Kızsal muhabbetler(11)..............
-Leyla ne güzel rengi var kime örüyosun bu atkıyı?
-Kime diyene.
-Neeeeeeeeee bana mı canım ya.
-İstersen örgü hakkında şiir bile okurum sana.
-Oku hadi!
-’Yaşantıma örüyorum seni
bir düz
bir ters
ve takılıyor ucun
bir yerlere
sökülüyorsun yaşamımdan’ diyor şair.
-Yaaaaaa ne güzel Leyla beni hiç yaşantından sökme olur mu?
-Hiç söker miyim canım arkadaşım sevgin ilmek ilmek işlenmiş kalbime.
-Seda Leyla’yı öptü.
-Kardeşten öteyiz ne güzel Leyla di mi?
-Öyle hatta bir çay yaparsan, karanfil de atarsan ,can ciğer kuzu sarması olurum senle.
Seda mutfağa gitti çay yapmaya,bir yandan da bir şarkı mırıldanmaya başladı:.
’Hüzün zaman zaman deli dalgalarla gelir,
gönlümün kıyısına vurur
aşınan kayalar gibi ruhum
suskun yorgun öylece durur’
Leyla da geldi mutfağa.
Sedaaaaaaaaaaa ne çok severim bu şarkıyı nerden geldi aklına?
-Ne bileyim gri bulutlar sardı gökyüzünü ya hüzün sardı içimi, hüzün sarınca da aklıma geldi işte.Leyla biliyor musun hüznün tanımını yapıyorum da mutluluğun tanımı ne sence?
-Mutluğu en iyi Çetin Altan tanımlamış:
-Yaaaaaa ne demiş?
’Mutluluk sevdiğin işi yapmak ve sevdiğin insanla doya doya sevişmektir ’demiş
-Haaaaaa içinde sevişme geçiyosa tam senlik.
-Sedaaaaaaa dalga geçme seni duyanda beni sapık sanar
-Beni lafa tuttun çayı unutuyorum.Leyla hadi Farid Farjat koy yağmur da yağıyo şiir saati yapalım bir sen oku bir ben
tamam ne güzel olur eskiden çok yapardık uzun süredir yapmıyoruz.
Leyla Farid Farjat’ı açtı eve muhteşem keman nameleri doldu...
-İlk sen başla Seda hadi
-Tamam
’Elimde sükutun nabzını dinle
Dinle de gönlümü alıver gitsin
Saçlarımdan tutup kor gözlerinle
Yaşlı gözlerime dalıver gitsin....’
-Sedaaaaaaaa ben adamı sevmiyorum diyorum, sen Necip Fazıl okuyosun anlamadığımı mı sandın?
-Anlarsan anla !Hadi sıra sen de!
’Bir gece habersiz bize gel
Merdivenler gıcırdamasın
Öle yorgunum ki hiç sorma
Sen halimden anlarsın...’
-Haaaaaa sen de okusan okusan bunu okursun gece gel öyle mi?Ne yapacaksınız?
-SedacımCahit külebinin şiiri bu, ben mi dedim ?Adam demiş.
-Hadi sen oku Seda hanım
’Kıymeti harbiye olsa
Harbiyeye yazılırdım
Bir ihtilal de senin için yapardım
Yemin etmiyorum’
-Kimin bu?
-Söylemem git bul!
-Şiir okumam ben de!
-Okuma!
-Hikaye anlatayım o zaman
-İyi anlat şiirlerin gibi........neyse sustum.
Bernard Shaw ile İngilterenin meşhur devlet adamı Winston Churcillin yıldızları bir türlü barışmaz Bernard Shaw gıcıklığına Churcill’e kendi yazdığı oyunun galası için davetiye gönderir ve gıcıklığına altına:
’Davetiye iki kişiliktir yanınızda bir dostunuzu da getirebilirsiniz tabi eğer bir dostunu varsa’ yazar.
Churchill ise başka yere söz verdiğini gelemeyeceğini söyler özür diler ve:
’Oyununuzun ilk gecesine gelemesem de ikincisine gelirim tabi eğer ikincisi oynarsa’ der.
-Vayyyyyyyy iyi laf koymuş.Seda bu Bernard Shaw bana bir cümlesini okuduğun hani neydi ya haaaaaa hatırladım.
’Bir tek terzim beni kalıplara sokmaz ,her gittiğimde yeniden alır ölçülerimi oysa diğer insanlar hep aynı kalıplara uymamı beklerler’ diyen adam değil mi?
-Ta kendisi. Farklı bir adam.
-Çay nerde kaldı Seda hanım
-Gelddddddiiiiiiii işte!
Seda çayları doldurdu karanfillli çay ne de güzel koktu ikisi de bayılır.
-Leyla biliyor musun ince belli çay bardağında çay içmesi gibi yok.
-Evet karanfilde olunca muhteşem çay keman sesi bir de Sunay Akın’ın ’dudak payı’adlı şiiri olsun tamam değmeyin keyfe!
-Hadiiiiiii okuuuuuuuu!
’Çay bardağında bırakılan
Dudak payı kadar bile
Uzak kalamam gözlerine
Yakın olsun isterim
Ellerime ellerin
Yanındaki beton binaya yaslanması gibi
Köhne bir evin
Seni bir çivi gibi çaktım
Çünkü beynime
Ve toplayıp bütün kerpetenleri
Attım denize’
-Çok güzeldi çoooooookkkk.Hadi ben de sana bir bilmece sorayım ister misin?
-Sor bakalım.
-Tek sesi olan ,bazen iki bacağı bazen üç bacağı bazen de dört bacağı bulunan ve bacak sayısı en fazla olduğu zaman en güçsüz, bacak sayısı en az olduğu zaman da en güçlü varlığın ismi nedir?
-Cevabı biliyorum.
-Neymiş?
-cevap insan.
-Nasıl bildin?
-Aynı kitabları okuduğumuzu unutuyosun.
-İyi açıklamasını da yap bari nasıl oluyor.
Şöyle canım ,cevap: insan dedik ya insan bebekken dört ayağı üzerinde emekler yetişkinken iki ayağı üzerinde yürür.En güçsüz olduğu çağ, önce bebekliği sonra yaşlılığıdır.Yetişkin olup iki bacağının üzerinde yürüdüğünde ise en kuvvetli olduğu zamandır.
-Tamam ya hatırlıyormuşsun.
-Hadi gel biraz da satranç oynayalım.Tamam oynayalım.
Yarım saat sonra Seda:
-İşte şah matttttt naberrrrrrr ben yendim!
-Gıcık nolucak.
-Satrancın ilginç bir hikayesi var Leyla biliyor musun?
-Yoooooo anlatsana!
-Satrancı bulan bilgin ,onu Pers kralına sunmuş.Pers kralı ona ’Dile benden ne dilersen!’ demiş.
Bilgin, krala:
’Ben sizden buğday istiyorum’ demiş.’Kralım bu 64 karenin ilkine bir buğday koyun, sonra her kareye iki katı olacak kadar buğday verin’ demiş.
Zenginliğiyle ölesiye mağrur Pers kralı:
’Dilediğini yerine getirin hemen’ demiş hiç düşünmeden.
Daha sonra görevliler hesaplamışlar bilginin istediği buğday miktarı tüm dünyadaki buğdaya denk geliyor.
-Vay be Pers kralına iyi ders olmuş.
-Yaaaa Leyla hanım sen de Pers kralı gibi düşünmeden hamle yaptın ve yenildin işte.
-Gıcıksın demiştim di mi?
-Evet en az yüzüncü kez..........