- 1690 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
ŞİİRDEN ÇOK ŞAİR VAR! ŞİİRE YAZIK..
Divan edebiyatı şairlerinden Sünbülzâde Vehbi’yi bilmeyen yoktur. 18. yüzyılda yaşamıştır.
Arapça ve Farsçayı lügatlerini yazacak derecede bilen, başta kadılık olmak üzere birçok devlet hizmetinde bulunan ve III.Selim tarafından “Sultânü’ş-şuarâ” unvânıyla taltif edilen Sünbülzâde Vehbi’nin Kelâmiyye (Sühan) Kasidesi 95 beyit olup şiiri ve şairi konu almıştır.
Yrd. Doç. Dr. Süreyya Ali Beyzâdeoğlu’nun hazırladığı Sünbülzâde Vehbi adlı kitabın 92. sayfasında yer alan bu kaside hem yazılmış şekliyle hem günümüz Türkçe açıklamasıyla sunulmuş okurlara.
Kaside şöyle başlıyor:
Sühan oldur ki ola âyet-i kübrâ-yı sühan
Yazıla safha-i İ’câzda a’lâ-yı sühan
Açıklaması şöyle: Şiir, sözün en büyüğüne(güzeline) örnek teşkil etmeli ve sözün en güzeli mücize sayfasında yazılmalıdır.
Kaside böyle devam ediyor. Ben bu kasidenin 27, 46, 48, 52 ve 53 ncü beyitlerinin açıklamalarını sunmak istiyorum:
27. beyit: Bir sürü kötü mahlas kullanan, güzel şiir yazamayan şairler, kötü şiiriyle şiiri rezil ettiler.
46. beyit: Nice ehliyetsiz, fukara yaratılışlı, dilenci-meşreb, şiiri dilenciliğe sermâye olarak kullanır.
48. beyit: Büyüklerin kapılarına, gazelim var diyerek daldılar, yüce söz dergâhı dilenci kapısı haline geldi.
52. beyit: Şiirin güzelliği o kadar rezil hale geldi ki artık bizde şairiz demeye utanıyoruz.
53. beyit: Önceki şairlerin eserlerini bir hazine gibi bulup, her hırsızın yaptığı gibi şiirleri yağmaladılar.
Sünbülzâde Vehbi’nin şiir ve şiir olmayan, şair ve şair olmayan üzerine duyguları, düşünceleri böyledir.
Ol dönemde divan edebiyatı şairleri yazdığı gazel ve kasidelerini sultanlara sunar, karşılığında mükafatlar alırlardı. İş böyle olunca da hiç şair olup da şiir yazamayanlar dahi kalemi eline alıp şairlik taslamışlardır. Gayeleri şiir değil para kazanmak olmuştur.
Divan edebiyatına iyi ürünler vermek, şiir sanatına katkı sağlamak isteyenler ise o gibi şairleri dilenci olarak görmüş ve yermişlerdir.
Yazımın başlığını “Şiirden çok şair var! şiire yazık” olarak belirledim. Gerçekten bu noktada şiire yazık, hem de çok yazık.
Sünbülzâde Vehbi, şiire emek verenlerdendir. Ancak divan edebiyatı şairlerinin bir çoğunda olduğu gibi onda da kendini beğenme vardır. Sünbülzâde Vehbi’de bazı edebiyatçılar tarafından beğenilmeyenler arasındadır.
Benim asıl diyeceğim şudur: Prof. Dr. İskender Pala’nın dediği gibi lafı kelâm derecesine ulaştıranlar şair, ulaştıramayanlar ise şair değildir.
Mısraları yan yana dizmeyle, heceyi ve kafiyeyi yerine getirmeyle, bir sürü kuru laf etmeyle şiire ulaşılamaz, şair olunamaz.
Hele yazdıklarını şiir sanıp da gazetelerde, dergilerde yayınlayanlar, kitap bastıranlar bu konuda öyle bir kirliliğe sebep olmaktadırlar ki işbu kirliliğin yanında çevre kirliliğinin sözü bile edilemez.
Bir şair adayının tıpkı bir ustada olduğu gibi çıraklıktan kalfalığa, kalfalıktan ustalığa kadar ilerlemesi ve daha sonra eserini yayınlaması gerekmektedir. Yoksa ustalaştığında acemice yazdığı şiirleri yok etmeye kalksa da yok edemez. O zaman da son pişmanlık fayda etmez.
Şair gibi şair olunmalı, şiir gibi şiir yazılmalı. Kaliteye önem hem de çok önem verilmeli. Yoksa ucuz etin tiriti olmaz. Olmayınca da tezgahta ne ki ucuz et var çöplüğe gider.
Kaynak: Sünbülzâde Vehbi, Yrd. Doç. Dr. Süreyya Ali Beyzâdeoğlu, İklim Yayınları, 1993 Cağaloğlu/İstanbul
YORUMLAR
yazıyı okuduğumda biraz durakladım doğrusu.Aslında sözlerinize sonuna kadar katlılyorum.
Ben adıma konuşacak olursam yazdıklarıma hiç bir zaman şiirim demem karalamam derim.Çümkü ben burada içimden dökülen bir kaç satırı aktararak hobimi gideriyorum ve asla ve asla büyük bir şair olma gibi hayallerim falanda yok.
Ben hobi bahçemde karalamayı ve başkasının karalamalarını okumayı seviyorum.Ama dediğiniz gibi bunun suyunuda çıkartıyoruz sanırım.
Çok güncel bir konu hatta yara diyeceğim güzel yazınız için teşekkürler.
Sayın Ustam; affınıza sığınarak, okuduğumu yormak isterim:
Bir, karataş duvarı, gözünüzün önüne getirin; göreceksiniz ki, o duvar bütünde, her boy ve kalitede taş var...
Bir başka örnek: elimizdeki parmaklar; hangisi- hangisinden daha lüzumlu?
Ömrümde, niye yaratıldığını en uzun vakit düşündüğüm; (I)Sırgan Otu’dur...
Meğer; Allah, hiçbirşeyi, faydasız yaratmamıştır... Elbette doğru ki; Sizi, tanımak için, yukarıda yazılı eseri okumam gerekli idi. Varın, anlatmaya çalıştığımı Siz anlayın...
Son söz: Ormanı, kendi hâline bırakın; o, kendine yakışanı büyütür!
Saygılarımla Selâm ederim... Sağolun.
Çıraklık bu sözlerimi, bağışlamanız dileği ile.
K.Y.Kadir Yeter.28.9.2009- TRABZON.
.edebiyatdefteri.com/index.asp?istek=tum_yazilar&k=detay&yazi_id=45864
sadık miskini
"ŞİİRDEN ÇOK ŞAİR VAR! ŞİİRE YAZIK.."