- 672 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
DARBELER VE ANILARIM -II-
DAVACIYIM HÂKİM BEY (III)
Derken kıt imkânlarla okudum, halkımın çocuklarına güzel, güvenli, aydınlık ve eğitimli yarınlar hazırlama sevdasındaydım. İlk yıllarımdı, yeni başlamıştım. Anti Amerikancı yıllarımızı yaşıyorduk. (Hoş şimdi Amerikancı olmadık ya, nnneyse) İran’da devrim gerçekleşmiş, Son 40 yılında başta A.B.D olmak üzere batı kapitalist rejimlerinin desteklediği 3000 yıllık despot Şahlık yönetimi yıkılmıştı. Bizim için büyük bir olaydı. Serde de ezilenden yana olmak vardı -ki hala öyleyiz- bizleri epeyce sevindirmişti. Tam da bu "özgürlükçü devrim" diğer Arap kukla rejimlerini de etkiler derken Batı’nın A.B.D öncülüğünde Irak güçlerini’ı İran "İslam" Cumhuriyeti üzerine saldırttığını gördük.
Artık saflar netleşiyordu. Şii İran "İslam" Cumhuriyeti mi, yoksa "Sünni" Irak Cumhuriyeti mi desteklenecekti? Bize yakışan Batının yanında olduğunun karşısında olmaktı. Zira bizim anlayışımıza göre -ki genellikle doğrudur- Batı daima çıkarcı, zalim ve İslam ve müslümanının karşısında olmuştu. Bu sebeple İran’ı desteklememiz kaçınılmazdı.
İşte bu sıralarda 12 Eylül cuntasının darbesi ile mücadele veren bir gençlik oluştu. Kendiliğinden, organize olmayan, ama basın-yayın yoluyla birbirlerini tanıyan bu gençlik içinde önemli bir yer aldım. Bu önemli dediğimiz yer illegal yapılanma olarak değil bilgilerin paylaşımı babındaydı. Özellikle kararlı, özgür ve özgün düşünen bir nesil oluşturma mücadelesiydi... başardık da. Şimdilerde bunu daha iyi görüyor ve bununla iftihar ediyoruz. Ancak bu süreç öyle güllük gülistanlık ortamlarda olmadı. Ne zorluklar, ne acılar, ne işkenceler gördük; "ille de başka amaçlarımızın olduğunu" itiraf etmek için... hele hele "İrancı"lık yaftaları bizim için kabul edilemez bir durumdu. Evet, İran’ı yapılan Irak saldırılarına ve Şiiliğin İslam dini dışında olduğu yaygaralarına karşıydık bu neredeyse bizim de şiiliği kendimize mezhep olarak kabul ettiğimiz olarak lanse ediliyordu ki asla doğru değildi ancak müthiş bir Humeyni ve Antiemperyalizm sevgisi oluşmuştu... Ama sonradan bölgede dal budak salan "İrancı" akımlara da karışmamıştık... Buna rağmen başımıza gelmeyen kalmadı; işkence, hapis, sürgün... Rahmetli babam da bu sürgünlerden nasibini almıştı. Zira 12 Eylül cuntasının halka dayattığı anayasa oylamasında HAYIRcı gruptandı. Bu yeterdi suç olarak.
Ben davacıyım Hâkim Bey!
Gencecik bir öğretmen iken "Türkiye Cumhuriyeti’nin temeline dinamit koyma" sözlü suçlamalarıyla ve özel yasalarla! mesleklerimizden menedildik, yasaklı hale getirildik.
Evet, bununla kalsaydı razıydık bu acıya. Zira özgürleştirme mücadelesi öyle kolay olmayacaktı, bedel istiyordu ve ödemeyi göze almıştık, ödedik de... Ancak küçücük çocuklarınızın geleceği ile ilgilenmelisiniz ve baba olarak onlara karşı sorumluluklarınızı yerine getirmelisiniz. Her şeyden önce baba sevgisini göstermelisiniz... Yapamadık biliyor musunuz Hâkim Bey yapamadık? Hiç birisini doğru dürüst yerine getiremedik. Çocuğumuza istediğimiz zaman sarılmak, onu dünyanın en güzel duygularıyla ve dünyanın en tatlı öpücükleriyle öpüp koklamak, ona "bir tanem, babasının gülü-çiçeği, ömrümün varı, canımın içi" deme fırsatını bulamadık. Tıpkı gençliğimizin başında olduğu gibi şimdi de öldürülme ve/ya tutuklanma endişesiden dolayı yapmadık bunu. Hayır, bundan korktuğumuz için değil, çocuklarımız bize fazla alışmasın, yokluğumuzda bize düşkünlüklerinden dolayı acı ve ızdırab çekmesin diyeydi telaşımız...
Dedim ya Hâkim Bey, çocuğumuzu sevememenin bizde bıraktığı yaraları kim, nasıl tedavi edecek?
Ben davacıyım Hâkim Bey!
Çocuklarımın ellerinden tutup doyasıya gezdiremedim, lunaparklara -vurulurum endişesiyle- götüremedim. Onları şöyle tenhalarda huzur içinde eğlendirip mutluluklarını seyretme keyfini, mutluluğunu yaşayamadım.
En çok arzuladığım şey neydi biliyor musunuz?
Çocuklarımı o yıllarda ellerinden tutarak alış veriş yapmak, onlara aldığım hediyelerle mutluluklarını seyretmek ve onlar sevinirken yanaklarını öpüp ısırmaktı... ama dedim ya, bize alışmamaları gerekiyordu. Bizden sonra baba özlemi yüreklerini dağlamamalıydı. "Babamız zaten bizimle çok da ilgili değildi" demelerini bile göze almıştık, biz olmadığımızda onların ızdırab çekmemeleri için... Ne acı değil mi? çok acı Hâkim bey çok çok acı... Ülkemin beni mahkûm ettiği şeye bakın. Bana darbelerle, sıkıyönetimlerle yaşattıklarına bakın... Şimdi gel de şükret. Gel de darbelerle geçen ömre "ne güzel yaşadım" diyebil...
Ben davacıyım Hâkim Bey!
Çocuklarıma tattıramadığım mutlulukları istiyorum Hâkim Bey! Bana bunları verebilecek misiniz? Şimdi de cuntacılar çocuklarımıza aynı akibeti reva görmek istiyorlar. Yani demem o ki torunlarımızı bari çocuklarımızın yerine sevseydik. Ama inadım inat onlara aynı akibeti yaşatmayacağız. Çocuklarımızın başına, onlara olan sevgimize and olsun ki izin vermeyeceğiz. Neye mal olursa olsun...
İşte bunun için diyoruz ki hesapları tutmayacak, yanlış hesapları halkın gücününden geri dönecektir. Belki zorluklar daha da artacak, mutluluklar yarım kalacak... Ama yemin ediyoruz ki halkın özgürlük, insanca, huzur içinde yaşama hakkını birkaç "beyaza" bırakmayacağız. Tabiki demokratik, insani haklarımızla olacak bu mücadelemiz. Şiddet ve illegaliteyle işimiz yok. Bu böyle biline...
BEN DAVACI DEĞİLİM HAKİM BEY!
Bunlar daha ne ki Hâkim Bey?
Aslında ben söylemekten, anlatmaktan bıkmadım. Ancak kime anlatacağım, kime şikâyet edeceğim?
Ben davacı değilim Hâkim Bey, ben davamdan vazgeçtim.
Bu ülkede 1960 darbeleriyle ile başbakanını, iki bakanını ipe yollayanlardan hesap sorulmadıkça ben davacı olmayacağım.
9 Mart, ardından 12 Mart cuntasıyla hesaplaşamayan bir ülkede ben davacı olmayacağım. Gencecik insanları darağacına gönderenlerden hesap sorulmadan benim davama kim bakar ki?..
70’li yıllarda sade ve sadece "darbeye ortam hazırlama" alçaklığıyla binlerce gencin kanını döken elleri kanlı katillerden hesap sorulmadıkça ben davacı olmayacağım.
1977’nin 1 Mayısını kana bulayanlardan hesap sorulmadıkça ben davacı değilim.
Çorum, Kahramanmaraş katliamı ile Alevi Sünni kanını döken elleri aynı başta olan katillerden hesap sorulmadıkça ben davacı olmayacağım.
Lice’nin yakmasını isteyenlerden, Uğur KAYMAZ’ımı vuranlardan hesap sorulmadan davacı olmam neye yarar ki?..
12 Eylül cuntasının EVREN’inden hesap sorulmadıkça davacı olmuşum neye yarar. Mahkemelerde idam edilen onlarca gencin hesabı sorulmadan davamı geri çekiyorum.
Aydınları, gazetecileri, siyasetçileri bugünkü Ergenekon çetesinin tezgahı gibi darbeye zemin oluşturmak için vuranlar ve perde gerisindeki asıl failleri yargılamadıkça davamdan vazgeçiyorum.
İslam’ı karalamak için yaptırılan eylem ve işlenen cinayetler aydınlanmadıkça davacı olmayacağım.
28 Şubat’ın tertipçileri ve onlarla kol kola girerek bu halkın huzurunu kaçıran, bu ülkenin parasını peşkeş çeken, ülkeyi açık cezaevine çevirenlerden hesap sorulmuyorsa benim şikâyetimle kimden hesap sorulacak ki? Hayır hayır, ben davacı değilim Hâkim Bey...
Bankaları boşaltan hortumculardan, onlara bu imkânı hazırlayan ve sonradan emekli olup holdinglerden maaş alan generallerden hesap sorulmaz ise ben davacı olmuşum ne yazar?
Müslüm GÜNDÜZ’leri sardırıp Fadime’lerin kucağına sokanlardan, Ali KALKANCI’ları kerametlendirip dergâha koyanlardan hesap sorulmadan davacı olmam neyi değiştirir ki?
Müslümanlık adına bu memlekette zulüm yapanlardan, kardeşi kardeşe vurdurtanlardan, onları alkışlayıp sonra tepeleyenlerden hesap sorulmadıkça benim davacı olmam ne kadar anlamlı olur ki?
Çetelerden; Susurluk’tan, Ergenekon’a varana dek bütün mafya ve cinayet şebekelerinden hesap sorulmayacak, ben davacı olacağım hesap sorulacak... siz inandınız mı Hâkim Bey?
Kanunsuzlukları kanun, ahlaksızlıkları etik!, darbeleri "anayasal görev!" olarak kabul edenlerden hesap sorulmadıkça benim davacı olmam havanda su dövmek değil de nedir?
Hayır Hâkim Bey! ben davacı olmayacağım. Güçleri yetiyorsa torunlarımı da sevmeme imkân tanımasınlar. Varsın onlar da dede sevgisinden mahrum kalsınlar, ancak unutmayın ki bu babaların çocukları ve torunları bizim kadar onlara şans tanımayacaklar. Çünkü onları biz büyüttük, hem de bütün acıları bir bir yaşatarak. Artık onlar yarınlarda ne ile karşılaşacaklarını çok iyi bildikleri için yağmalara, çetelere, darbelere ve zulümlere karşı daha kararlı, daha sert ve daha vakur dururlar bu böyle biline. Sonra da demedi demesinler.
Ahmet AY
Diyarbakır