Şu çocukluk dedikleri
Şu çocukluk dedikleri
O yıl kış çok ağır geçmişti. Tilkiler kümeslerimize kadar girmiş , kurtlar köpeklerimizi parçalamıştı. Kurt Abdo’yu hiç bu kadar sinirli görmemiştim. Uzun bir zincire bağladığı kurdu çeke , çeke köy meydanına doğru getiriyordu. Arada bir köpeklerin hamlesine elindeki sopayla karşı duruyordu. Kurt kendini köpeklerden korumak için hamle yapıyor ancak zincirin sesiyle irkiliyordu.
Kurt Abdo köy meydanına ulaştığında hafiften atan kar hızlanmıştı. Köpekler hırıltıyla kurdun etrafında dönüyorlardı. Malakan çocukları uzaktan seyrediyordu olan biteni. Zincire bağlı kurt etrafını saran köpeklere dişlerini gösteriyor arada bir üstüne saldıranları pençesiyle hırpalıyor karların üstünde ölümüne bir kavga başlıyordu.
Kurt Abdo avaz avaz bağırıyordu ;
- Köpeğine güvenen gelsin. Kazanana benden bir çuval un. Haydi ne duruyorsunuz. bu kurt şimdiye kadar bu dağlarda yakaladığım en yaman kurt. Bunu yenen köpek, buranın en babayiğit köpeği olacak. kaybedenden yarım çuval un alacağım...Bakın görün ! Kurt abdo eliyle kulağını göstererek ,
- Bütün gece bu imansızın peşinden koştum. Kapanı da sürükleyerek yuvasına kadar gitti, ama benim adım Kurt Abdo, bırakırmıyım onun peşini yuvasına kadar dayandım. İmansız az daha kulağımı koparacaktı. Ama kurtulamadı elimden. işte şimdi er meydanında savaşacak benimde hıncım var bunda...
Çocuklar ipe bağladıkları köpekleriyle kara kışa bakmadan Kurt Abdo’ya doğru koşuyorlardı. Evlerinden besili köpekleriyle çıkanlar köy meydanına doğru gidiyorlardı.
Kurt Abdo durmadan bağırıyordu ;
-Hadi ne bekliyorsunuz eğlence başlıyor. Yoksa köpeğinizin yenilmesinden mi korkuyorsunuz? Kurdun kokusunu alan köpekler hırlayarak neredeyse dört nala kalkmış bir at gibi karların üstünden sıçrayarak gidiyorlardı.
Başka eğlencemiz yoktu. Malakan köyünün biraz dışına doğru her şey değişiyordu. Onların yaptırdıkaları evler çoğunlukla iki katlı ve ahşaptandı , verandaları vardı. Yaz geldimi arada bir verandaya çıkıp çay içerlerdi. Rusların sürgün kavmi deniyordu onlara. Her sabah doyuncaya kadar süt içerlerdi. Bir de askerlik neyim yapmazlarmış , ondan Ruslar sürüvermişler onları bizim bu diyarlara. Natalya’nın akerdeon’u var öyle güzel çalıyor ki... Bazen bana da veriyor boyumdan büyük duruyor neredeyse ama parmaklarım alıştı. O sihirli düğmelere dokunduğumda çıkan seslere bayılıyorum. Bir de öğretmen Nastasia’yı seviyorum. Okula gidemediğim zamanlar evimize kadar geliyor. Atlı bir kızakla kapımıza dayanıyor ve anneme beni soruyor işte o zamanlar içimde deli bir fırtına kopuyor...
Bizim evlerimiz toprak damlı , bir de çamurla sıvanmış duvarlarımız.. pencerelerimiz tavanla duvarın birleştiği yerde arada bir gökyüzüne bakarım oradan. Kış gelip kar yağmaya başladı mı iki metre olur kalınlığı. Dışarıdan açarlar kapıyı. Çeşmelerimiz de su kesildi mi çaydan doldururuz kapları. Erkenden kalkarız daha balıklar uyanmadan su bulanmadan dolduruveririz. kovalarımızı.
Akşamları kavurga* kavrulur her gece bir evde toplanırız.. Bazen ocakta sac altına kartopi * serpilir. Geceleri babaannem cin masalları anlatır korkarım. Yorganı üstüme kapatıp korkuyla uyurum. Bazense kaçakaçlıktan anlatır. Düşman geldiğinde çirkin görünmek için kül sürerlermiş yüzlerine. Bazense dağlara doğru kaçarlarmış. Şu Sahara’yı aşıp Şavşata’a inerlermiş. Bir seferinde Kura Köprüsünün yıkılışını anlattı çok korkmuştum...
O gün de okula gidememiştim. Öğretmenim yemşikcinin* sürdüğü kızakla çıka geldi. Kapıda annem karşıladı onu.
- Buyurun öğretmen hanım
- Fadime bu gün de okula gelmedi , merak ettim. Okumayı çok seviyor. Onu okulsuz bırakmayın.
- gece çok kar yağdı. Sabah evden çıkamadık. Yarın gönderirim öğretmen hanım. Bir çay içseydiniz.
- Yok yok başka yerlere de uğrayacağım. Sen fadime’yi yarın mutlaka gönder okuluna emi...
Nastasia öğretmenin sesini duymak güç veriyordu bana. Osmanlı savaş tazminatı olarak bırakmıştı buraları. Zaten ondan evvel de kimse uğramazdı buralara. Biz kendi diyarlarımızda hep bir terk edilmişlik yaşadık. Malakanlar gelince dost olduk onlarla. Alaca atları , çayırları toplayan makineleri , akardeonları bir de kartopileri vardı. Nastasia öğretmen bir seferinde saçlarımı taramış ve bana ucundan tutulan bir ayna vermişti. Kimse almasın diye geceleri yastığımın altında saklıyorum onu...
Yazları Sahara’da yaylaya çıkardık. Kağnıların gıcırtıları sarardı ovayı. leylekler uçardı üstümüzde , turnalar. Türküler söylerdik. Adaklar adardık. Natalya’nın geldiği olurdu bizimle. Taşlardan kına toplardık. O bize Akardeon çalardı , coşardık. Türkçe , Rusça şarkılar söylerdik. Akşamları Sahara’da delice bir soğuk içimize işlerdi. Babaannem kete* yapardı. Pişi * pişirirdi. Kışlıklar hazırlanırdı yayla da ,peynirler yoğrulur , yayıklar yayılırdı. Natalya her gün iki litre süt içerdi. O içince benimde canım isterdi...
Kurt Abdo’yu ilk yaylada duydum. Babasıda Kurt avına gidermiş. daha çocukken Kurt Abdo’yu da yanına alarak geceden kapanlar kurarlarmış , sonra da yakaladıkları kurtları köpeklerin maskarası yaparlarmış. Bir gece kapana düşen kurt’u almaya giden babası bir daha dönmemiş. Ondan sonra Kurt Abdo biraz da intikam hırsıyla saldırmaya başladı kurtlara.
Derler ki Kurt Abdo bir sabah yakaldığı bir kurdun etrafında ispirto içip dolanmış. Kurdun etrafında dans ederek " hadi kalk , kalkamıyorsun değil mi ? Ama ben seni kaldırmasını bilirim. kurt abdo zinciri boynuna dolayıp etrafında çevirip durmuş zavallı kurdu. Her çevirdiğinde kapan ayağını biraz daha sıkımış , Kurt acılar içinde kıvranıp yere düşmüş . Kurt abdo banamısın demeden onun etrafında dönüp durmuş...
Kış geldi mi herkes kurt Abdo’ nun yakalayacağı kurtları beklemeye başlamış. İşte o gün de koca bir kurtla çıkıp geldiğinde köy meydanı yine ana baba gününe döndü.
Kurt Abdo meydanın etrafını çevreleyen kalabalığı bir çember haline getirdi. Sonra kurt ’la döğüşecek ilk köpek girdi bu çemberin içine. Kangal cinsi iri bir köpekti. İlk hamlede kurdu pençeleriyle yere yıktı. Sonra kurdun alttan hamlesiyle karların üstüne savruldu. Ölümüne bir boğuşma karları havalandırdı durdu. İlk köpek kurdun önünden kaçınca ikincisi , üçüncüsü devreye girdi. Karlar Kurt’tan ve köpeklerden boşalan kanlarla kırmızıya boyandı. Döğüş can haviyle sürdü. Sonunda birkaç köpek birden saldırarak kurdu paramparça ettiler. Asilce yere düştü , son ana kadar köpeklere direndi. Ulumaya benzer bir ses çıkarttı ve hareketsiz bir şekilde karların üstüne düştü...
Kalabalık dağılınca Natalya’yla birlikte kurdun öldüğü yere geldik. Önceleri bir eğlence gibi gelmişti bize ama onun son hali ve çaresiz direnişi bizim yüreğimizde bir acı oluşturmuştu. Kimbilir belkide yavruları vardı ve onlara yiyecek bulmak için çıkmıştı Şu karlı dağlara. Lapa lapa yağan kar altında gözlerimdeki yaşlar birden boşalıverdi. Natalya’ya sarılıp hüngür hüngür ağladım. Onu kurtarmak için hiçbirşey yapamamıştık. Karların üstüne düşen vücudunu yine karla örttük. Ellerimiz donuncaya kadar onun üstünü kapattık ve son halini yüreğimize gömerek gözlerimizden dökülen yaşlarla el ele tutuşup köyün içine doğru yürüdük...
Alper Kar
*Kavurga : Buğdayın tavada yağla kavrulmuş hali
* Kartopi : Malakanların getirdiği nişastası fazla bir çeşit patates
*Yemşikci : Kızak sürene o bölgede verilen ad
* Kete : Yöresel bir börek çeşidi
* Pişi : Yuvarlak olarak açılan hamurun yağda pişirilmiş hali
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.