- 5471 Okunma
- 14 Yorum
- 0 Beğeni
TATLI DİL YILANI DELİĞİNDEN ÇIKARIR
Yakın bir akrabamın düğünü için, uzun zamandır gidemediğim memleketime gitmiştim. İşten bir gün izin aldım. Bir günde pazar tatilim, iki gün içinde düğünden önce elimden geldiği kadar akraba ziyareti yapmaya çalışacaktım.
Düğün evine geldiğimde öğlen olmuştu. Düğün sahibi beni kapıda karşıladı. Elimdeki küçük valizimi alıp yukarı kendisi taşırken ben de arkasından yukarı çıktım. Bana yatacağım odayı gösterip valizimi koydu. Ben düğün için gümüş bir çay tepsisi getirmiştim. Evlenen kuzenimin kızıydı. Küçükte olsa eline alınca beni hatırlayacak bir hediye olsun istemiştim. Valizimden çıkarıp kuzenime verdim.
_’Hoş geldin Emine.’ Yemekler hazırlandı. Hadi aşağıya inelim de, önce karnını bi doyur.’
Birlikte aşağı inip hazırlanan sofraya oturdum. Uzaktan yakından gelen akrabalarımı bu sofrada görme imkanım oldu ama; iki amcam yoktu. İzin isteyip amcalarımı da görmek için ev halkıyla şimdilik vedalaşıp, diğer akrabalarımı da düğün başlamadan ziyaret etmek istediğimi söyledim. Orada bulunan küçük yengem:
_’Hadi önce bizden başlayalım; amcan evde, seni görünce çok sevinecek.’
Nasılsa birinden başlamalıyım; bu kişi neden yengem olmasın?
Yengem önde ben arkada, köyün taşlı yollarında başladık yürümeye. Önümüzde büyük bir kaz sürüsü bizi görünce hepsi birden kanatlarını açarak uçar gibi koşmaya başladılar. Toprak olan yollar, kazların kanat çırpmasıyla toz duman oldu.
Amcamın evi köyün girişinde, tarlanın içine yapılmış, her yönden muhteşem görünen bir villaydı. Bahçede her türlü meyve ağaçları, aralarında rengarenk çiçeklerle Amerikan evleri gibi köyün girişinde sırıtıyordu. Eve geldiğimizde kapının önünde paralel bir çiçeklikte rengarenk laleler açmışlardı.
_Aaa, ne kadar güzel lale bunlar yenge.
_Alman lalesi; Almanya’dan gelirken getirdim soğanlarını.
Bu lafa bozulmuştum. Nasıl Alman lalesi olurmuş? Bal gibi bizim, Türk lalesi Osmanlı zamanında her yer lale bahçeleriyle süslü değ ilmiydi? Hiç mi tarih okumadı bunlar.
Önce laleler yurtdışına kaçırıldı, şimdi biz saklı gizli bavul diplerinde geri getiriyoruz diyerek içimden söylendim. Laleler hafif esen rüzgarın etkisiyle sanki selam verir gibi başlarını hafifçe sallarken ben mermer basamaklarda ilerlemeye başladım bile. Amcam beni görünce çok sevindi.
_’Ooo kimler gelmiş, kimler gelmiş. Hoş geldin bakalım benim vefalı yeğenim. Ara sıra bu düğünlerde olmasa hiç buluşamayacağız.’ Diyerek bana sarıldı.
_’Olur mu hiç amca, ben bulduğum ilk fırsatta sizleri ziyaret ediyorum ama hep biz mi geleceğiz? Sizde pek ala gelebilirsiniz.’
Biraz hoş beş ettikten sonra izin isteyip büyük amcamı da ziyaret etmek istediğimi söyledim.Yengem:
_Ben de seninle geleyim, amcan bu sıralar hasta, ben de ziyaret etmiş olurum.
Birlikte evden çıkıp köyün aşağısına doğru tozlu yollardan yürümeye başladık.
Eve geldiğimizde ben durup küçük gölümüzü biraz seyrettim. Bu gölde ne günlerim geçmişti.
Kışın donan göl, doğal bir buz pisti olur, bütün çocuklar burada kayardı. Amcamın oğluyla ben de kayardım.
Sık sık düşüp bir yerlerimizi kanatmamız, annemi çileden çıkarmıştı.
Bu işe kendince bir çözüm bulmuştu. Babaannemden duyacağı lafa aldırmadan, eski hamur teknesini bize kaymamız için vermişti annem.
Amcamın oğluyla ben, sırayla bu tekneye binerdik. Ben binince o itiyor, o binince ben itiyordum.
Yengem’in tahta kapıya yumruklarıyla vurarak; kimse yok mu? demesi beni daldığım düşüncelerimden sıyırdı. Sesimizi duyan merdivenlere bağlanmış kocaman bir çoban köpeğinden başkası değildi.
Benim amcamı görmeden gitmeye hiç niyetim yoktu. Yavaşça tahta kapıyı ittim. İçerdeki köpek zincire var gücüyle asılıyor, dişlerini bize göstererek havlıyordu. Zincir bir kopsa bizi parçalayacağı kesin, yengem tahta kapıya yapışmış vaziyette hiç kıpırdamadan duruyor, benimde içeri girmemem için uyarılarda bulunuyordu.
Köpek çok fenaymış, kaç kişiyi ısırmış falan, durmadan anlatıyor ama; ben kafama koydum. Amcamı görmeden gitmeyeceğim.
_Karabaş; sen ne kadar güzel bir köpeksin, çok tatlısın, gözlerin ne kadar güzel senin’
deyip köpeğe doğru yaklaşmaya başladım.
Durmadan konuşuyorum. Hiç korku belirtisi göstermeden elimi ona doğru uzattım. Köpek sakinleşti, kuyruğunu sallamaya başladı, ben de onun başını okşayıp taş merdivenleri başladım tırmanmaya, yengem aşağıda kapının arkasında kaldı.
Yukarı çıktığımda
,
_’Kimse yok mu? Ben geldim. ‘
İçerden büyük yengemin sesi geliyordu.
_Sen kimsin?
_Ben Emine!
_Gel kızım gel! Ben içerdeyim; başımı yıkıyorum saçımı ördürecek birini arıyordum zaten, iyi ki geldin.
Kapıyı açıp içeri girdiğimde yengem çok şaşırdı.
_Sen nasıl geldin?
_Nasıl olacak, otobüsle geldim.
_Onu sormuyorum; minnoştan nasıl geçtin? Ben senin sesini duyunca benim kız sandım onun için dışarı çıkmadım.
Amcamın da Emine isminde bir kızı vardı, benden üç yaş küçüktü. Ben Emine deyince Kendi kızı sanması ondandı. Beni görünce çok şaşırdı.
Islak saçlarını eliyle alnında toplayıp rulo gibi bağladı. Yerdeki, başını yıkadığı leğeni kaptığı gibi dışarı bırakıp geldi
Köpeğin adını minnoş koymuşlar, kocaman köpeğe küçücük bir kedi ismi, çok tuhafıma gitti.
_Neden minnoş koydunuz kocam köpeğin ismini’
_Aldığımızda sen onu bir görseydin; boz bir kedi eniğine benziyordu. Çok tatlıydı; onun için minnoş koyduk.
_Hiç büyümeyecek mi sandınız?
_Ne bilelim kızım; minnoş dedik, öyle kaldı.
_Sahi, sen nasıl geldin? Minnoş kimsenin içeri girmesine izin vermez.
Amcam lafı yengemin ağzından aldı.
_Kan çekmiş.
_Amca! Köpek benim akrabam mı ki, kan çeksin. Yengem aşağıda kaldı biriniz onu getirin.
Amcam şişmiş ayağını göstererek:
_Hadi git avrat, gelini sen getir, ben bu ayakla zaten kıpırdayamıyorum, kızım sende nasıl geldin, bi anlatıver çatlatma adamı.
_Nasıl geleyim amca, tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır demişler. Karabaşa iki çift tatlı laf edince oda beni merdivenden çıkardı.
Emine Uysal /27/09/2009
YORUMLAR
Bizim de bir köpeğimiz vardı. Adı karabaş. Herkes ondan çok korkardı. Kimseyi evin önünde geçirmediği için dedemler bağlarlarmış. Biz hiç görmeiştik köpeği ama şanını şehirden duyardık. Biz köre gittiğimizde dedem onu hiç dışarı çıkartmaz. bizim rahatlıkla oynamamızı istermi. O nedenle görmemiştik. Bir bayram dedmin haberi olmadan köye gitik. Ben kardeşlerin anne ve babam. Evimizin yan tarafındaki ve geçecek olan başka bir aile daha vardı hemen arkamızda.
Babam " karabaş bu bauram serbest kalmışsın" diyerek ona seslendi. Köpek galid babmın ellerini yalıyor, bacaklarına sürtünüyordu. Biz korkuyorduk ama babam " korkmayın çocuklar bir şey yapmaz. bizim bu aileden olduğumuzu bilir" dedi. Gerçekten de köpek hepimizin yanına gelip öyle masum bakıyorduk ki bacaklarımıza sürtünüyor elimzii uzattığımızda elimizi yalıyordu ve bizi bahçe kapısından içeri gçrdüğümüzde arkamızdaki ailenin üstüne saldırmış onların kapının önünden hgeçmesine izin vermemiş herkez can havliyel kaçmaya başlamıştı ve yine babam ona çağırıp " Karabaş onlar misafir. ayıp etmiyor musun onları yoldan geçirmemkle gel bakalım buraya" diye çağırdığında gelmişti yanına ve o aile geçmişti diğer tarafa.
Tatlı dil mi yoksa amcanızın dediği gibi gerçekten o aileden olduğumuz için mi bilmiyorum ama köpreklerin dünyanın en sadık dost olduğunu biliyorum sevgili dost.
Çok güzeldi paylaşımınız. Sevgiler yüreğinize
Kazlar, göl,tozlu yollar çok güzel bir tasvirle anlatılmış kaleminize sağlık.Bende bir köylü olarak köpeklerle baya zaman geçirdim.Onlar insanların kendilerine karşı nasıl bir duygu ile yaklaştıklarını hissederler.İnsanlar duygularına göre koku salarlarmış:)Sevgi,korku,kin,güven...Ve bir özellkileri daha vardır ki unutmazlar kendilerine gösterilen sevgiyi de , öfkeyi de.
Oysa biz insanlar ne çok şeyleri unutuyoruz bir düşünmek lazım...