- 1145 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Akıl..Kant..Ve sonrası..
İmmanuel Kant, felsefe tarihinin en önemli kişiliklerinden biridir.
Kendisinden önce gelen tüm idealist düşünürlerin tanrılaştırdığı insan aklını eleştirmiş ve insan aklının yaratıcı bir yapısı olmadığını ve doğanın bir ürünü olduğunu ortaya koymuştur.
Kant, felsefesini eleştiri üstüne kurmuştu; ona göre felsefenin yapması gereken şey, yalnızca eleştiri olmalıydı. Felsefeyi yapan şey akıl olduğuna göre, aklı eleştirmek; onun gücünü ve güçsüzlüklerini ortaya koymak gerekiyordu.
Kant bu düşüncenin ardından giderek üç büyük temel eser yarattı.
Bu üç büyük eserin birincisi; "Mutlak Aklın Eleştirisi"; ikincisi, "Pratik Aklın Eleştirisi" ve üçüncüsü, "Yargı Gücünün eleştirisidir."
Kendisinden sonra gelen düşünürleri büyük bir ölçüde etkileyen Kant, -Büyük Alman İdealizminin- kurucusu olarak kabul edilir.
Kant, materyalist yaklaşımlar göstermesine rağmen ve diyalektik düşünceye önemli katkılar koymuş olmakla birlikte, diyalektiğin gücünü anlamamış ve ona gerektiği gibi yaklaşmamış, giderek de ondan uzaklaşmış ve nesnel gerçekliğin akılla kurulabileceğini söylemekle “Eleştiricilik” (KRİTİSİZM) adında yeni bir idealizm ekolü yaratmıştır.
Kant’ı gerçekten anlayan ve onu ilk eleştiren yine bir Alman düşünürü olan Fichte oldu.
Fichte, düşüncenin diyalektik bir yapısı olduğunu ve diyalektik bir gelişme gösterdiğini düşünmüştü. Ona göre bilgi, karşıtlıkların aşılmasıyla gerçekleşiyordu. Herhangi bir fenomen hakkında bilgi sahibi olmak için, önce onu görmek, sonra başkalarından ayırt etmek, yani soyutlamak ve daha sonrada o fenomenin, diğerleriyle bağıntısını kurabilmek gerekirdi. Fichteyi bir diyalektikçi olmasına rağmen idealist yapan şey, yalnızca düşüncenin diyalektiği ile uğraşmış, nesneye yani maddeye önem vermemiş olmasıdır. (ÖZNEL İDEALİZM)
Yine bir Alman düşünürü olan Schelling, Fichte’nin düşünce üzerine kurduğu idealist diyalektiği doğaya aktararak, yalnız düşüncenin değil, tüm doğanın da diyalektik bir yasaya bağlı olduğunu gösterdi, onu idealist yapan şey de yalnızca nesnenin diyalektiğiyle uğraşmış olması, düşünceyi ikinci plana atmış olmasıydı. (NESNEL İDEALİZM)
Bu noktada karşımıza çıkan üçüncü büyük düşünür, yine bir Alman düşünürü olan Hegel’dir.
Hegel, Fichte’nin düşünsel diyalektiğiyle, Schelling’in nesnel diyalektiğinin aslında bir bütünlük olduğunu fark etti.
Evet düşünsel olanla, nesnel olan, yani madde ve ruh; diyalektik bir bütünlüktü ve ikisi birbirinden koparılamazdı.
Bu evrensel bir yasa olan zıtların birliği ve savaşımına uygun bir durumdu. Ancak sorun burada daha gerçek bir hal alıyordu.
Bu madde düşünce birlikteliğinde önce olan hangisiydi. Madde mi ruh’u yaratıyordu, Ruh mu madde’yi yaratıyordu.
Hegel, ruh maddeyi yarattı diyerek idealist kampta yerini almakta bir çekince görmedi. (Nesnel idealizmi aşamadı)
Görüldüğü gibi felsefenin temel sorusu; (madde mi ruhu yaratır, ruh mu maddeyi yaratır) Antik Yunanda olduğu şekliyle aynen karşımıza çıkıyor.
Parmenides’in “değişmezi”; Platon’un “İde’si; Aristoteles’in “biçim’i”; Hegel’in “ruh’u” hep aynı idealist yapısıyla günümüzde de yaşamını sürdürüyor.
Hegel’in idealist diyalektiğini ayakları üzerine dikip, materyalist diyalektiğe dönüştüren; yine bir Alman düşünürü olan Marks’tır.
Marks, “benim diyalektik anlayışım, Hegel’in diyalektik anlayışının bir devamı değil, aksine tam karşıtıdır, Hegelcilik; ilk kurbanı Hegel’in kendisi olan bir aldanıştır” diyerek Hegel’le kendisi arasındaki karşıtlığı çok net bir biçimde ortaya koymuştur.
Tüm bu anlattıklarımdan bize düşen bence şudur:
Felsefe öğrenmek hem hakkımız, hem de görevimizdir. Ancak felsefeyi öğrenmek ve kendimize uygun cümlelerle onu yaşama geçirebilmek için, felsefenin önde gelen düşünürlerinin ve onların kurmuş olduğu düşünce sistemlerinin iyi bilinmesi gerekir. Öğrenmek sonsuz bir süreçtir, yaşamımızı öğrenmeye yönlendirelim..
Sedat Akıncı..
YORUMLAR
Felsefe tasavvuf demek değildir dost; Tasavvuf islam felsefesi içinde bir koldur yalnızca ve kaynağını Hermes'in (idris'in).."İnsanlar ölümlü tanrılardır; Tanrılar ölümsüz insanlardır" önermesinden alır..Celaleddin bu nedenle "ben tanrıyı insanda buldum" der..Hallacı Mansur da bu nedenle "enel hak" der..Saygılar..