınavın stresi.
Şu an on yediyi yaşamayanlardan (ve sınava hazırlanmayanlardan) çok farklı görüyorum kendimi. Zaten on yedi olmayanlar da daha farklı davranıyorlar bize. Sanki otobüsteki yaşlı teyzecikler bile farkında durumun. Artık onlar ’yer ver’ demeden biz kalkıp yer veriyoruz -belki duasını alır, sınavı kazanırız diye-. Evden sabah çıkıp akşama kadar kadın günlerinde gezinen, pasta börek yemekten yorgun düşmüş teyzeler bile acıyor artık. Hem zihnimizin hem de bedenimizin yorgun olduğunun onlar da farkında.
Hele evlerde durum çok daha farklı.Annem devamlı benimle ilgilenemediği için suçluyor kendini. Sezgi’nin annesi artık daha az uyuduğu için kıyamıyormuş prensesine. Emre’nin annesi dersanede fazla yüklendikleri için evde el üstünde tutuyormuş Emre’yi. Erkan’ın annesi de çok ders çalışıp yorulduğundan şikayetçiymiş. ’Kalk artık televizyonun başından, biraz ders çalış..’ seslerini özledim. O lafların yerini ’yavrucuğum hadi biraz dinlen artık. Okuldan çıktın dersaneye, dersaneden çıktın beş dk oturmadan derse kapandın. Sana da dinlenmek lazım.’ gibi acınası sözler aldı. Gerçekten acınası mı halimiz? Tabiki ailelerimiz de istiyor kazanmamızı. Hatta belki bizden çok istiyorlar. Ama sınavı kazanırken bizi kaybetmekten korkuyorlar. Bu sınav kazanılmasa da gerçekten dönüm noktası değerinde hayatlarımızda. Yaşımız kadar sorumluluklar bir anda yükleniveriyor çünkü. Emek verip karşılığını almayı öğreniyoruz. Birilerinin gerçekten bizim iyiliğimizi istediğinin farkına varıyoruz.
On yedi olduğu halde okula erken veda edenler de var. İlkokul bittikten sonra oturdukları evin kirasını ödemek için okulu bırakıp çalışmak zorunda kalanlar. Napsınlar ki... Baba çalışmıyor, anne temizliğe gidiyor, ancak karınlarını doyurabiliyorlar. Bu on yedinin adını ’genç’ koymuşlar. Güzel kokular sürünmek, giyinip süslenmek elbette onun da hakkı.
Bir de on yedi olup, hatta sınava hazırlanıp da bu sorumluluğu almayanlar var. Onlar da haklılar kendilerine göre. Kiminin ileride para kazanmak gibi bir derdi olmayacak. Baba parası bir ömür yetecek sanıyorlar. Kimine de zor geliyor bu yarışa yarış atı gibi hazırlanmak.
Kısacası on yedi, çok farklı bir dönem. Arayışlarımız bir bir sonuçlanıyor sanırım. Bir çok arkadaşım da benim gibi geçirdiğimiz bir ya da iki yıl içinde boşlukta hissetmiş kendini. Kararlar almış ve uygulamış. Çoğu bir yol çizmiş kendine. Tüm imkanları kullanıp ne istediğini, neyin peşinde koşması gerektiğini anlamış. Belki çocukluğumuzda yaptıklarımızı bu yaşta saçma bulduğumuz gibi, ilerki yaşlarda da kabullendiğimiz bu teorileri saçma buluruz.
Herşeye rağmen, ben on yediyim. Kimliğimi kazanmama çeyrek kaldı. Dışarıdaki insanlar bizim adımıza üzülüyorlar ama biz herşeyin farkındayız. Ve iyisiyle, kötüsüyle, doğrusuyla, yanlışıyla, HAKKIYLA YAŞIYORUZ ON YEDİYİ...