- 1273 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Ben -XVI- Gidenler
Kelimeler ile oynamayı seviyorum.
Onları özenle seçerek cümlelerim içinde çift anlam yaratabilecek durumda kullanmak ve karşımdaki kişi ile kelime yarışı yapmak en büyük keyiflerimden biri. Hele bunu yapabilecek bir zeka ile karşılaştım ise, keyfimden yanıma yaklaşılmaz.
Lakin son zamanlarda öylesine abarttım, dozajı öylesine aştım ki... Bazen ben bile karşımdaki kişiyi kelime erbabında sıkıştırmamdan sıkılıyorum. Benle iki kelam sohbet etmek isteyen zavallıyı düşünemiyorum bile, ne durumdadır.
Ukala bir insan olduğumu kabul ediyorum. Kendimi her şekilde ve durumda seven ben için bu sorun olmuyor. Ama insanlar benle konuşmaya korkuyorlar artık. Konuşurken kelimelerini özenle seçip, onları zorlamamdan bıkmış bir vaziyette sessizliğe bürünüyorlar.
Lakin öyle durumlar var ki; duymazlığa gelmek dünyanın en büyük zûlmü benim için.
Misal mi?
Buyurun o halde, benimle konuşma cesareti gösterebilen bir arkadaşımla aramızda geçen diyaloğa...
_Naber?
_İyidir canım senden?
_Benden de iyilik... Neler yapıyorsun bakayım?
_Hiç... Evde oturuyorum.
_ İyi...Nasıl gidiyor hayat? (!)...
İşte durduğum nokta!...
_ Giden bir şey yok. İkimizde oturuyoruz...
Her duyduğumda tüylerimi diken, diken ederek durmamı sağlayan, sohbet arası klişe olarak dilimize yerleşmiş sorular...
Bir başkası daha: ’’Dünya nereye gidiyor?’’...
Vallahi, ben uzaydan dünyanın fotoğrafını çekenlerinin yalancısıyım.
Bu fotoğraflara, baktım, inceledim, düşündüm.Hatta başımı eğerek de baktım, görebilecekmişim gibi...
Altında tekerlek yok ki bir yere gitsin dedim önce...Sonra bilye gibi yuvarlak bu Dünya denilen gezegen, belki yuvarlanıyordur dedim ama okudum ki hep aynı yörüngede, aynı zaman dilimi içinde aynı güneşin etrafında dönüp duruyor garibim..
Düşündüm, düşündüm...
Çıkamadım işin içinden...
Sonra seslendim fotoğraflara...
_‘’Ya dünya, ben komşu Ayşe teyzeye çay içmeye gidiyorum, sende gel’’.
Ses etmedi bana...
Bende derin bir iç çekişle içimden, ‘’bu dünyanın tekeri yok, yolu belli, zamanı belli, sesi de çıkmıyor garibimin... yani sabah işe, akşam eve misali dönüp duruyor divane aşık gibi... ‘’ diye geçirip, seslendim yine:
_‘’Dünyacım, düşündüm taşındım da, yazık sana! Gel sana bir arkadaş bulayım, belki böylelikle millet de senin nereye gittiğin dedikodusunu bırakır!...’’
Malum, böyle diyince şimdi alınacaksınız ‘’dalga denizde olur git sahile’’ diyeceksiniz ama...
Bir gerçek var ki; içinden bakılınca, Dünya aynı yerde duruyor gibi. Tabii bir de dışardan bakanlara sormak lazım bunu...
...
Ben ve gidenlerim...
Bir söz daha mevcut gidenlere dair.
Lakin bu seferki farklı; beni delirten değil, düşündüren bir söz.
Herkes üzerine geliyorsa, bil ki; ters yoldasın!
Her seferinde kavga ettiğim, ikilemlere düştüğüm, düşüncemi ülkelere, fikirlerimi kişilere büründürüp mübadele işlemini kanlı eylemlerle gerçekleştiren; söz öbeği...
Dünya üzerinde en çok sevdiğim kelime ile boğulduğum girdabım...
Neden?...
İyide, yolun ters ya da düz olduğunu keşfeden, bildiren kim ve neleri kıyas alarak vardı bu sonuca?...
Ve yol!...
Yolun tanımı; ulaşılması istenilen nokta ile var olduğumuz nokta arasındaki mesafe.
Neyin yolu o halde kastedilen bu cümlede?
Giden gidiyor ve asla geri döneni yok!
Peki niye?
Düşünelim biraz...
Gidenlerin gittikleri yerdeki memnuniyetleri sonucu geri dönmeyi düşünmüyor olma ihtimallerinin yanında, hayatı boyunca değer verdiği bedeni ve çabaladığı tüm diğer sıfat, hak, idealleri gibi düşünme yetilerini de bu tarafta bırakmış olabilirliği, mecburi gidişin olduğu açılan kapının diğer tarafında dönüşe izin vermeyen ve tüm yaptıklarını sorgulayıp, yargılayan sevimsiz gardiyanların istilasındaki diğer taraf tabiri altındaki, hayatın her türlü nimeti içeren bahçesinin yüksek duvarının aşılması sonucu düşen özgür ruhları zincire vuran zindan farazisi belki de...
Gidenler, gidiyorlar...
Sanki internet üzerinde ikinci el satış sitesindeyim.
Gelenler nerede peki? Sorusu düşüyor dimağıma birden.
Ve açılıyor gözlerim gülümseyen yüzüme eşlik ederek.
Yaşam tezatların esirliğinde sürüyor.
Bir gidenin olabilmesi, yani gidebilmesi için önce gelmiş olması gerekiyor!...
Tıpkı ışığın gitmesi ile karanlığa, günün bitmesi ile geceye, sıcağın sona ermesi ile soğuğa maruz kalmamız gibi...
Acılarımızı pekiştiren, mutluluk anlarımız gibi...
Zeynep Tavukçu 1-7/ 7
YORUMLAR
"Bir gidenin olabilmesi, yani gidebilmesi için önce gelmiş olması gerekiyor!..."
Ya da giden kişinin hep yanımızda bulunması gerekir, yani gelmiş olması gerekmez. Yanımızda bulunan kişiye gelmiş muamelesi yapamayız.
Ben de seçzcüklerle oynamayı çok severim. Zaten edebiyatçı sözcük oyuncusudur. Özellikle de mizahi bir anlatımı tercih edenler... Aziz Nesin bunun en güzel örneklerinden biridir.
Yazan insan, bu yüzden bir yazı okuduğu zaman, yazının güzellikleri kadar hatalarını da görür. benim de sizin yazınızda gördüğüm gibi.
"de"ler... "de" bağlaçları... Maşallah, Allah ayırmasın hep önceki sözcüğe bitişik; dedim ya, muhabbet...
Bir de...
"N'aber"le başlayan ilk diyaloğunuz... Karışık orası. Diyaloğu başlatan kim? Hangi diyalog size ait?
"Herkes üzerine geliyorsa, bil ki; ters yoldasın!" Bu niye tırnak içinde değil?
Evet Tavukçu, ben de sözcüklerle oynamayı sevdiğim gibi, yazım hataları da hiç kaçmaz elimden.
Bu yazınızı pek değil, ama önceki yazınızı çok sevmiştim.