- 3123 Okunma
- 32 Yorum
- 0 Beğeni
Suni kızlık zarı !?.
Geçenlerde okuduğum bir haberde şöyle diyordu ; ’ Çinli bir firmanın Arap ülkelerine ’ suni kızlık zarı ’ pazarlaması ortalığı ayağa kaldırdı ’. Bir de satışa sunduğu ürünün Arapça tercümesini de ekleyerek, doğru ya nasıl anlayacaklardı değil mi?. Üstelik oldukça da pahalı (30 Dolar). Mısır’daki Müslüman Kardeşlerin bir temsilcisi ’ sahte bakireler ’ yaratan zarın kadınları günaha teşvik ettiğini ve bu ürünün ülkelerine girdiğinde büyük bir utanç olacağını ve bu ürünün satışını yapanların cezalandırılacağını söylemiş olmasına rağmen hala ürünü yapan Çinli firmadan bir açıklama da gelmemiş olması idi.
Bir kaç sene önceydi sanırım yine bir Mısırlı Müftünün kızlık zarı ile ilgili yapmış olduğu ilginç bir açıklaması olmuştu ; ’Kızlık zarı diktirmek helaldir. Ancak kocalarına söylemeleri gereksiz. Bu bir dürüstlük sorunu değildir" deyip Türkiye’de de Prof. Dr. Zekeriya Beyaz’ın , "Bence diktirmek günah değildir" deyip bu düşünceyi destekliyor olması da işin diğer bir ilginç ve bir o kadar da tartışılır yanı olması idi.
Bu kadar sert açıklamalardan sonra benim dikkatimi çeken Mısır’lı kadınların bu ürüne karşı duymuş oldukları talep. Ve yine benim ’anlamadığım’ bir konu erkeklerin neden kadının organları ile bu kadar çok ilgili olduğu. Kadınların isteklerinde bakirelik bu kadar önem arz etmezken neden erkeklerde bu cinayetlere varacak derecede vahim sonuçlar doğurabiliyor? Neden biz kadınlar kendi vücudumuzun efendileri değil de erkekler oluyor? Kaldı ki bu ’suni kızlık zarı’ bana göre de bir iki yüzlülüğün göstergesi olmasına rağmen ama erkeklerin de kadınların vücudunun üzerinde bu kadar söz sahibi oluyor olmaları da bir iki yüzlülük değil midir?. Ve ’ Bekareti dert edinen erkekler, iyi yolda değilsiniz’ diyorum...
---CETAD’ın yaptığı bir araştırmada, Türkiye’de her on kişiden birinin kızlık zarının dikilmesini istiyor.
---Her on kadından birinin kızlık zarı bozulmuyor.
---Yüz kadından otuzunda da hiç kanama olmuyor.
Raporlar böyle gösteriyorken kızlık zarından dolayı öldürülen kızlarımızın nasıl bir haksızlıkla karşı karşıya kaldıklarını bilmem anlatabiliyormuyum? Ve ne kadar büyük bir cehaletle karşı karşıya olduğumuzu? Bence bazılarının öncelikle Anotomik olarak bilgilenmesi gerekmiyor mu sizce?
Ama yine de diyorum ki umarım kadınlarımız böylesi bir yalana başvurmadan sorunlarını medeni bir şekilde karşı cinsine aktarabilir, tartışabilir ve anlaşabilirler.
Sevgilerimle...
Güldane Dal (20091008)
YORUMLAR
Sinsi bir yazı.
Kadının cinsel özgürlüğü vs palavralar.
İnsanlar eğitilmelidir cinsel konularda da. Ama sınırsız cinsel özgürlük isteniyorsa üstü kapaklı ve teşfik edilime varsa ki var. Orada durun.
Allah sizin kadar bilmiyormuydu da kızlık zarını oraya koydu ve Kur'anında erkeğin de kadının da iffetini korumasını emretti.
Peygamberi hiç mi dinlemiyorsunuz?
Dininizi hiç mi tanımıyorsunuz?
Cinsel bilgi eksikliği ders olarak da işlensin. Karşı değilim. Ama tabuları yıkmak adı altında iffet'e saldırı yapılmasın.
Böyle yazılar ve destek veballi iştir.
Toplum düzeni hızla bozuluyor. Ahlak süküt etmiş.
Her türlü namussızluk meziyet sayılıyor.
Bir tuğla da biz çekmeyelim cemiyetin yapısından.
Rica ediyorum düşünerek yazın.
Düşünerek yorumlayın.
Saygılar.
bir bekar bayanın nikahsız şekilde o dediğiniz dereceye gelmişse kendi isteğiyle ben derimki okadın evlensede kocasına sadık kalmaz ve bu konu gereklimi gereksizmi diye konuşulmaz bunu caiz olarak görenler kendi kızlarını resmen fuhşa yöneltmektedirler tabiki bizim dediğimiz inanan müslümanlar ve akıl sahipleri için
öncelikle bu duyarlı ve didaktik konu aına teşekkürlerimi sunuyorum sevgili güldane...
ne kadar modenleşirsek modernleşelim, bi yanımız hep gelenekçi. kızlık zarı meselesi de buna dahil. hani gerdek gecelerinin bi anlamı bir değeri vardır. gelinliğin bile beyaz olması bu temizlikten ileri gelir. gelin kız o gece masumluğunu ve temizliğini sunar bir şekilde kocasına. ve bu güzel bir şeydir. güzel olan bir olguyu en özel gecende ve mümkünse sevdiğin insanla paylaşabilmek...
ama olmazsa olmaz mıdır? hayır tabiki. kadının namusu bacaklarının arasında değildir ve kimse de bir kadının iffetini bu bağlamda değerlendiremez.insan olduğu için, yürekler uyuştuğu için, aklen, fikren ve kalben eşsiz bir uyum sağlanabildiği için insanlar birbirlerine "evet" demelidir. bakire olduğu için değil...
kızlık zarı olayı ise artık şerefsizliğin ve ikiyüzlülüğün daniskası. maalesef ülkemiz de dahil olmak üzere özellikle z gelişmiş ülkelerde sıkça rastlanan bu adi fikirler, kadınlarımızı, kızlarımızı bu tür saçma sapan yolları kullanmaya sevk etmekte.
aksi takdirde evlenemeyen, bakire olmaığı için şiddet gören dahası öldürülen öyle çok kadın var ki...
bir de işin ahlaki boyutu var. diğer bir kesim yani...önüne gelen her erkekle beraber olduktan sonra, kızlıkzarını diktiren ya da suni kızlık zarı kullananlar vs. bu nasıl bir iki yüzlülüktür anayamıyorum. iyi günde, ökötü günde, hasatlıkta, sğlıkta ve her anında beraber olmaya tereddütsüz evet dediğin bir erkeğe yapılabilecek en büyük faziletsizliktir bu ve bunu yapan kadınların bir ömür boyu eşlerinin yüzüne hiç utanmadan nasıl bakacağını çok merak ediyorum.
sevgilerimi sunuyorum
teşekkürler
Kadınlar da düşünce şekillerine göre türlere ayrılabilirler.Cinsiyet ya da organizma türü olmayacağı açık değil mi konunun?
Arada söylemek istediğim de asıl kaynamasın tür krizi içinde:)
Zar takıntısı sizin anlatmaya çalıştığınızın aksine daha çok kadınlarda var.Örneklerini verdiğiniz diktirme hadisesi de bu yüzden bu önemi gösteriyor.Erkekler için bekaretin ölçüsü zar ve kadının geçmişinde saklamak istediklerini ortaya koyabiliyor.Daha doğrusu erkekler için bekaret değil dürüstlük önemli.Öyle olmasaydı bile bile 2.3. evliliklerini yapan kadınlarla evlenen onca insan olmazdı ki bu tutucu, dini çevrelerde de yadırganmayan bir husustur.Yadırganan şey kadının bekaretini kaybettiğini gizlemesi daha çok.Bir şekilde ortaya çıktığında yalanı ise, böyle bir zar takıntısı mazeretini ortaya atabilmeleri.
Kadın dürüst olarak (erkek de tabii ki), bekareti olmadığını söylemeli.Saklamamalı yani.
Bekarete önem vermeyen erkekleri değil de bekarete önem verenleri tercih ediyorlarsa, bu zar diktirme hadisesinin daha büyük bir sahtekarlık olacağı da unutulmamalı.Demek ki, örtülmesi, saklanması, düzeltilmesi gereken bir kusur olarak algılıyor kadın da bu durumu.
Bekarete önem vermeyecek kadar medeni cesareti olan bir kadının, karşısındaki erkeğin bu durumu nasıl karşılayacağını bilemediğinden, dürüstçe, ilişkinin başında durumunu açıklayacak kadar da medeni cesareti olmalı diye düşünüyorum.
Bekarete önem veren birisiyle karşılaşmış olmaktan daha fazla yadırganmaz herhalde bu açıklamayı yapmak kadın için.
Oysa öyle olmuyor ve saklanma, son ana kadar yutturabilme hesapları içine girilebiliyor birçok örnekte gördüğümüz gibi.
Diğer bir husus da, meşru ilişkilerde kişinin yaşadıklarını herkesin üç aşağı beş yukarı bilebileceğidir.
Evliliklerini, hadi modern olalım biraz birlikteliklerini saklamayan kadınlar için, zaten bekareti olup olmadığı ortada bir husustur(özel durumlar hariç).Evlenip boşandığını biliyorsanız muhtemelen bakire olmadığını da bilirsiniz.Ama gizli ilşki yaşayanlar için bu bilinemez.
Meşruiyet içinde her türlü sorunun çözümü vardır.Yeter ki yalan olmasın.
Ama yine de diyorum ki umarım kadınlarımız böylesi bir yalana başvurmadan sorunlarını medeni bir şekilde karşı cinsine aktarabilir, tartışabilir ve anlaşabilirler.
İyi bir konuya değinmişsiniz Güldane kardeşim.
Hep kızlarda aranır bekaretve kanama vs vs .
Ya kızın zarı esnekse, kanama olmazsa. işte cahaletin kendisi.
Kız dul çıktı, atın sokağa.
Ben bir şey duymuştum. Tüylerim diken diken olmuştu.
Çocuğa kan lazımmış, kan tatlili sonucu babayla aynı kan grubunda olmadığı için anne suçlanmış.
Çocuk babadan değil diye.
Bu durumu doktor bile anlatamamış babaya.
Böyle cahil kafalar oldukça, bizler daha çok zar cinayetleri görürüz...
selam ve sevgimle...
Bilimsellik mi?...O dediğiniz Allah'ın dışında olan birşey mi?...(Kaldı ki ben müslümanım diyen bir kişinin meseleye dini açıdan bakması kadar doğal birşey yok...)
Bu kadar yazıya gerek yoktu...İslamın bir çizgisi var bunun dışındakilerle ilgilenmiyorum...Eğer kadın aşağılanmışsa bu İslamdan uzak bir hayat yaşıdığımız içindir...Benim size Allah'ın ayetlerinden ve Peygamberin sünnetinden başka diyeceğim bir şey yok...Diğer ülkelerin tutumıuda beni ilgilendirmez...Kur'andan uzak olan her hayat, zillete mahkumdur...
Ahir zamanda yaşıyoruz dedim ya...Herkes kendince birşeyler yazıyor...
Eğer Allah'ın kandınlara verdiği haklardan şikayetçi iseniz, orasını bilemem...Ama Allah kimseye zulüm etmez, haksızlık etmez...O'ndan daha adaletli kimse de olmayacağına göre problem insanlarda...
Bu son yorumdu zira çok uç noktalardayız...
VESSELAM!...
Allah’a çağıran, salih amelde bulunan ve: “Gerçekten ben Müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kimdir? (Fussilet Suresi, 33)
huzeyfi tarafından 10/9/2009 2:44:42 PM zamanında düzenlenmiştir.
VE BU DA TÜRKİYE'DE KADINLARIMIZIN DURUMU
ANKARA - Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’nün (KSGM) hazırladığı “Türkiye’de Kadının Durumu” raporuna göre, Türk kadınının eğitim seviyesi son 10 yılda artış göstererek, yüzde 76,9 olan okuryazarlık oranı yüzde 80,4’e ulaştı. Ancak, Türkiye’de okuryazar olmayanların yüzde 75,5’ini kadınlar oluşturuyor. Hala 5 kadından biri, yani yaklaşık 5 milyon 732 bin kadın, okuma yazma bilmiyor. Bunun yanında, kadınların yüzde 21,5’i okur yazar ama herhangi bir eğitim kurumundan mezun değil, yüzde 37,2’si ilkokul, yüzde 7,4’ü ortaokul ve dengi okul, yüzde 10,6’sı lise ve dengi okul ve sadece yüzde 3,9’u yüksek okul ve fakülte mezunu.
Türkiye’de 3-5 yaş grubunda okul öncesi eğitim programına katılan 2,5 milyon çocuğun yüzde 48’ini kızlar oluşturuyor. İlköğretim kademesinde 2007-2008 öğretim yılında okullulaşma oranı yüzde 97,4 iken bu oran erkek çocuklarda yüzde 98,5, kız çocuklarda yüzde 96,1 olarak gerçekleşti. İlköğretimin zorunlu olmasına rağmen, okul terki oranı yüzde 13,5. Okul terkleri kızlarda erkeklere göre daha yüksek görülürken bu özellikle beşinci ve altıncı sınıflarda yoğunlaşıyor.
Orta öğretim kademesinde 1997’de yüzde 41,4 olan okullulaşma oranı, 2007-2008 öğretim yılında yüzde 58,6’ya ulaştı. Bu oran erkeklerde yüzde 61,2 ve kızlarda yüzde 55,8 olarak gerçekleşti. Güzel sanatlar liselerinde kızların, fen ve spor liselerinde erkeklerin katılımının yüksek olması, “toplumsal cinsiyet ayrımı” olarak değerlendiriliyor.
İş gücü piyasasına ara eleman yetiştiren mesleki ve teknik liselere devam eden öğrencilerin yüzde 41,1’ini kızlar oluşturuyor. Ticaret ve Turizm Öğretimi Genel Müdürlüğüne bağlı okullarda ise erkeklerin oranı yüzde 57, kızların ise yüzde 43.
Üniversite eğitimi alanların yüzde 43’ünü kadınlar oluşturuyor. Kadınlar daha çok diş hekimliği, eczacılık, edebiyat, dil, tarih ve coğrafya, fen, eğitim, güzel sanatlar, ilahiyat ve mimarlık fakültelerini tercih ediyor.
Yaygın eğitim kapsamında, mesleki kursları bitirenlerin yüzde 54,2’sini, sosyo-kültürel kursları bitirenlerin yüzde 53’ünü ve okuma-yazma kurslarını bitirenlerin de yüzde 67,5’ini kadınlar oluşturuyor.
Kız Teknik Eğitim Genel Müdürlüğüne bağlı okullar aracılığıyla yaygın eğitimden 2007-2008 öğretim yılında, 83 bin 481’i kadın olmak üzere toplam 103 bin 742 kişi yararlandı. Kursa devam edenler ve bitirenler arasında kadınların oranı, yaygın eğitimin özellikle yetişkin kadınlar için önemini ortaya koyuyor.
“KADINLAR KARAR ALMA MEKANİZMALARINDA YOK”
Eğitim düzeyine göre iş gücüne katılım oranı, yüksek öğretim mezunu kadınlarda yüzde 70, lise altı eğitimlilerde ise yüzde 22 olarak gerçekleşiyor. Türkiye’deki öğretim elemanlarının yüzde 39’unu, profesörlerin, doktor ve operatörlerin yüzde 29’unu, mimarların yüzde 37’sini, avukatların ise yüzde 33’ünü kadınlar oluşturuyor.
İlköğretimde çalışan kadın öğretmenlerin oranı yüzde 49, orta öğretimdeki kadın öğretmenlerin oranı yüzde 41 iken, okul müdürlerinin sadece yüzde 8,8’i, müdür yardımcılarının ise yüzde 11 kadın. Bu oran kırsal kesimde daha da düşük.
Karar alma mekanizmalarında kadın yönetici oranı Türkiye’de yüzde 6 iken, bu oran ABD’de yüzde 46, Rusya’da yüzde 39, Almanya’da yüzde 36, İngiltere’de yüzde 33, İtalya’da yüzde 29, Yunanistan’da yüzde 26.
Parlamentoya katılım oranı ise Türkiye’de yüzde 9, İsveç’te yüzde 47, İspanya’da yüzde 36, Almanya’da yüzde 32, İngiltere’de yüzde 20, ABD’de yüzde 16, Yunanistan’da yüzde 14.
“GENÇ KADINLAR DAHA ÇOK AİLE İÇİ ŞİDDET GÖRÜYOR”
Aile mahremiyetinin bir unsuru olarak görülerek gizlenen, bu sebeple de mücadele edilmesi ve önlenmesi güç bir olgu olarak ortaya çıkan aile içi şiddete, daha çok genç kadınlar maruz kalıyor. Şiddete uğrayan kadınların yüzde 15.2’si 12-16, yüzde 11.4’ü 17-20, yüzde 3.9’u 21-30, yüzde 5.2’si 31-40, yüzde 2.5’i 41-50, yüzde 1.3’ü ise 51-60 yaş arasında.
Aile içi şiddet, çekirdek ailelerde daha sıklıkla görülüyor. Kadınlara yönelik şiddet eylemlerinde daha çok ateşli silahlar ve kesici aletler kullanılırken, bu tür olaylar daha çok gece gerçekleşiyor.
Kadınlara yönelik şiddet eylemlerinin en belirgin nedeni, toplumda kabul gören genel ahlak ve namus anlayışı. Bu anlayışa uymadığı iddia edilen kadınlar, şiddetle cezalandırılıyor. Yaralama ve öldürme gibi ağır şiddet eylemleri toplumsallaştırılıyor, geleneksel ahlak ve namus anlayışıyla meşrulaştırılıyor.
Kadınların yüzde 39’u “yemeği yakma”, “kocasına karşılık verme”, “parayı lüzumsuz yere harcama”, “çocukların bakımını ihmal etme” ve “cinsel münasebette bulunmayı reddetme”yi erkeklerin kadınları dövmesi için haklı bir neden olarak görüyor.
Şiddeti kabullenme durumu kadının eğitimine göre büyük farklılıklar gösteriyor. Eğitimi olmayan ya da ilkokul bitirmemiş kadınların yüzde 62’si, lise ve üzeri eğitim almış kadınların ise yüzde 8,8’i fiziksel şiddet için belirtilen nedenlerden birini haklı buluyor.
EV VE İŞ YAŞAMINI UZLAŞTIRAMIYOR
Belli iş ve mesleklerin kadınlara uygun görülmemesi, görev dağılımında adil davranılmaması, ekonomik kriz dönemlerinde önce kadınların işten çıkarılması, özellikle kayıt dışı sektörde ücretlerin düşük tutulması gibi ayrımcılık örnekleriyle karşılaşan kadınlar, daha düşük statülü ve ücretli işlerde çalışmaya razı oluyor.
Süreli ve geçici çalışma, sosyal güvencesizliği beraberinde getirirken, ev kadınlarına isteğe bağlı sigortalılık olanağı ise primlerin yüksekliği, prim ödemede eşe bağımlı olma ve yeterli bilgi sahibi olmama nedeniyle sınırlı kalıyor.
Ev ve iş yaşamını uzlaştırma konusunda sorun yaşayan kadınlar, çalışma yaşamlarını kısa sürede bitiriyor ya da kariyerde yükselme doğrultusunda tüm potansiyelini ortaya koyamıyor. Çocuk, yaşlı ve hasta bakımı gibi yükümlülüklerle de baş etmek durumunda kalan kadın, kreş, gündüz bakımevi gibi sosyal destek kurumlarının da yeterli sayıda olmaması nedeniyle sıkıntı yaşıyor.
5 GEBEDEN BİRİ DOĞUM ÖNCESİ BAKIM ALMIYOR
Yaşam kalitesiyle ilgili göstergelerden biri olan doğuşta beklenen yaşam süresi, Türk kadınları için artmakla birlikte, bu süre her iki cinsiyetin de eşit hizmet aldığı gelişmiş ülkelerden düşük. Kadınlar için doğuşta beklenen yaşam süresi Türkiye’de 74. Kadın sağlığı çalışmaları, ağırlıklı olarak kadının doğurganlık yönünü araştıran çalışmalardan oluşuyor.
Toplam doğurganlık hızı düşme, gebeliği önleyici yöntem kullanım oranı artma eğilimi gösteriyor. Kadınların erken yaşlarda çocuk doğurma eğiliminde oldukları dikkati çekerken, yaşa özel en yüksek doğurganlık hızının 20-24 ve 25-29 yaş gruplarında olduğu gözleniyor.
Evli kadınların yüzde 71’i gebeliği önleyici yöntem kullanırken, bunların yüzde 42,5’i modern, yüzde 28,5’i geleneksel yöntemleri tercih ediyor. Doğum öncesi bakım alma oranı artmasına rağmen, hala 5 gebeden birinin doğum öncesi bakım almadığı görülüyor.
İŞ GÜCÜNE KATILMAMA NEDENİ “EV KADINI” OLMAK
Türkiye’de kadın istihdam oranı 2007 verilerine göre yüzde 22,2 olarak gerçekleşti. Bu oran AB’ye üye ilk 15 ülkede yüzde 59,7, AB üyesi 27 ülkede 58,3. İstihdama katılan kadınların yüzde 47,3’ü tarım, yüzde 14.2’si sanayi, yüzde 38,5’i ise hizmetler sektöründe çalışıyor.
Kadınların yüzde 13’ü kendi hesabına ve işveren konumunda, yüzde 49’u ücret ya da yevmiye karşılığında, yüzde 38’i ise ücretsiz aile işçisi olarak çalışma yaşamında yer alıyor.
Köyden kente göçün yoğun olarak yaşandığı Türkiye’de, köyde iş gücünde yer alan kadın, kentte yeterli eğitim ve mesleki beceriye sahip olmadığı için kent iş gücü piyasasına giremiyor. İş gücüne katılmayan 100 kadından 63’ü neden olarak “ev kadını” olmalarını gösteriyor. Gelir azlığı nedeniyle çalışmak zorunda olanlar ise sosyal güvencesiz düşük statülü-gelirli işlerde istihdam ediliyor.
Kadın iş gücünün en çok istihdam edildiği hizmetler sektöründeki iş alanlarından bazıları özellikle “kadınlar için uygun alanlar” olarak toplumsal kabul görüyor. Sanayi sektörü, özellikle imalat sanayi, halen kadın iş gücünün sınırlı olduğu sektör özelliğini koruyor. Aynı sektördeki tekstil, gıda, hazır giyim gibi emek yoğun sanayi dalları için kadınlar tercih ediliyor.
İstihdamda yer alan kadınların yüzde 64’ü herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna kayıtlı olmaksızın çalışırken, bunların da yüzde 59’unu ücretsiz aile işçisi kadınlar oluşturuyor. Ücretli veya maaşlı çalışan kadınların yüzde 22’si, yevmiyeli kadınların yüzde 94,5’i, işveren kadınların yüzde 29’u, kendi hesabına çalışan kadınların yüzde 92’si herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna bağlı değil.(ALINTI)
............................................
Guldane Dal tarafından 10/9/2009 1:47:42 PM zamanında düzenlenmiştir.
Sevgili huzeyfi siz konuya dini açıdan bakabilirsiniz, bu sizin düşünceniz. Ben konuya bilimsel açıdan yaklaşıyorum ve gerçekçi düşünüyorum ve öyle de yazıyorum. Konu ile ilgili olarak okuduğum bir yazıda şöyle diyor;
''Kızlık zarı (hymen) dişi üreme sisteminde, vajinanın alt kıvrımından oluşur ve içinde kan damarları bulunur. Bu koruyucu zar birçok karasal memelide (kobay, sıçan, köstebek, at, sırtlan, lama, lemur, vs.) bulunuyor. Evcil hayvanların tümünde de hymen bulunuyor.
Sucul memelilerdeyse yalnızca sırtıyüzgeçli balinalardan "fin balinası" olarak geçen balina türünde bulunuyor. İnsan dışında hiçbir primatta ise kızlık zarı yok. Kızlık zarının evrimsel görevinin, dişinin cinsel organlarının ve iç üreme sisteminin sucul patojenlerden korunmasını sağlamak olduğu düşünülüyor.'' (Alıntı)
Bir tür koruyucu gibi kızlık zarı, sonuçta insanın daha doğrusu kadının biyolojik bir parçasıdır, hepsi bundan ibaret. Bunu ahlaki bir formun içerisine sokmak nedense genelde müslüman ülkelerde rastlanmakta ki bu başlı başına bir araştırma konusudur. Ama benim okuduğum ve araştırdığım kadarı ile dinde yasaklar,tabular, kalıplar ve bilimdışı bir takım söylemler ve yaşam tarzları var ve dolayısı ile diğer bir çok konularda olduğu gibi bu konunun da baskı altında olduğunu görüyoruz derken daha açıklayıcı olsun diye bir alıntı daha eklemek istiyorum değişik ülkere genel bir bakış adı altında;
GÜNÜMÜZ ISLAM ÜLKELERINDE KADININ DURUMU
Afganistan
Afganistan'da kökten dinci hükümetin iktidara gelmesiyle birlikte Eylül 1992'de başkentin büyük parkında "İslam’a uygun davranışlarda bulunmadıkları için" toplu idamlar gerçekleştirildi. Bu tarihlerde Afganistan kadını da bütün haklarını kaybetti. Oy kullanma, devlet dairelerinde ve televizyon/radyolarda çalışma hakları ellerinden alındı. 1960'lı yıllarda mini etek giyen Afgan kadını tepeden tırnağa örtünmek zorunda bırakıldı. Hizb-i İslami örgütü militanları batılı gibi giyinen kadınların üzerine asit atıyordu.
Afganistan bebek ölümlerinde birinci, kadın ölümlerinde ise ikinci sıradadır. kadın ölümlerinin en büyük nedeni, kızların çocuk yaşta, daha hamileliğin yükünü kaldırabilecek kadar gelişmeden hamile kalmalarıdır. Regl olmaya başlayan kızlar hemen evlendirilmekte ve daha çocuk yaşta hamile kalmaktadırlar.
Afgan evlerinde erkeklerin bulunacağı odalarda el işi, dantel gibi kadın varlığını anımsatacak eşyalar bulundurulmaz. Afgan erkeği karısına evden çıkarken hoşça kal demez, nereye gittiğini ve ne zaman döneceğini söylemez.
İran
İran’da hicap-çarşaf giymek zorunludur. Örtünmemiş kadına esnafın satış yapması yasaktır. Caddelerde "Hicap giymeyen kadın fahişedir" ya da "Karısı hicap giymeyen erkek, erkek değildir" türünden ibareler yazılıdır. Hicap ya da çarşafsız gezmenin cezası 12 ay hapis veya kırbaçlanmaktır. Eğer kırbaç cezası para cezasına çevrilmek istenirse karşılığı 10.000 tümendir. Ortalama 80 kırbaç cezasının karşılığı bir çalışanın 6 aylık kazancına eşittir. kadını cezalandırmak için birçok neden vardır. Mantodaki iri bir düğme, mantonun altın ya da gümüş renginde olması, yırtmaç boyu, çıplak ayak veya ince çorap, oje sürmek...vb. birçok nedenden ötürü kadın cezalandırılabilir. Bunlar yazıya dökülmemiş olduğu için de kadının cezalandırılmasında büyük bir keyfilik hakimdir.
Kadınlar kocasından izin almadan sokağa çıkamaz, babalarının cenazesine bile gidemez. Yolda veya araba içinde bir arada görülen çiftler baba-kız, karı-koca, abla-kardeş olduklarını kanıtlayamazlarsa zina yapmaktan tutuklanırlar. Erkek ve kızlar bir parti/ev toplantısında bir arada yakalanırlarsa hemen evlendirilirler. Erkekler şort giydiği için kadınların futbol gibi spor karsılaşmalarını izlemeleri yasaktır. İran’da üst düzey hiçbir yönetim kadrosunda kadın yoktur.
Ayetullah Humeyni'nin yaptığı açıklamaya göre, 9 yaşına gelen kız çocukları evlendirilebilir.
Birleşik Arap Emirlikleri
Çok kadınla evlilik, haber vermeden kadını boşama, dışarıdan getirilen kadınları metres tutma gibi durumlar yaygındır. İslamcılar çok kadınla evliliği teşvik ediyorlar. Birden fazla kadın alan erkeğe 10.000$ kadar para yardımı yapılıyor. Erkek doktorlara ev yapmaları için 200-300 bin dolar yardım yapılırken kadın doktorlara yardım yapılmıyor.
Kuveyt
Kadın her bakımdan ikinci sınıf muamelesi görüyor. Fakat erkeklerle birlikte çalışabilme özgürlükleri var. İslamcı örgütler kadınları örtünmeleri için zorluyor. Kuveytli kızların %60'ı örtünüyor. Örtünmeyenler üzerinde de büyük baskı var. Tıp fakültesinin bombalanması gibi eylemler yapılıyor.
Suudi Arabistan
Peçe takmamak, sokakta tek başına yürümek, üniversiteye gitmek, koşmak, sıçramak, araba sürmek kadınlara yasak. 1990'da kadınların araba kullanma hakki için yaptığı gösteriler ülkede büyük yankı yaptı. Kadın göstericiler tutuklandı ve kocalarından "bir daha böyle bir gösteri yapmayacaklarına" dair teminat alındıktan sonra serbest bırakıldılar. Kadın, kocasının refakati olmadan yurt dışına çıkamaz. Halka açık yerlerde yüzemez, hiçbir toplulukta erkeklerle bir arada bulunamaz. Kadınlar bilinçli olarak cahil yetiştirilirler. Tek yaptıkları alışveriş ve evde oturmaktır. Bayan öğretim görevlilerinin sayısı çok azdır. Erkek profesörler üniversitedeki kız öğrencilere monitör aracılığıyla ders verir.
Ürdün
"Kadını dövmek onun onurunu incitmez, çünkü kadın doğuştan onursuzdur" kuralı benimseniyor. Örtünen her kadına ayda 22 dolar kadar para ödeniyor. Her evde 5-6 kadın olduğu için aylık gelir 130 dolara kadar çıkıyor. 1990'li yıllarda karma eğitim kaldırıldı. kız öğrencilerin şort giymeleri ve gösteri yapmaları yasaklandı. Görücü usulünü eleştiren bir film gösterilirken sis bombası atıldı, kadın sığınma kampı bombalandı. Ülkede bekaret çok önemlidir. Bekaret zarının tamir masrafı yaklaşık 300$'dır. Bu durum ülke genelinde oldukça yaygındır.
Mısır
"Kadının cenneti, kocasının ayakları altındadır" düşüncesi hakim. Kökten dinciler kadının eve kapanması için yoğun çaba sarf ediyor. Devlet çok yoksul olduğu için Müslüman Kardeşler Örgütü büyük bir etkinliğe sahip. Evsizlere ev bulmaktan hastalara doktor temin etmeye kadar birçok yardım kampanyasıyla halkı İslam’a ve kadınları örtünmeye teşvik ediyor. Bütün sinema ve ses sanatçıları büyük rüşvetler karşılığında örtündü. Böylece "Sanatçılar İslam’a döndü" kampanyası yapıldı. Bu kadınların örtülü fotoğrafları sokaklara asılarak kadınlar örtünmeye teşvik edildi. 1950'li yıllarda üniversitelerde tek bir kız bile türbanlı/peçeli değilken bu rakam 1970'lerde %30'a çıktı ve hala yükseliyor. Örtünmeyen kızlar tecavüze uğruyor ya da tehdit ediliyor.
Erkeğin kuma getirmesi durumunda kadın bu ikinci evliliğin kendisine zarar verdiğini kanıtlamak zorundadır. Boşanan kadın hem evini hem de çocuklarını kaybeder.
Mısırlı İslamcılar kadın otobüste koltuğundan kalktığı zaman 10 dakika kadar o koltuğa oturmuyorlardı. kadının bıraktığı sıcaklık bile şeytani olarak nitelendiriliyordu. kadın hakları savunucusu Dr. Neval el Saadawi 1992 yılkında saldırıya uğradı. Hala korumalar eşliğinde geziyor.
Pakistan
Bu ülkede 15-40 yas arasında ölen kadınların oranı %75'dir. Ölümlerin büyük kısmi doğum sırasında gerçekleşir. Çünkü Pakistanlı kadınların %97'si kansızlık hastalığına sahiptir.
Pakistan'da tecavüze uğrayan kadın zina yapmış sayılır. Şikayet için karakola giderse "kötü ahlaklı kadın" damgası yer. Ayrıca polisler tarafından da tecavüze uğrama riski vardır. Dava mahkemeye giderse ya erkek haklı bulunur, ya da dava sürüncemede bırakılır. Üstelik kadının "fahişelik" suçlamasıyla cezaevine konulması da mümkündür. Pakistan'da hapishanelerdeki kadın mahkumların %75'i "zina" ile suçlanmaktadır. 1980'lerde Ziya Ül Hakk'ın şeriat yasalarını ilan etmesinden sonra tecavüz suçunda büyük bir artış meydana gelmiştir. Ziya Ül Hakk'in danışmanı Dr Israr Ahmet, bir televizyon konuşmasında "İslam toplumu yaratılana kadar hiç kimse tecavüz suçundan hüküm giyemez" seklinde bir açıklama yaparak bu suçların artmasında etken oldu.
Eve kapatılan Pakistanlı kadınlarda güneş yüzü görmemekten kaynaklanan "osteomalasya" adı verilen bir çeşit kemik erimesi hastalığı çok sık görülür. Bu hastalık tüm Müslüman ülkelerde görülmüştür.
1980'de bir mollanın kışkırttığı kalabalık, babası belli olmayan bir bebeği taşlayarak öldürmüştür.
1991'de Benazir Butto'nun mollalara verdiği tavizler kadının durumunu daha da kötü hale getirmiştir. Peçeli bir kadınla Erkeğin karşılıklı çay içtiği bir reklam bile dine aykırı olduğu gerekçesiyle yasaklanmıştır. Aynı şekilde "İslam’da dans etmek haramdır" gerekçesiyle şekerlerin dans ettiği bir şeker reklamı yasaklanmıştır.
Pakistan'da Kuran'la evlendirilen kadınlar vardır. Mülkiyetin bölünmemesi için yapılan bu uygulama ile Kuran'la evlenen kadın bir daha erkek yüzü göremez, evden bile çıkamaz.(ALINTI)
....................................
Avrupa'da ise sizin tabirinizle ''kimin eli kimin cebinde'' meselesi bence belli, asıl belli olmayan yerler geri bıraktırılmış ülkeler. Nedenine gelince oldukça uzun açıklaması var ama genel olarak söylemek gerekirse şayet insanların üzerindeki baskılar, yasaklar ve aşırı şiddet olarak açıklıyabilirim ki bu bizim ülkede de oldukça fazla...
Şimdilik yazacaklarım bunlar, sonra eklemeler yapabilirim...
Bu zarın hayvanlarda olmayıp, sadece insanlara(bayanlara), has olması bence kişiyi biraz düşündürmeli...Önemsiz görmek, gereksiz demek en başta Yaratıcıya, saygısızlık olur...
Ahirzamanda yaşıyoruz, yani herşey mümkün...Bu sebeple islami çoğrafyalarda bu gibi, olayların görülmesi şaşılacak bir olay değil...Zaten Avrupa'nın öyle bir kaygısı yok...Kimin eli kimin cebinde belli değil...Zaten bunu da önemseyen yok...Zina ve ahlaksızlık alıp başını gitmiş...
İkiyüzlülük mü?...Evet iki yüzlülük...Zina hususunda kadın ne kadar suçlu ise, erkek de o kadar suçlu...Yalnız kadın, kadınlık vasıflarından dolayı gizleyemiyor...Maalesef toplumumuz erkek yapınca, meşru görüyor...Erkek değil mi yapacak tabi gibisinden destek görüyor...Halbu ki Kuran-ı Kerim'de cezalar ve mükafatlar kadın-erkek diye ayrılmamıştır...Maalesef, dini ilimlerden/eğitimden uzak bir hayat yaşıyoruz...Sadece bilmek de yetmiyor aynı zamanda amel de etmek lazım...
Not: Kimsenin bir takım müslüman/(tessettürlü) bayanın hatalarından dolayı diğer müslaman arkadaşlar hakkında su-i zanda bulunmasının hakkı olmadığını düşünüyorum...(kimi yorumlarda buna rastladım...)
Unutmayalım, ahir zamanda yaşıyoruz...
HERKESİN BİR PLANI VAR.MUHAKKAK Kİ ALLAH'IN DA BİR PLANI VAR!...
Selametle...
huzeyfi tarafından 10/9/2009 12:22:16 AM zamanında düzenlenmiştir.
"Neden biz kadınlar kendi vücudumuzun efendileri değil de erkekler oluyor? Kaldı ki bu ’suni kızlık zarı’ bana göre de bir iki yüzlülüğün göstergesi olmasına rağmen ama erkeklerin de kadınların vücudunun üzerinde bu kadar söz sahibi oluyor olmaları da bir iki yüzlülük değil midir?. Ve ’ Bekareti dert edinen erkekler, iyi yolda değilsiniz’ diyorum... "
Yorumumu bu parağrafa yapacağım.
Çünkü burası tam isabet olmuş.
--
Bekaret konusunda sadece şunu önemserim.
Kadın bakire ise "bakireyim", değil ise bakire değilim" demeli, doğruca. Yan yolların faydalı olmayacağı hatta çok büyük sıkıntılara sebep olabileceğini düşünüyorum.
Şu var ki, toplumda yerleşik yanlışlar var ve bu yanlışlar çok ciddi savunuluyor. Bu da genç kızları yan yollara ve yalana teşvik ediyor. Erkeklerin bu konuda sadece bilgilendirilmesi gerekir. O kadar. Yani erkek nasıl bir kişi ile evlendiğini bilsin için. Çok önemseyen arasın bulsun ; arayan mevlasını nasılsa bulur. Sahtekarlık ve kandırmayla toplum iyice aşağılara düşer. En doğrusu eğitim. Bu konuda ciddi eğitim gerekli. Bilinç olmadan olmuyor.
Saygılar sunarım. Konu ilginç.
Kadınlar türlere mi ayrılıyorlar sevgili erolbasci:) Yazımda vurgulamıştım sanırım kadınların ve erkeklerin nerelerde çiftestandart davranışlar içerisine girdiklerini ki erkek egemenli toplumlarda yaşadığımıza göre sorunun kaynağı elbette erkekler tabiki işin sosyolojik boyutunu iyi irdelediğinizde bu daha da anlaşılır olur sanıyorum...
Makyajla zaten kendilerini olduklarından farklı göstermeye meraklı olan bazı tür kadınların, şimdi de ithal zar ile durumu kurtarmaya çabalamasını, ama neticede yine kendisini olduğundan farklı göstermeye çalışmasını yadırgamadım nedense.
Bu konu için erkeklerin suçlanmasını yadırgadım sadece.
Zarla bile aldatılan yine erkek oysa.
Kaçtım mutfaktan yemekler yenildi çayını verdim salona koşturdum fikrim geldi:))))
Güldane o Çinden suni beyin talep etsek ihtiyaç sahiplerine sebil dağıtsak rakam ne olur sence?:))))
Geleceğim kaçıp yine eğer evde facia yaşanırsa müsebbibi sensin(doğru mu kullandım kelimeyi):)))
Haaa bir de konuyu o'na sorsam görüşlerini alsam mı?
Sevgimle...
Ülkemizde okuma oranı çok düşük sevyelerde.Okumak yerine bir bilene danışmayı kulaktan dolma sözlerle öğrenmeyi amaç edinmiş bir toplumuz.Buda beraberinde yeni alimler seyhler ve hızla çoğalan cemaatlerin insanları eğitmesine olanak sağlıyor.Hala karın ölürse kız alacaksın zihniyeti taşıyan bir toplumuz.Kırsalda hala gerdek odasının kapısında yengeler kanlı çarşafı bekliyor.Çocuklarımızı gençlerimizi eğiten bazı eğitmenler seyhlerin karşısında el pençe divan durup karım bir haftalığına ailesine gitmek istiyor müsade edermisiniz efendim derken bu suni kızlık zarını yapan insan mutlaka cennetliktir.Cennet annelerin ayakları altındadır kelimesi islamiyeti ve kadınlarımızı yüceltirken hala büyük bir kitle dikilebilen sunnisi çıkan baksada göremeyeceği kısacası bir zara takılı kalıyor.Bu yapıda ve zihniyette olan insanlara her şey müstehak.Teşekkürler yazınıza saygılarımla.
bence insanlar yazdığınız konu hakkında iki yüzlü.birçok erkek biliyorum konu evlilik olduğunda düşündüklerinin tam tersine bekaret takıntılarını öne çıkaran.ve birçok kadın biliyorum konu evlilik olduğunda bekaret takıntısı öne çıkan.bu toplum böyle.evlilik öncesi serbestliği savunurlar.konu evlilik olduğunda düşünceler aniden değişir.bakire olan erkek varmıki bakire kadın olsun.dürüst değil hiç kimse bu konularda bence
duyarli yaziniz icin tebrik ederim sizi. günümüzde kizlarimiz tarafindan artik o zar korunmuyor ve suni kizlik zarlari uygulamaya geciriliyor; cünkü erkeklerin coğu icin karakterden önce zar geliyor.bunun bir de şu yönü var malesef, o zari koruyan şansli! azinlik da o zari korumak haricinde her şeyi yaşiyor; cünkü toplumdaki coğu erkeğin istediği sadece zar.her iki durumda da kandiriliyorlar yani. ve cinselliğin sadece erkeğin değil kadinin doğasinin da bir parcasi olduğunu anlayana kadar kandirilmaya devam edecekler gibi geliyor bana.saygilar.
Konuyla ilgili söylenecek çok şey olduğu için ben bile kendi sayfamı oldukça sık ziyaret ediyorum ve her defasında da aklıma yeni bir şey geliyor...
Hani diyorum ki olmadığı zamanki olumsuz şeyleri ''anladım'' da olduğu zamanda da neden olumlu konuşulmuyor onu pek anlamadım , bakınız ;
--- Lekelenir !
--- Kaybedilir !
--- Delinir !
--- Yırtılır !
--- Bozulur !
Ne tuhaf değil mi?
Vücutlarımızda fiziksel değişikliklere değer biçmek ,sanırım bu ateşin bulunması kadar eski , buna örf adet diyen beyni kurtlanmış arkadaşlarda olacak elbette çünkü bu tarz kişilere göre örf ve adet bakire çıkmadı diye bir kızın sırtına yatağını sarıp köy meydanında dövmek ve babasının kapısının önüne atmaktır ya da yıllarca beraber büyüdüğü sırlarına ortak olan ağabeyine vurdurtmaktır onu.
Sahte bir toplumuz erkekler herhangi bir fiziksel değişikliğe uğramadığı için asla tepki görmemektedir sadece bir dokunun yıpranması ile meydana gelen değişiklik yüzünden kadınlar yaşar bunun sancısını, oysa bunu yaparken kadının bir de erkeğe ihtiyacı vardır bunu kimse önemsemez.
Umarım birgün insanlara , insan olduğu için değer vermeyi öğreniriz ve cinselliğimizden korkmadan yaşayabiliriz.
Gökhan Özbütün. tarafından 10/8/2009 7:28:16 PM zamanında düzenlenmiştir.
Ses çıkartıyoruz da sevdalım , hani diyorum bir de dinleniyor olsa bence çok daha iyi olacak ve bazı şeyler çok daha kolay hallolacak gibime geliyor ama sonuçta ister dinlensin ister dinlenmesin güzel şeyler olacak bir gün muhakkak, başka bir alternatifi de yok bence...
Sevgilerimle...
Bir şey ne kadar özgürleşirse orda senin de dediğin gibi ahlaktan söz edebiliriz sevgili müget...
Her zaman bekliyorum Eş:)Hülya...
Batıda var elbet ADNAN AKAR bu ve benzeri sorunlar hatta buralarda bile var yani Avrupa'da.
Ne acıdır ki dediğiniz gibi örnekler çok sevgili Türkan. Hemen bir tanesini aktarayım; “Dilber Özer bakire olmadığını düşünen eşi ve ailesinin psikolojik baskısıyla intihara zorlandı” ve verilen doktor raporuda aynen şöyle ; “Otopsi raporuna göre kızlık zarının özelliği itibariyle anatomik olarak bakire olan ve kızlık zarı cinsel ilişkiyle değil, ancak normal doğum sonucu yırtılacağı anlaşılan Dilber ile ilişkiye giren sanık Murat’ın maktulün cinsel organından kan gelmediğini görünce gayri resmi eşinin bakire olmadığını düşünmüş. '' Diye devam ediyor haber. Düşünebiliyormusun? Bir şeyden emin olmadan birisini suçlamak ve ölümüne sebebiyet vermek hem de böylesi bir konuda, çok yazık gerçekten çok yazık...
eğitim şart bence de sevgili polyanna...
yazıma katkılarınızdan dolayı teşekkürler...
sevgilerimle...
sizi öncelikle bu cesur yazı için kutluyorum.
evet çok güzel bir konu aynı zamanda o kadar da traji komik.
bence kızlık zarı denilen incecik bir zar yerine beyin zarına önem verseydik belki şimdi hala amerikanın mandası gibi yaşamazdık.
kızlarımız ergenlik çağından itibaren bir zar koruma adına hiç bir şeiy tam anlamı ile yaşayamıyorlar.onların tek görevi zar korumak.halbuki yapacak o kadar çok şey verki okumak ufkunu genişletmek geleceğe imzasını atabilecek iyi işler başarmak.
paylaşım için teşekkürler
selam olsun arkadaşım.
Namsuzlar namuslarını kadınların üstünde aramaya kalkışmaları ve namus anlayışının yalnızca iki bacak arasından ibaret olduğunu düşünen kapalı ve içine dönük bir toplum yapısının varlığı ne yazı ki bu tür olayları gündeme getiritip oturtuyor.
Bir kadın bas bas bağırıyor. " Ben kimseyle birlikte olmadım. Ama erkek ilk gece başarısız oldu. O nedenle birlikte olamadık" diye ama diğer tarafta erkek kadını "bu namusuz, bakire değildi" diye babasının evine gönderiyor. ve kadının ölümüne neden oluyor.
Söyler misiniz Evlendiğinde bakire erkek var mıdır hiç. Her erkekğin bekareti bozulmuştur. Ama kadın insan olarak algılanmadığı ilk deneyimini hiç istemediği bir evlilikte istemediği bir erkekle birlikte yapması beklenir.
Cinselliğin yasak olduğu ülkeler bakın. tecavüzler, yasak ilişkiler, tacizler, sapıklıklar v.s ile dolu. Toplum olarak kafanın içindeki namus anlayışına bakmadıkça bu tür sorunlar çığı gibi büyüyüp, Çinden kızlık zarı almaya devam edecekler.
Güzel bir yazı. Teşekkür ederim . Sevgiler yüreğinize
MERHABA GÜLDANE HANIM BEN YAZIMA ŞU SORUYLA BAŞLAMAK İSTEDİM .................
SİZ EŞİNİZLE EVLENDİĞİNİZDE BAKİREMİYDİNİZ
SORUNUN CEVABI NE OLURSA OLSUN BU YÜZYILLARDIR SÜRE GELEN ÖRF VE ADETİN ESERİDİR KIZLARIMIZIN BİR ZAR İÇİN ÖLDÜRÜLMESİNE ŞİDDETLE KARŞIYIM VE DERİMKİ BU OLAY SADECE DOĞU İLLERİNDE OLUYOR BUNUDA KISACA ŞÖYLE AÇIKLAMAK İSTİYORUM İYİ EĞİTİMİN OLMAMASINDAN DOLAYI BİLİNÇLİ İNSANLARIMIZ OLMAYIŞINDAN İLERİ GELİYOR BÜYÜKLER DİYOR SABAH KALKINCA KANLI ÇARŞAFI BİZE VERECEKSİN NEDEN YA NEDEN BEN VEYA DİĞER ERKEKLER ZAR İÇİNMİ EVLENİYORUZ YOKSA SEVDİĞİMİZ İNSANLA MUTLU BİR YUVA KURMAK İÇİNMİ
BATIDA YOKMNU BU ESKİ KAFALILAR BURDADA ÇOK ŞAHSEN BEN EŞİMİ VE KIZLARIMA BÖYLE BİR SORUN İÇİN KIRAMAM ALAN ALIR ALMAYAN ALMAZ BENİM KIZLARIMDAN BIKMIŞLIĞIM YOK BÖYLE BİR KONUYU TARTIŞMAK BİLE CAHİLCE GELİYOR BANA ............
YAZINIZ İÇİN KUTLUYORUM SİZİ ESENKALIN EFENDİM
değerli arkadaşım;
bu çok önemli ve vahim bir konu ..bunu gündeme getirmen çok iyi oldu bence. dini yönrtimlerin olduğu toplumlarda, paradoksal bir ahlak yaşanıyor. bir taraftan bekaret çok önemli, diğer taraftan kızlık zarı satışı çok fazla..bir bakıma bu oran mantıken de doğru..zira önemli olmasaydı bu meşhur zar* diktirmek için de sıraya girmeszdi kızlar:)))
ne kadar kapalıysa bir toplum, orada işte böyle iki yüzlüce ahlaklar türüyor. sonra çıkıp bize namus abideliği yapıyorlar. oysa gerçek ahlak, özgürlüğün olduğu yerde vardır. çünkü, kapalı kapılar arkasında günahlar işlenmez.
bu önemli yazı için teşekkür ederim..sevgiler...